Fındık alım dönemleri, her yıl devletin üreticiyi tekellerin insafına terkettiği ve fındık üreticisinin isyan ettiği dönemler olarak yaşanıyor. Genel olarak maliyetinin altında ya da maliyet düzeyinde fiyat veren tekeller, üreticiyi yıkıma mahkum ediyor. Devlet ise, bu durumu seyretmekle yetiniyor.
Bu yıl, fındık üreticisinin artık dayanma gücünün sonuna geldiği görüldü. Fındığın maliyetinin 10 lira olduğunu belirten üretici örgütleri, taban fiyatının 14-15 lira seviyesine çıkarılmasını istedi. Devlet ise adeta üretici ile alay eder gibi koşullar belirledi.
TMO’nun (Toprak Mahsulleri Ofisi) açıkladığı fiyat 10 lira oldu. Fiskobirlik ise, 9 lira fiyat belirledi, ayrıca yüzde 50 randıman ve dekar başına 58 kg kota üzerinden alım yapacağını bildirdi. Üstelik alım bölgelerinin sayısının azaltılması, üretici açısından ulaşım sorunlarını ortaya çıkardı. Kota, alım yeri ve fiyat üzerinden belirlenen unsurlar, üretici açısından kabul edilmesi mümkün olmayan bir tablo ortaya çıkardı.
2016 yılında fındık 14-16 lira aralığında satıldı. Dolar kuru o dönemde 2.70 civarındaydı. Maliyetler yüzde 30 civarında arttı, ancak fındığın alım fiyatı düşürüldü.
Devletin bu kadar ilgisiz davranması aracı tüccarları daha da pervasızlaştırdı. Tüccarlar, fıyatı 7,50-8,50 düzeyine kadar düşürdü.
Büyük bir yıkımla karşı karşıya kalan, maliyetini bile çıkaramayan üreticinin öfkesi sokağa aktı. Üreticilerin kimisi fındık ağaçlarını kesti, kimisi AKP teşkilatlarının önünde fındık yakma eylemi gerçekleştirdi. AKP’lilerin küçümseyen davranışları, öfkeyi daha da büyüttü.
Fındık üreticisinin yükselen tepkisi, CHP’nin 18 Eylül günü bir yürüyüş başlatmasına neden oldu. Ordu-Giresun arasında başlatılan yürüyüş, hem fındık üreticisini hem de bölge halkını kazanmayı hedefliyordu. Bugüne kadar AKP’nin oy deposu olarak görülen bu bölgelerde, CHP bu yürüyüşle yeni bir atak yapmış oldu.
3 gün süren yürüyüşe, CHP milletvekillerinin yanısıra binlerce insan katıldı. Yürüyüş, 3. günün sonunda, 20 Eylül’de Giresun’da gerçekleştirilen kitlesel bir mitingle bitirildi.
Yürüyüş, daha başladığı anda hükümet üzerinde etkisini gösterdi; fındığın fiyatı yükselmeye başladı. Dahası, Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, TMO’nun ödemeleri 15 günde değil peşin yapacağını açıkladı.
Fındık üretiminde dünya birincisi
Türkiye dünyanın en önemli fındık üreticisi olan ülke konumunda. Dünya fındık ihtiyacının yaklaşık yüzde 80’i Türkiye’de üretiliyor.
Türkiye’de 33 ilde fındık ekiliyor. 15 ilde ise fındık temel geçim kaynağı. Bu 15 ilde, hayat fındık üretimi üzerinden sürdürülüyor. Bu 15 ilde 500 binden fazla aile, geçimini fındıktan sağlıyor. Toplamda ise, ülke genelinde yaklaşık 10 milyon insanın hayatı fındığa bağlanmış durumda. Sadece üreticiler değil, hasat zamanı fındık toplamaya gelen mevsimlik işçiler de bu rakama dahil.
Dünyada fındık üretimi yapan başka ülkeler de var: İtalya, Gürcistan, Azerbaycan, İspanya gibi kimi ülkeler fındık üretimi yapıyor ve bunu artırmaya çalışıyorlar. Ancak hepsinin toplamı, dünya pazarının kalan yüzde 20’sine ancak ulaşabiliyor.
Bu konuda Türkiye ile rekabet edebilecek durumda değiller. Örneğin, Türkiye’nin yıllık ortalama fındık üretimi 550 bin ton iken, ikinci sırada bulunan İtalya’nın yıllık üretimi 125 bin tonu ancak buluyor.
Dünyada fındık alımının yüzde 91’i Avrupa ülkeleri tarafından yapılıyor. Bu alımın yüzde 80’i çikolata ve şekerleme sanayinde hammadde olarak kullanılıyor. İlginç olan; fındık üretimi olmamasına rağmen Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, Belçika gibi ülkeler dünyaya fındık ihraç ediyorlar. Türkiye’den aldıkları fındığı çikolata ve şekerleme sektöründe işleyip dünya pazarlarına yeniden satıyorlar.
Dünya fındığı Türkiye’den çıkıyor; ancak fiyat politikaları Türkiye’de değil, Almanya’da Fındık Borsası’nda belirleniyor. Almanya, kendisi fındık üretmiyor; Türkiye de, Almanya’nın kontrolünde olan bu borsada belirlenen fiyatlara tabi olmak zorunda bırakılıyor.
Sarelle’den Nutella’ya
Emperyalist ülkeler, dünya tarımını ellerinde tuttukları gibi, fındık pazarını da kontrol altına almış durumdalar. En büyük fındık ithalatçısı olan Avrupalı emperyalist ülkeler, aynı zamanda dünya pazarlarına en büyük ihracatı yapan ülkelere dönüşüyor.
Türkiye’de de fındık üretimi ve pazarı, emperyalist tekellere peşkeş çekiliyor. Türkiye’nin en etkili çikolata markalarından Sarelle’nin evrimi de bunu gösteriyor.
1960’larda, Ordu’da Kahraman Sağra tarafından, Türkiye’nin ilk modern fındık işleme tesisleri kuruldu ve burada çikolata üretimine başlandı. Sarelle markası burada doğdu. 1980’lerde, Türkiye genelinde 250 Sağra Special mağazası vardı. 1990’larda Sağra, Bayındır Holding tarafından satın alındı, Bayındır Holding batınca Sağra TMSF’nin eline geçti. Ardından Oltan Gıda şirketi Sağra’yı satın aldı. 2010’lara gelindiğinde, Oltan Gıda Türkiye’nin fındık ihracatının üçte birini tek başına gerçekleştiriyor, en büyük 500 sanayi şirketi içinde 55. sırada yer alıyordu.
İtalyan gıda tekeli Ferrero, 2014 yılında Oltan Gıda’yı satın aldı. Ertesi yıl AKP hükümeti fındık fiyatını serbest bıraktığını ilan etti. Bu Ferrero tekeli lehine atılmış müthiş bir adımdı. Böylece fındık üreticisi, tümüyle emperyalist tekellerin insafına bırakılmış oldu.
Ferrero, Nutella ve Kinder markalarıyla dünya pazarlarında tanınan bir tekel. Bugün, fındık ihtiyacının tamamını Türkiye’den karşılıyor, Türkiye’deki üreticilerden doğrudan alım yapıyor. Ve Türkiye fındığının fiyatının oluşmasında belirleyici rol oynuyor.
İtalyan Ferrero en bilineni. Progıda ve Stelliferi tekelleri ile birlikte Türkiye’nin toplam fındık ihracatının yüzde 50’sini gerçekleştiriyorlar.
Fiskobirlik ne yapıyor
Fiskobirlik, fındık üreticilerinin çıkarlarını korumak, pazarda birlikte hareket etmelerini sağlamak amacıyla 1938 yılında kurulmuş bir kooperatif. Türkiye tarımını çökertme ve emperyalist tekellere bağımlı hale getirme politikası 1990’lardan itibaren fındıkta da kendisini gösterdi. ’90’larda Demirel’in Fiskobirlik’e parayla fındık aldırmasıyla başlayan süreç, 2000’lerin başında AKP hükümeti döneminde özelleştirme ile tamamlandı. 2002 yılında yürürlüğe giren yasa ile birlikte, kooperatif ve birliklere sunulan devlet desteği kesilmeye başladı. Kitlelerin gösterdiği tepkinin dozunu azaltmak isteyen devlet, bu yasayı birden uygulamaya koymadı, 2006 yılına kadar kararnameler çıkartarak Fiskobirlik’e giderek azalan düzeyde kredi desteği vermeye devam etti. 2006 yılında ise krediler tamamen kesilmiş oldu.
ABD ve AB emperyalistleri, kendi ülkelerinde tarıma tam desteklemelerini en üst düzeyde gerçekleştirirken, Türkiye’de tarıma devlet desteğinin bitirilmesi için bu adımları attırmışlardı.
Bu öylesine büyük bir yıkım ve öfke oluşturdu ki, 2006 yılında fındık üreticileri Ordu’da yaklaşık 100 bin kişinin katılımıyla büyük bir miting gerçekleştirildi.
Sonuçta tekellerin pervasızca at koşturduğu bir alanda, Fiskobirlik, aldığı fındık elinde biriken, satışını yapamayan ve yeni fındık alamayan böylece “kötü yönetilen bir şirket” konumuna düştü. Böylece ürünün kooperatifler üzerinden pazarlanarak satılması ve üretici köylü lehine bir denge oluşturması görevi de işlevsizleşti ve başarısızlığı giderek büyüdü. Bu koşullarda “piyasanın güçsüz aktörü”ne dönüşen Fiskobirlik, fındık üzerindeki tüm söz hakkını kaybetti. Üretici kendi başına, tekellerin yağmasına açık hale geldi.
* * *
Geçen yıllar içinde, Türkiye’de fındık üretimi önemli bir saldırı altında kaldı. Artık bu alanda geçimini sağlayamayan önemli bir kesim, göçetti ya da başka tarım ürünlerine yöneldi. Hatta devlet bilinçli olarak Karadeniz’de kivi üretimini teşvik etti; oysa kivi her iklim koşulunda yetişebilirken, fındığın dünyada en iyi kalitede yetiştiği alan Karadeniz iklimidir.
Birçok unsur, fındık üreticisinin yıkımını hızlandırdı. Buna karşı zaman zaman eylemler de gerçekleştirildi. Şimdi CHP’nin gerçekleştirdiği “fındıkta adalet yürüyüşü” üreticinin patlayan öfkesinin ürünüydü.
En büyük sorun ise, fındık üreticisinin, genelde de tarım üreticilerinin örgütsüzlüğü. Gerek kooperatifler, gerekse son dönemde kurulmaya çalışılan Fındık-sen, Üzüm-sen, Tütün-sen gibi örgütlenmeler devlet tarafından etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Tarım üreticisinin yapısal özellikleri de örgütlenmesinin önündeki en büyük engel.
Ancak üreticinin başka çaresi de yok. Haklarını elde etmek için sadece sokağa çıkmak değil, sokağa örgütlü bir biçimde çıkmak gerekiyor.