Dersimli emekçi bir ailenin kızıydı Sevim Solmaz. 1973’te İstanbul’da başladı yaşam hikayesi… Çocukluğundan itibaren devrimcilere sevgi ve bağlılık duymayı öğrenmişti; kendi yaşamında bunu daha da güçlendirdi.
Yüreğini açmıştı devrimcilere… Tüm doğallığı ile, tam bir içtenlikle sahiplenirdi. Devrimcilere destek veren o eski taraftarların yoğun sahiplenişi vardı onda. Kimisinin ablası, kimisinin kardeşi oldu, ama her daim bir anne sıcaklığı ile sarıp sarmalar, koruyup kollardı.
İnsani gelişim sürecinde önemli bir yol katetmişti. Yaşamına dokunduğu herkeste derin izler bırakması boşuna değildir. Okumaya çalışır, gündemi takip eder, yorumlamaya, tartışmaya açardı. Son iki yıldır sağlık sorunları yaşadığı halde, bu ilgisini kaybetmedi. Moralini, direncini hep yüksek tuttu. Ölümünden hemen önce hastaneye kaldırıldığında, yanına gelen ziyaretçilere Nuriye ve Semih’in durumunu soruyordu. Kendisinin de onlar gibi direneceğini ve sağlığına yeniden kavuşacağını söylüyordu. Son günlerinde zaman ve mekan kavramını kaybetmişti artık. Nerede olduğunu anlamıyor, geceyi gündüzü karıştırıyordu. Bu haldeyken bile Nuriye ve Semih’i sordu; yanındakiler “Nuriye ile Semih tahliye oldu, kazandılar, sen de kazanacaksın, iyileşeceksin” dedi moral vermek için (oysa ikisi de halen hapisteydi o sırada). Bunu duyunca rahatladı, uyudu. Ertesi gün yoğun bakıma kaldırıldı.
Yaşama tutkuyla bağlı, güleç yüzüyle iyimserlik saçan, etrafına pozitif bir enerji yayan hayat dolu bir insandı Sevim. Bu yapısıyla kanser illetini de yeneceği inancını veriyordu herkese. İki yıl boyunca ağır kanser tedavisini büyük bir dirençle sürdürdü ve hep iyileşeceği umudunu korudu. Tam olarak iyileştiğini düşündüğümüz bir anda, beyin zarına sıçrayan kanser, onu çok hızlı biçimde aramızdan ayırdı. Hep emekten, devrimden yana atan bir yürek daha durdu…
O, devrimcilerin acılarına, kayıplarına, cenazelerine karşı son derece duyarlı ve saygılıydı. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerine gitti haftalar boyunca; çalışmaya başladıktan sonra gidemediği için üzülüyordu. Berkin’in cenazesinde, milyonlarca insanın içinde o da vardı. Evine yakın olan Kocasinan Mezarlığı’nda, tanıdığı devrimcilerin mezarını ziyaret ederdi sıkça. ’96 Ölüm Orucu şehidi Osman Akgün’ün ve Yemliha’nın mezarlarını çiçeksiz bırakmazdı.
Şehit düşen devrimcilerin acısını hep içinde hissederdi. Bir taraftan da devrimci cenazelerin görkeminden etkilenirdi. Onun gibi devrimci dostu bir insanın cenazesi de, layık olduğu biçimde düzenlendi. Yakalara onun resmi asıldı; kırmızı bir şal tabutun üzerine örtüldü; mezarına kırmızı karanfiller dizildi… Devrim emektarı Sevim, 18 Ekim Çarşamba günü Yenibosna Mezarlığı’na defnedildi.
Onun yüreği ve kapısı, gerçek devrimcilere her daim açık olmuştu. Devrimciler, sadık bir dostlarını kaybetti. Biz de okurumuzu, değerli bir dostumuzu, canyoldaşımızı kaybettik. Acımız büyük…. Onu diğer şehitlerimiz gibi yüreğimize gömdük. Unutmayacağız…