Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra hakkında 31 fezlekede düzenlenen Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu. Ve 14 Şubat’ta ilk kez mahkemeye çıkarıldı.
142 yıla varan hapis cezası istenen Demirtaş’ın “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten yargılandığı dava, İstanbul Bakırköy’de görüldü. Bakırköy Adliyesi’ne yoğun güvenlik önlemleri altında getirilen Demirtaş’ın duruşmasını izlemek için geniş bir kalabalık toplandı. Bazı konsolosluklardan temsilciler de duruşmayı izledi.
Demirtaş, mahkeme heyetinden “Dokunulmazlıkla ilgili usulsüzlükler konusunda ara karar verilmesini” istedi. AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop’un “dokunulmazlıkların bu şekilde kaldırılması Anayasa’ya aykırı” sözünü hatırlatarak, bunun “itiraf” olduğunu ve “konunun AYM’ye taşıması gerektiğini” belirtti.
Gözaltına alınıp, tutuklandığı geceyi ise şöyle anlattı:
“Bizlere aynı gece, aynı saatte operasyon yapanlar, daha savcılığa çıkarılmadan havaalanında uçak hazırlamışlar. Yürütme nasıl böyle bir hazırlık yapar sabahtan? Sizler gerçekten bunu adil, bağımsız bir soruşturma için tehlikeli bulmaz mısınız? Kardeşim, sen bunun tutuklanacağını nereden biliyorsun?.. Diyarbakır Havaalanında, THY’ye ait büyük bir yolcu uçağı, yolcusuz bir şekilde, sabahtan apronda bekliyor. Tutuklanacak milletvekillerinin hangi cezaevine götürüleceği belli, Kandıra ve Silivri’de odalar hazırlanmış…”
Kendilerine “düşman hukuku ile yaklaşıldığı”nı söyleyen Demirtaş, “çözüm süreci” ile ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı: “Çözüm süreci yasası dediğimiz bir yasa var. 4 Şubat’ta Hakan Fidan’ın Cemaat savcılarınca ifadeye çağrılması üzerine gündeme gelmiş ve parlamentoda yasalaşmış bir yasadan söz ediyorum. Çözüm süreci içinde bulunan kamu görevlilerinin bu faaliyetlerinden suçlanamayacağı gibi bir düzenlemeydi. Fakat sonra biz dedik ki, bu süreçte yer alanlar içinde siyasetçiler var, akil insanlar, sivil toplum örgütleri var. Yarın bir gün yargı bu faaliyetlerden dolayı hepimizi suçlarsa bunun yasası var diyelim… Yasa herkesi kapsayacak şekilde genişletildi… Biz Kandil’e kafamıza estiği için gitmedik. Her gidişimiz her dönüşümüz hükümetle, bürokratlarla toplantılarla belirlendi. Bu yasa yokmuş gibi davranıyor savcılar… Cumhurbaşkanı’ndan Başbakanı’na, bürokratına kadar suç işlemişsek hep birlikte hesap veririz…”
Demirtaş, AKP’li bir bakanın 12 Eylül 2010 referandumu öncesi Öcalan imzalı bir mesaj getirdiğini, mesajda Öcalan’ın referandumda “evet” oyu kullanılmasını istediğini de belirtti. En çok öne çıkan da bu sözleri oldu.
Burjuva medya konuyu “o bakan kimdi” şeklinde işledi. Dönemin devlet bakanlarından Beşir Atalay üzerinde duruldu. Elbette hiç bir bakan çıkıp da “o kişi bendim” demedi. Oysa “çözüm süreci”nin kimler tarafından yürütüldüğü kimse için sır değildi. Ayrıca bir ya da birkaç bakanın işi de değildi. Bir devlet politikası olarak yürütüldüğü için, dönemin bütün görevlilerini kapsıyordu. Dolayısıyla Demirtaş’ın bu sözlerinde yeni ya da ilginç olan bir şey yoktu.
AKP, yıllarca Öcalan’ı kendi politikaları doğrultusunda kullandı. Öcalan da, “AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk” diyerek bunu açıkça kabullendi. AKP’nin zora girdiği her dönemeçte, Öcalan aracılığıyla Kürt hareketi açık ya da örtük destek verdi.
Demirtaş’ın sözlerinde asıl dikkat çekici olan, Öcalan’ın mesajına rağmen Kürt hareketinin farklı bir tavır almasıdır. Hatırlanacağı gibi 2010 referandumunda HDP önceli parti olan BDP, “boykot” kararı almış ve geçersiz oylarla birlikte yüzde 28 civarında bir karşılık bulmuştu. Sonuçta AKP yüzde 42 oranında “evet” oylarıyla o referandumu da kazandı. Yüzde 30’luk “Hayır” oylarıyla yüzde 28 birleştiğinde AKP referandumu kaybedecekti. Yani boykot kararı, AKP’ye yaramış oldu.
Tabi ki, yanlış olan referandumu “boykot” etmek değildi; aktif bir boykot yapılabileceği halde, bu süreyi olabildiğince pasif geçirmekti. O dönemki yazılarımızda bu durumu eleştirmiştik. Belli ki Kürt hareketi “evet” dediğinde devrimci-demokrat kitleden büyük bir tepki alacağı için, pasif boykotu yeğlemişti. Böylece AKP’ye desteğini, bu kez “sol” görünerek vermiş oluyor ve Öcalan’ın isteğini farklı bir yoldan yerine getiriyordu.
Demirtaş’ın mahkemedeki sözleri, “çözüm süreci” dahil son 15 yılda Kürt hareketinin AKP’ye verdiği desteği bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu desteğin karşılığı, Kürt halkının üstüne yağan bombalar, yıkılan kentler, göç etmek zorunda kalan yüzbinler, katledilen onbinler oldu. Eşbaşkanları dahil binlerce Kürt siyasetçi hapse atıldı. Bir bütün olarak Türkiye halkı AKP’nin faşist-gerici kuşatması altında inim inim inletildi.
Devletin Öcalan ve HDP ile kurduğu ilişkiyi bu sözlerle bir kez daha vurgulayan Demirtaş’ın mahkemesi, 17 Mayıs’a ertelendi.