Sonbaharda burjuva siyaset ısınıyor

Son bir yıldır ABD-AB emperyalistleriyle Erdoğan AKP’si arasındaki gerginlik giderek tırmanıyor. ABD’nin Suriye savaşında Kürt hareketi ile işbirliği, en ciddi sorun olmaya devam ediyor. AB ve onun motor gücü Almanya’yla ise, önce Suriyeli mülteci akını, ardından Türkiye’de bulunan Alman şirketlerine FETÖ soruşturması ile ilişkiler iyice gerildi. Görünürde Erdoğan’ın anti-demokratik uygulamaları öne çıkarılsa da, gerçekte ekonomik çıkarlar sözkonusudur.

Erdoğan, ABD ve AB’nin kendisini “güvenilmez” ve “öngörülemez” olarak niteleyip değiştirmek istedikleri andan itibaren, Rus-Çin blokuna göz kırptı, “eksen değiştirme” mesajı verdi. Bu doğrultuda yaptıklarının birçoğu blöf niteliğindeydi, Rusya ve Çin de bunun farkında olarak, Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Örgütü ŞİÖ’ye girme talebini ciddiye almadı. Ancak bu durumundan yararlanmayı da ihmal etmedi. Özellikle 15 Temmuz sonrası Rusya ile ilişkiler gözle görülür şekilde arttı. Rusya, Suriye’deki savaşta Türkiye’den yararlandı.

Bu durum elbette ABD ve AB emperyalistlerini daha fazla rahatsız ediyor. Son olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzelerini alacağını duyurması, bunlardan biridir. Öncesinde de Alman vekillerin İncirlik ve Konya askeri üslerinde denetim yapmasını engellemişlerdi. Bunun üzerine Almanya üssü Ürdün’e taşıma kararı almıştı.

Erdoğan’ın Rusya ile yakınlaşması nereye kadar gider, bir NATO ülkesi olarak S-400’leri alabilir mi, o anlaşma da geçtiğimiz yıllarda Çin ile yapılan füze savunma sisteminde olduğu gibi son anda bozulur mu, gibi sorular havada durmaktadır. Ancak Erdoğan’ın bu zikzaklarının, ABD ve AB ile Türkiye ilişkilerini daha fazla açtığı kesindir. ABD, Zarrab dosyasını, Almanya ise Gülenci subayları elinde tutarak Erdoğan üzerinde baskı kuruyorlar. Diğer yandan Erdoğan’ın karşısında güçlü bir burjuva muhalif parti yaratmaya, varolanları güçlendirmeye çalışıyorlar.

CHP’nin vites büyütmesi ve MHP’den ayrılan muhaliflerin yeni bir parti hazırlığı, bununla doğrudan bağlantılıdır. Elbette AKP’ye karşı büyüyen hoşnutsuzluğun düzen-dışı kanallara akmasından duyulan korku belirleyicidir. Gezi direnişi gibi kendiliğinden patlamalar ya da işçi-emekçi hareketinin büyümesi gibi ihtimaller, en büyük kabuslarıdır. Bütün bunları önlemenin yolu olarak da AKP’ye karşı biriken öfkeyi düzen-içi bir muhalefet partisine akıtarak çözmeye çalışmaktadırlar.

 

CHP’de yeni muhalefet tarzı

CHP bugüne dek etkisiz muhalefeti ile kendi içinde bile eleştirilen bir partiydi. AKP ve Erdoğan, CHP gibi bir anamuhalefet partisinin kendileri için “bir şans” olduğunu çeşitli defalar ifade ettiler. Bu durum, CHP tabanında da büyük bir rahatsızlık yaratıyordu. En kritik anlarda bile CHP’nin etkisiz kalışı, hayal kırıklığına ve CHP’den uzaklaşmaya yol açıyordu.

Bu, düzenin bekası açısından da ciddi bir tehlike demekti. Sistemin sorunsuz işlemesi için, kitlelerin tepkilerini kendi içinde çözecek bir muhalefete ihtiyaç vardı çünkü. Oysa son yıllarda en çok yakınılan konu “muhalefet boşluğu” olmuştu.

Diğer yandan AKP’yi destekleyen kesimler ihya olurken, diğer kliklerin muslukları kesiliyordu. OHAL ile birlikte bu durum, daha da rahatsız edici bir hal aldı. Gerek emperyalist burjuvazi, gerekse işbirlikçi burjuvalar, TÜSİAD şahsında bunu açıkça ifade ettiler.

OHAL sonrası siyaset alanının da iyice daralması, CHP üzerindeki basıncı arttırdı. 16 Nisan referandumu, bir dönüm noktasıdır. Referandumda “hayır” oylarının fazla çıktığı çok belli iken, kendi yasalarını bile çiğneyip YSK eliyle kazandılar. Bu, seçim sisteminin de çökmesiydi. AKP’nin bugüne dek yaptığı seçim hilelerinin son raddesi ve seçimle bir şeyleri değiştirme ihtimalinin tükenişiydi.

CHP, böylesi bir olayda bile üzerine düşeni yapmadı. Ta ki, MİT tırları davasından bir milletvekili tutuklanana dek… Yani zurnanın “zırt” dediği, sıranın kendilerine geldiği noktaya kadar… Kılıçdaroğlu’nun bu olay üzerine “bıçak kemiğe dayandı” demesi ve “adalet yürüyüşü”nü başlatacağını duyurması, topun ağzında olduğunu görmesindendir.

Bununla birlikte “adalet yürüyüşü” CHP gibi bir parti açısından oldukça radikal bir karardı. CHP ilk kez fiili bir direniş başlatıyor ve kitlesel biçimde sokağa çıkıyordu. Elbette bunu olabildiğince kontrollü yapmaya çalıştılar. Kendilerini aşmasından duydukları korku ile her geçen gün daha fazla sıkıya aldılar. Ona rağmen milyonlarca kişi, kendi talepleri ile sokağa çıktı, meydanları doldurdu.

CHP, “adalet yürüyüşü” ile yeni bir dönemi de başlatmış oldu. Burjuva muhalefetin çıtasını yükseltti, meclisten sokağa taşıdı. Kitlelerin muhalefetten beklentileri de artmış durumda. Kılıçdaroğlu’nun, bu yürüyüşün ardından il başkanları ile yaptığı toplantıda, “artık eski CHP olmayacak” demesi, yeni muhalefet tarzını da ortaya koyuyordu.

Nitekim meclisteki iç tüzük değişikliği sırasında kendi kürsüsünü kurarak, farklı bir yol denedi. Ardından Ağustos ayı sonunda “adalet kurultayı” düzenleyeceklerini ilan ettiler. Bu kurultaya sendika ve kitle örgütlerini de davet ederek, tüm muhalifleri kendi çatısı altında toplama çabasını sürdürüyor.

 

Akşener’le merkez-sağ partisi

kuruluyor

CHP eski mızmız muhalefet tarzından sıyrılırken, MHP’den kopan kesimlerle merkez-sağ partisi kurma girişimleri de hız kazandı.

Bilindiği gibi MHP bir yılı aşkın süredir kongre sürecine girmişti. AKP’nin yardımıyla kongre tarihi, mahkemeler tarafından sürekli ertelendi ve belirlenen son tarihte de yapılmadı. MHP’yi ele geçiremeyeceğini anlayan muhalefet için, ayrı parti kurmak dışında seçenek kalmadı. MHP muhaliflerinden Ümit Akdağ da Akşener’le birlikte hareket edeceklerini açıkladı. En geç Kasım ayında yeni bir parti ile siyaset sahnesinde yerlerini alacaklarını duyurdular.

Henüz parti kurulmadan Akşener’in yüzde 23 civarında oy potansiyeli olduğu söylenmeye başladı. MHP ve AKP’den kopanlarla mecliste grup bile kurabileceği belirtiliyor. Yeni partinin kurulacağının duyurulması ile birlikte MHP’nin il ve ilçe teşkilatlarından istifalar da artmaya başladı. Zaten öncesinden istifalar başlamıştı.

Bu durum MHP’yi iyice güçsüzleştirecek, AKP’ye de darbe vuracak. Meclis aritmetiğinin değişmesi, “erken seçim” olasılığını da arttıracaktır. Diğer yandan AKP, Akşener’in partisine seçimlere katılma şansı vermeden “erken seçim”le karşı atağa geçebilir. Akşener ekibi bu duruma da hazırlıklı olduklarını, “B planları”nın devreye gireceğini söylüyorlar.

Uzunca bir süredir, dağılan “merkez-sağ”ı Akşener’le toplama hazırlığı yapılıyordu. Akşener de sadece MHP’den kopanlarla değil, sağdan-sola çeşitli isimleri biraraya gelmeye çalışıyor. Örneğin Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Akşener’in partisinde yer alacağı söyleniyor. Feyzioğlu’nun “adalet yürüyüşü”ne katılmayışı da buna yorumlandı. Bu şekilde daha parti kurulmadan AKP’ye en önemli alternatif olarak sunulmaya başladı.

Buna emperyalist medya da katkı sunuyor. ABD’nin önde gelen dergilerinden Time, Akşener’in 2019’da cumhurbaşkanı adayı olacağını yazdı. Dergi, gözlemcilerin “Erdoğan’ı yenmek için oyunu onun gibi oynamak zorundasınız” görüşlerine yer vererek, “Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı koyacak bir pozisyonda olmadığı”nı savundu.

Bütün bunlar, bir dönem Erdoğan’ın hazırlanışı gibi, şimdi Akşener’in bu odaklar tarafından öne çıkarıldığını ortaya koyuyor. Hatırlanacaktır Erdoğan da başbakan olmadan Beyaz Saray’a davet edilen tek lider olmuştu. Şimdi Akşener’in merkez-sağ partisi “yeni umut” olarak pompalanıyor.

 

Sonuç olarak

Bir yanda CHP’nin vites büyütmesi, diğer yanda Akşener’in yeni bir parti kuracağını duyurması, sonbaharda burjuva siyasetinin ısınacağının göstergeleridir.

Aynı günlerde FETÖ davalarında yargılanan sanıkların yaptığı çıkışlar da dikkat çekiciydi. Önce İngilizce “kahraman” anlamına gelen “hero” yazılı tişörtle mahkemeye geldiler; ardından savunmalarında Gülen’den alıntılar yapmaları ve Gülen’e haraket eden iddianame okunurken kulaklarını tıkamaları, “Çocuklar duymasın” dizisinde Gülen’in kitabının görülmesi, TRT’de FETÖ’cü olmaktan aranan bir kişinin programının yayınlanması vb. gibi olaylar, Gülen’cilere cesaret geldiğini gösteriyor. Bunların, burjuva muhalefetindeki canlanmayla yakından ilgisi bulunduğu açıktır. AKP’nin artan saldırganlığında bunun da etkisi vardır.

Ancak korkunun ecele faydası yok! AKP’yi işbaşına getiren emperyalistler ve işbirlikçileri, şimdi başka ata oynuyorlar. En önemlisi de AKP kitle desteğini büyük oranda yitirmiş durumda. Bunu en son 15 Temmuz gösterilerinde gördük. Keza 16 Nisan referandumunda oy oranlarındaki düşüş açıkça ortaya çıktı.

Kitlelerin AKP’ye öfkesi, bir kez daha burjuva partileri ve seçim sandığı ile soğurulmak isteniyor. Ama AKP’nin sonunu hazırlayan, Haziran direnişinden metal fırtınasına, şimdilerde Nuriye ve Semih için yapılan dayanışma eylemlerine kadar, halkın direnişidir. Bunu ne kadar gizlemeye çalışsalar da asıl gerçek budur. Burjuva muhalefetin harekete geçmesinde de bu faktör önemli bir rol oynamaktadır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …