Eğitim gericiliğin kuşatmasında

Okullar bir kere daha gerici eğitim tartışmaları içinde açıldı. 15 yılda eğitimi gericileştirme konusunda sayısız adım atan AKP hükümeti, bu eğitim yılında daha doğrudan, daha saldırgan hamlelere geçti.

2002-2003 öğretim yılında 440 olan imam hatip lisesi sayısı, 2015-2015 yılında 1017’ye çıkarılmıştı. Toplam imam hatip okulu sayısı ise 3 bin 500’e ulaşmıştı. Ancak gerici hükümete bu rakamlar yetmedi.

Geçtiğimiz yıl, “proje okul” adı altında, ülkenin en iyi eğitim veren devlet okullarını yoketme saldırısı gerçekleştirilmişti. Ve bu saldırı sırasında, Kabataş Erkek Lisesi’ne atanan gerici müdür yardımcısı Şakir Voyvot, “tüm okullar imam hatip olmalı” demişti. 2017-18 öğretim yılı da, tüm okulları imam hatipleştirmek için en kapsamlı saldırının gerçekleştiği dönemi başlattı.

Üstelik ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık başta olmak üzere, bugüne kadar birçok ilahiyatçı, imam hatip okullarında okutulan müfredatın IŞİD’in fetva çıkardığı kaynaklarla aynı olduğu, imam hatiplerde okuyanların potansiyel IŞİD’çi olacağı açıklamasını yapmıştı. Şimdi bu müfredat, tüm okullara yayılmak isteniyor.

 

Tüm okullarda “cihat”çı yetiştirmek

Cihat konusu ilk gündeme getirildiğinde, yükselen kitle tepkisi üzerine, önce geri çekiyor gibi yaptılar. Sonrasında yeniden müfredata eklediler. Yeni sistemde, cihat konusu hem zorunlu hem de seçmeli iki ayrı dersle öğrencilerin önüne konuldu.

Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nun AKP’li üyesi Ahmet Hamdi Çamlı, cihat konusunu eleştirenlere, “cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yok” demişti. 1990’larda Erdoğan’ın gönüllü şoförlüğünü yapan, Meclis’teki “başkanlık” tartışmaları sırasında “Yeliz” takma adıyla yayın yapan bu şahıs, AKP’nin istediği “kindar gençlik”in tanımını yapıyor bu sözleriyle.

Gerici eğitimi özetleyen çarpıcı bir cümledir bu. Öğrencilerin düşünmesi, anlaması, “bilim”i tanıması gerekmiyor; amirleri karşısında “öl de ölelim, öldürelim” diye hazırola geçmesi yeterli!!! Dört işlemi bilmeyecek kadar cahil olması önemli değil; canlı bomba olması gerektiğinde, “cennetteki hurilerin hayali ile” ölmeye-öldürmeye koşması en önemli unsur!!! Ortadoğu’daki IŞİD’çilerin tümü de zaten bu özellikleri ile biliniyorlar.

 

“Değerler eğitimi”nde kimin değerleri

Yeni müfredatta yapılan değişikliklerden biri de her müfredatın başına “değerler eğitimi” kavramının eklenmesi oldu.

MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) arasında imzalanan bir protokolle, Türgev, Ensar Vakfı, Tügva, İlim Yayma Cemiyeti gibi kurumlar, kamu okullarında “değerler eğitimi” dersleri veriyorlardı. Adı çocuk tecavüzlerine karışan, devletin arazilerini, binalarını pervasızca yağmalayan bu tarikatçı kurumlar, devlet okullarında ders verme hakkını elde etmişlerdi. Şimdi bu ders, doğrudan müfredatın bir parçası haline getirildi. Bu kurumlar eliyle hangi “değerler”in öğretildiği ise, yeni müfredatın içinde görülüyor.

 

Kadını aşağılamakta sınır yok

Kadınların bugüne kadar mücadele içinde kazanılmış, Medeni Kanun ile resmileştirilmiş hakları da gerici sistemin saldırısı altında. Geçtiğimiz yıllarda Erdoğan, kadın-erkek eşitliğini tanımadığını açıktan söylemişti. Şimdi de, bütün toplumun böyle düşünmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Hazırlanan ders kitabında, “evlilik” konusunda, “kocaya itaat” kadının “ibadeti” olarak tanımlanıyor. Erkeklere “ailenin sorumluluğu” veriliyor, “anne”nin görevleri ise “kocasına karşı görevlerinde titiz davranmak”, “sabırlı olmak”, “kanaatkar olmak”, “evine ve çocuklarına sahip çıkmak”, “kocasına muhabbet, hürmet ve itaat göstermek ve bu itaati ibadet olarak yerine getirmek”, “çocukları terbiye etmek” olarak tanımlanıyor.

Nerede “hayat müşterektir” anlayışı, nerede kadının toplum yaşamına katılması, nerede kendi karakteri, kendi yetenekleri, kendi umutları, hayalleri, idealleri, yaşamdan beklentileri… Şeriatçı yaşam tarzı, kadını kocasını mutlu etmekle görevli bir köleye indirgemeye çalışıyor.

Müfredatta nikah, miras, boşanma gibi konular ise, “medeni kanun”a göre değil, “islami şeriat hukuku”na göre açıklanıyor. Şeriatçı eğitim sistemi, şeriatçı yaşam tarzıyla birleştirilmek isteniyor.

Yanısıra, “bekarlık sultanlık” gibi halk diline yerleşmiş bir söyleme bile savaş açılıyor, “bekarlık sultanlık değil, sancılı bekleyiştir” diyerek bekarlık lanetleniyor. “Evlilik, zihni sürekli meşgul eden gönlün sesini dindirmektir” diyen kitap, gericilerin-şeriatçıların zihninin sürekli ve sadece karşı cinsle meşgul olduğunu da itiraf etmiş oluyor.

Sadece bekarlık değil, ateistlerle ve diğer dinlerden kişilerle evlenmek de lanetlenen başlıklar arasında. Ama tam da gerici-şeriatçı kafalara uygun olarak, küçük yaşta kız çocuklarıyla “evlenmek” konusunda bir kısıtlama, olumsuzlama belirtilmiyor. Böylece, küçük kız çocuklarına sistematik tecavüz, devlet güvencesi altında kalmaya devam ediyor.

 

Evrim tamamen kaldırıldı

“Evrim” deyince sadece “insanların maymunlardan geldiğini” anlayan şeriatçı kafa, bugüne kadar eğip bükerek bir biçimde “evrim” konusunu etkisizleştirmeye çalışmıştı. Yeni öğretim yılında ise, “hayatın başlangıcı ve evrim” ünitesini tamamen müfredattan kaldırdılar. Üstelik bunu da, evrimin “tartışmalı bir konu” olduğunu ileri sürerek ve bu tartışmayı “öğrencilerin henüz kavrayabilecek bilimsel arka plana sahip olmadıkları” gerekçesiyle yaptıklarını açıkladılar.

Dahası, bilimde “teori-yasa” ayrımını getirerek, uzun uzun, “kanıtlanmamış teoriler, yasa olarak kabul edilemez” diye açıklama yapmaya çalışıyorlar.

Vasat gençlerin “geyikleri”nde uzun bir dönem “atıyorum” kelimesi yaygın biçimde “örnek vermek, varsayımını ileri sürmek” anlamında kullanılmıştı. Son dönemde “atıyorum” kelimesinin yerini, “şöyle bir teorim var” ifadesi almış durumda. “Teori” kavramını, vasat gençlerin jargonu kadar anlayan bir anlayış, ders kitabında “teori kanıtlanmamıştır, yasa değildir” diyebilecek kadar büyük bir cehaleti ortaya koyuyor.

Hayata dair hiçbir konu, evrim teorisinden bağımsız olarak anlatılamaz. Şeriatçı kafa yapısı ise, gençlerin matematiğe, evrime ihtiyacı olmadığını; cihatı, kadının köleliğini vb. bilmesinin yeteceğini düşünüyor.

“Güncel meseleleri Kuran ve sünneti merkez alarak çözümleyen bireyler” yetiştirmek hedefini koyuyor önüne MEB. İnsan olmanın gereklerini, bilimin yol göstericiliğini, modern toplumların geldiği düzeyi temel alan, düşünen, sorgulayan, tartışan, akıl yürüten bireylere ise tahammülü yok. Çünkü ancak düşünmeden kölece itaat eden bireyler, bu şeriatçı kafaların çizdiği yolda koşulsuzca yürüyebilir.

 

Müzik dersi değil, tekbir ve ilahi

İnsanı zenginleştiren, kişiliğini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olan sanat da, AKP’nin savaş açtığı alanlardan birisi. Gençlerin yaşamının her anının “ibadet” ve “itaat”le dolmasını isteyen hükümet, müzik gibi bir alanı bile, sadece tekbir ve ilahilerle doldurarak, bunu da bir ibadet unsuruna çevirmeye çalışıyor.

Klasik müzik başta olmak üzere, müziğin çok renkli, çok çeşitli alanları yok sayılarak, müzik, tarikat ilahilerine indirgeniyor.

 

Her alanda AKP zihniyeti

Yeni müfredat, eğitimin her alanına müdahale ederek, AKP zihniyetini, şeriatçı yaşamı yaygınlaştırmaya çalışıyor.

Turizm meslek liselerinde “alkollü içki” hazırlama dersi kaldırılarak içkiye karşı açılan savaş turizm eğitiminde de sürdürülüyor.

15 Temmuz, “Demokrasi zaferi ve milli birlik günü” olarak kutsanıyor ve “kutlu doğum haftası” ile birlikte resmi günlerin baş köşesine yerleştiriliyor. Karşılığında, 19 Mayıs gibi, 23 Nisan, 29 Ekim gibi Cumhuriyet tarihinin temel taşlarını oluşturan temel günler, “resmi günler” listesinden çıkartılıyor.

* * *

Yeni müfredat, her türlü yasaya, yönetmeliğe, eğitbilim ilkelerine aykırıdır. AKP’nin ülkeyi şeriatla yönetme çabasının somut ifadesidir. Yeni müfredat, çocukların zihinlerini gerici ideolojiyle doldurmayı, örümcekleşmiş zihinlere sahip cihatçı köleler yaratmayı hedeflemektedir.

AKP’nin eğitime dönük saldırılarına karşı bugüne kadar çeşitli biçimlerde mücadele edildi. 4+4+4 yasasının çıktığı dönemde bu mücadele cılız ve etkisiz kalmıştı. Geçtiğimiz yıl “proje okul” saldırısı gündeme geldiğinde ise, eğitim alanındaki mücadele veli-eğitimci-öğrenci bileşenlerini biraraya getirerek daha etkili bir hale gelmişti.

Bu dönem ise, saldırı çok daha boyutlu ve kapsamlıdır. Bu doğrultuda Eğitim-Sen, Alevi dernekleri ve devrimci-demokrat kurumların örgütlediği 17 Eylül mitingi, ardından 18 Eylül günü MEB önünde basın açıklamaları çağrıları önemlidir ama yetersizdir.

Eşit, parasız, bilimsel, laik, anadilde eğitim hakkı için mücadele çok daha güçlü ve etkin bir biçimde yürütülmelidir. AKP’nin eğitimdeki topyekun şeriatçı saldırısını püskürtecek olan budur.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …