Nuriye ve Semih açlık grevini bitirdi DİRENİŞ SÜRÜYOR!

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 9 Mart 2017’de başladıkları açlık grevini, 26 Ocak Cuma günü bitirdiklerini duyurdular. KHK’lar için kurulan mahkemenin, başvurularına red cevabı vermesine karşılık bir üst mahkemeye taşıma olanağına kavuştukları için, açlık grevini bitirdiklerini fakat hukuksal mücadele dahil direnişlerini sürdüreceklerini bildirdiler.

Nuriye ve Semih KHK ile ihraç edildikten sonra, “işimizi geri istiyoruz” talebiyle 9 Kasım 2016 tarihinde direnişe başlamışlardı. Ankara Kızılay’daki Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde, Nuriye Gülmen’in elinde “Açığa alındım, işimi istiyorum” yazılı bir döviz vardı sadece. Onu KHK ile atılan diğer emekçiler izlediler. Semih Özakça, Veli Saçılık, Acun Karadağ ve daha pekçok emekçi, direnişin bir parçası oldu. Anıt da bir direniş odağına dönüştü. Ve  kısa sürede dalga dalga yayıldı.

Bunun üzerine devletin saldırıları da arttı. Direnişçilerin ve onlarla dayanışma içinde olanların üzerine gazlar sıkıldı, plastik mermi atıldı, yaşlı analar yerlerde sürüklendi. Yüzlerce kişi gözaltına alındı, işkenceye maruz kaldı.

Bu saldırılar üzerine Nuriye ve Semih 9 Mart 2017 tarihinde açlık grevine başlayacağını duyurdu. Açlık grevindeyken de gözaltına alındılar. Ve direnişin 196, açlık grevinin 77. gününde tutuklandılar. Tarih,  21 Mayıs 2017’ydi.

Aynı gün İnsan Hakları Anıtı’nın etrafı bariyerlerle çevrildi; polis kordonuyla kuşatıldı. Yani anıt da gözatına alınmıştı. Ancak direnişin kararlılığı, devletin saldırısından daha güçlüydü.

Nuriye ve Semih’in tutuklanması, direnişin destek güçlerini büyüten bir etki yarattı. Ülkenin dört bir tarafında dayanışma platformları kuruldu, destek eylemleri gerçekleştirildi. Bu koşullarda, direnişçilerin yargınlanmaları da yoğun baskı ortamında gerçekleştirildi. Mahkeme öncesinde Nuriye ile Semih’in avukatları gözaltına alındı ve tutuklandı. Mahkemeye desteğe gelenlere saldırdılar.

Nuriye ve Semih’i duruşmalara getirmediler ve akla ziyan biçimde “mahkemeye gelmediği” gerekçesiyle tahliye etmediler. Semih üçüncü duruşmada mahkemeye çıkartıldı ve tahliye edildi. Nuriye ise daha sonra, 2 Aralık 2017 tarihinde tahliye oldu.

O günden sonra da açlık grevlerini dışarıda sürdürdüler. Ta ki, başvurularına mahkeme tarafından cevap gelene dek…

Henüz talepleri karşılanmamış olmakla birlikte, Nuriye ve Semih’in direnişi, KHK’larla atılanların önünü açan ve umut aşılayan bir direniş oldu. Onlar bir yılı aşan direnişleri, 9 Mart’tan bu yana sürdürdükleri açlık grevleriyle bir direniş simgesi haline geldiler. Açlık grevini bitirirken söyledikleri gibi; direniş sürüyor. KHK ile atılan devrimci demokratlar işlerine geri dönene kadar da sürecek…

Nuriye ve Semih tahliye olduktan sonra her ikisini de ziyaret ettik. Ziyaret edenlerin kaleminden aktarıyoruz:

Nuriye ve Semih’in kararlı duruşu 

7 Aralık günü Nuriye ve Semih’i ziyaret ettik. Açlık grevinin uzaması ve cezaevinde yaşadıkları tahribattan dolayı ziyaret saatlerine belli bir  düzenleme getirildiğini yakınlarından öğrendik. Her gün saat 14.00-16.00 ile 18.00-20.00 arası ziyaret kabul ediliyor. Ayrıca bir ziyaret defteri açılmış, ziyarete gelenler yazı yazıyorlar.

Önce Semih’in evine gittik. İçeri girdiğimizde Semih ve eşi Esra bizi büyük bir coşku ile karşıladılar. Esra da açlık grevini sürdürüyordu. Her ikisinin de vücutları oldukça zayıflamıştı, ama moralleri oldukça yüksek. Kısa bir hal hatırdan sonra günlerini nasıl programladıklarını; Daha önce yaşanmış açlık grevleri ve ÖO direnişleri üzerine sohbetler ettik. Kendi ÖO tecrübelerimizi aktardık. Ayrıca güncel politik gelişmeler konuştuğumuz konular arasındaydı. Yaptıkları eylemin önemi üzerinde durduk. Bunun KHK’larla atılan devrimci-demokratları harekete geçiren, güç ve moral veren bir etki yarattığını söyledik. Onlar için yapılan eylemleri anlattık.

Ekim Devrimi’nin 100. yılı dolayısıyla çıkardığımız “İnsanlığın umudu, özlemi EKİM DEVRİMİ” kitabını hediye ettik. Görüşme saatini geçirmeden ulaşmak için oradan ayrılıp Nuriye’nin evine doğru yola çıktık.

Nuriye’nin evindeyiz. Evin penceresi çiçeklerle doldurulmuş. Kapıyı çalıyoruz. İçerisi dolu, beklememiz gerekiyor… Daha salondayken Nuriye yattığı odadan bizi “hoş geldiniz” diyerek karşılıyor. Çok coşkulu, yaşam dolu. İncecik bir beden kalmış. Ama etrafına neşe ve enerji saçıyor.

Onunla da günlük yaşamı üzerine sohbet ettik. Günde 4 gazete okuduğunu, ziyaret saatlerinde ziyarete gelenlerle ilgilendiğini, bol bol röportaj verdiğini söylüyor. Arta kalan zamanlarda kitap okuduğunu söylüyor. Hastanedeyken çok kitap okuduğunu hatta bazı günler bir kitap bitirdiğini belirtiyor. “Çünkü” -diyor- “hastanede televizyon, radyo yoktu (son günlerde küçük bir radyo edindim), dolayısıyla hep kitap okudum.” Ardından “kitap okumak aslında tembelliktir” diye ekledi. Onu da şöyle açıkladı: “Eğer okuduğunu konuşamazsan, yazarak üretime dökemezsen, kısaca paylaşamazsan anlamı yoktur.” Nuriye gerçekten çok önemli bir noktaya parmak basmıştı. Okumayı kendi bireysel gelişimi ile sınırlamayan, aksine yazarak-konuşarak paylaşmayı esas alan, entelektüalizmle arasına sınır çeken doğru, devrimci bir anlayışı ifade ediyordu. Ayrıca üretmeyi çok özlediği anlaşılıyordu.

Belirlenen görüşme saatini biraz aşmıştık. Ancak zamanın nasıl ilerlediğini farketmedik bile. Bir taraftan çıkmak istemiyoruz, bir taraftan “fazla yormayalım” düşüncesi baskılıyor bizi. Zaten eve girerken refakatçılar “Nuriye çok konuşmayı, fazla kalmanızı ister; biz kısa tutmanızı istiyoruz” şeklinde dostça uyarıda bulunmuşlardı. Nuriye’ye de Semih’e verdiğimiz “EKİM DEVRİMİ” kitabını bıraktık. Her zaman yanlarında olduğumuzu belirttik, ziyaret defterine PDD olarak mesajlarımızı yazarak ayrıldık.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …