4,5 yaşındaki küçük bir çocuğa yönelik cinsel istismar tartışılıyor günlerdir. Bu öylesine büyük bir vahşet ki insanın aklı almıyor, beyni kabullenmiyor. Bu çocuğun yaşadığı dehşet, bu çocuğun ruhunda ve bedeninde oluşan tahribat, “insanım” diyen herkesin kanını donduruyor.
Ve “cezaların caydırıcı olmadığı” konuşuluyor yaygın bir biçimde.
Özellikle de devletten, hükümetten kesimler “kimyasal hadım”dan “idam” cezasına kadar çeşitli ceza türlerini kamuoyuna sunuyorlar.
Öyle ya, “sallandıracaksın birkaç kişiyi Taksim Meydanı’nda; bak bir daha yapıyorlar mı?”
Ama yapıyorlar, bir daha yapıyorlar, bir daha yapıyorlar! Çünkü cezaların ağırlaştırılmasından çok daha ciddi bir sorun duruyor önümüzde.
Her türden sapıklığı elbette ağır biçimde cezalandırmak gerekir.
Ancak toplumun en fazla tepki gösterdiği sapığı cezalandırmakla yetinmek, vicdanları rahatlatmanın ötesine geçmez; sorunu kökten çözmez.
Çocuklara yönelik cinsel istismar sözkonusu olduğunda, medya ve devlet, “bireysel” suçları öne çıkarmakta, “örgütlü” suçları ise örtbas etmektedir. Herhangi bir mahallede oturan herhangi bir sapık, açığa çıktığında medya ve devlet tarafından “linç edilmekte”dir de, mesela Ensar Vakfı’nda gerçekleşen sistematik suçlar için bir bakan “bir defadan birşey olmaz” diyebilmekte, mahkeme süreçleri gözlerden gizlemektedir.
Dahası yaşanan cinsel istismarda kurumun sorumlulukları, devletin denetim eksiklikleri yok sayılmaktadır.
Bu nedenle cinsel istismar cezalarında, öncelikle kurumsal sorumluluklar ağırlaştırılmalıdır ve cezai yaptırımlara maruz bırakılmalıdır.
Çocuklara dönük cinsel istismar suçunun işlenmesini önlemek, bu suçun cezalandırılmasından daha önemlidir çünkü. Aslolan “suçu engellemek” olmalıdır. Burada da devletin sorumluluğunu artırmak ve toplumsal şekillenişi değiştirmek, çok daha etkili bir yöntemdir.
Bu başarıldığında, tek tek işlenen sapıklık suçları, kesinlikle azalacaktır.
Mesela Diyanet’in, “9 yaşındaki kızlarla evlenilir” yönündeki fetvası, insanlık dışı bir söylemdir. Bugün 9 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmeye icazet veren, bunu toplumda meşrulaştıran bir yönetim anlayışı, 4,5 yaşındaki çocuğa cinsel saldırıların zeminini oluşturmaktadır.
Mesela yine Diyanet’in, “kendi kızına sarılan baba bundan tahrik oluyorsa, bir daha sarılmasın” fetvasını, “5 yaşındaki erkek çocuğun annesinin dizlerinden yukarısını görmek caiz değildir” fetvasını yerle bir etmek gerekir. Kızından tahrik olan bir “baba” sapıktır, annesinin dizinden yukarısını görünce tahrik olması gerektiği söylenen bir erkek çocuk da sapık olarak yetiştirilmektedir.
Yaşam tarzını ve düşünsel yapısını Diyanet’in fetvalarına göre belirleyen, oldukça önemli bir kitle vardır. Bu kitlenin, bu fetvalara dayanarak meşru gördüğü ve işlediği cinsel istismar suçları, doğrudan Diyanet’in sorumluluğu altındadır.
Bunun zeminini yaratan Diyanet kapatılmalıdır.
Eşofman giyen kız öğrencileri görünce “şeytanın kendisini üflediğini” söyleyen imam hatip öğretmenini, ancak tepkiler yükseldikten sonra görevden alan Milli Eğitim anlayışını yerle bir etmek gerekir.
Keza çocuk istismarı ile nam salan Ensar Vakfı’nın Milli Eğitim’e dahil edilmesine, Kuran Kursları adı altında çocukların çeşitli tarikatlara terkedilmesine son verilmelidir.
Hastaneye gelen 15 yaşındaki hamile kız çocuklarının koruma altına alınmasını sağlamayan sağlık sistemi baştan ayağa sorgulanmalıdır mesela. Bu hastane, başhekiminden kayıt memuruna kadar her kademede çocuk istismarının, 15 yaşındaki çocukların evlendirilerek sistematik tecavüze uğramasının suç ortağıdırlar.
14 yaşındaki tecavüze uğrayan bir kız çocuğunun “rıza”sının olup olmadığını sorgulayan; tecavüz suçlarında takım elbise giyen erkeği “iyi hal”den beraat ettiren; “bir defadan bir şey olmaz” diyen; 15 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüzcüsü ile evlendirilmesi karşılığı cezasızlık öngören hukuk sistemini kökünden değiştirmek gerekir. Bu kararları alan bütün hakimler, savcılar yargılanmalıdır.
18 yaşından küçük çocuklar “reşit” kabul edilmezler: Bu nedenle oy hakları yoktur, başlarında veli bulunmadan devlet katında iş yapamazlar, kendi gelecekleri ile ilgili karar alamazlar, mali yatırım yapamazlar vb. vb. Yani hukuk karşısında “yetersiz” olarak kabul edilirler. Bu koşullardaki bir kız çocuğunun evlenme ve çocuk doğurma, tüm hayatını kendisine tecavüz eden bir erkeğe teslim etme “yeterliliği” olduğunu düşünen gerici zihniyete karşı topyekun bir savaş açılmalıdır.
* * *
4,5 yaşındaki bir çocuğun çaresizliği, yaşadığı acı insanı dehşete sürüklüyor. Ona cinsel saldırıda bulunan insanlıktan çıkmış sapık, en ağır cezaları hakediyor. Bu çok açık.
Ama unutmayalım! Sorunu kaynağında kurutmak gerekir.
“Çocuklara kendilerine dokunulmaması gerektiğini öğretelim!”, “Çocukların ses çıkarmasını öğretelim; onların sesi olalım!” türünden çağrılar, gerici-şeriatçı kafanın, sapık üreten özüne karşı mücadelede yetersizdir.
Gerici-şeriatçı kafa, 9 yaşındaki, 7 yaşındaki çocuklara dönük cinsel istismarı meşru görmektedir. “Çocuk gelin” adı altında, küçücük kız çocukları yetişkin erkeklerin her gün sistematik tecavüzüne maruz kalmaktadır. Gerici-şeriatçı kafa bunları meşrulaştırdığında, tecavüze uğrama yaşının daha aşağıya inmesi kaçınılmazdır.
4,5 yaşındaki çocuk için timsah gözyaşları döken devlet kadroları, aynı zamanda 9 yaşındaki çocukların evlenmesine; 15 yaşındaki hamile çocukların hastanelerde rahatlıkla kadın-doğum muayenesine girmesine; 14 yaşındaki kız çocuklarının tecavüzde “rızası”nın olup olmadığının araştırılmasına; başı açık ya da pantolon giymiş kızların bir “tahrik unsuru” olarak görülmesine karşı tepki göstermelidirler. Bunları yapanlara en ağır cezaları vermelidirler.
Bu yapılmadığı zaman tek tek olaylar üzerinden yükselen kitle tepkisini yatıştırmak için “hadım”, “idam” gibi tartışmaları açıp, bir-iki kişiyi de cezalandırıp, göz boyanmaktadır. O olay soğumaya başladığı anda, yine birileri çıkıp sapıkça sözler söylemeye, küçük çocuklara cinsel saldırıda bulunmaya devam edecektir.
Çocukları korumanın tek yolu, bu gerici-şeriatçı kafa ile mücadele etmektir.