Yaklaşık iki yıldır Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında yaşıyoruz. 21 Temmuz 2016’dan bu yana her üç ayda bir OHAL yenileniyor; ne zaman biteceğine dair bir işaret de görünmüyor.
Bu süre boyunca OHAL, yaşamın her alanına nüfuz etmiş durumda. Ne zaman bir hak alma çabası, bir direniş, hatta basit bir protesto olsa, “OHAL gerekçesiyle” yasaklanıyor. İşçi direnişlerinden savaş karşıtı açıklamalara, KHK ihraçlarına karşı eylemlerinden 1 Mayıslara kadar her şey, OHAL saldırısı altında bastırılmaya çalışılıyor.
OHAL konusunda zaman zaman patronların da itirazları gündeme geliyor. Gerçekten de OHAL nedeniyle burjuvazi belli olumsuzluklar yaşamıyor değil. OHAL ile yönetilen bir ülke, emperyalist kurumlar tarafından “öngörülemez” olarak tanımlanabiliyor. Ve bu durum, emperyalist sermayenin Türkiye’ye yatırım yapmasında belli çekinceler yaşamasına, ülkeye daha az turist gelmesine, kredi değerlendirme kuruluşlarının olumsuz notlar vermesine, AB kriterleri üzerinden sorgulanmasına vb. neden olabiliyor. Toplamda ekonomi üzerinde belli düzeyde baskı da kurabiliyor.
Diğer taraftan, bütün bu olumsuz görünen tabloya rağmen, OHAL neden kaldırılmıyor sorusunun cevabını ise Erdoğan veriyor:
18 Mayıs 2017’de gerçekleşen TÜSİAD toplantısında “OHAL iş adamlarının neyini engelledi” diye sordu Erdoğan. 3 Haziran 2017 tarihindeki MÜSİAD toplantısında da, “öyle ikide bir grev bilmem ne yok” dedi. 12 Temmuz 2017’de yabancı yatırımcılarla toplantıda ise, doğrudan “Biz OHAL’i iş dünyasının daha rahat çalışması için getirdik” dedi ve şöyle seslendi: “İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade izin vermiyoruz.”
İşte burjuvazinin bazı kesimlerinin zaman zaman sızlanmalarına rağmen, burjuvazinin bütün kesimlerinin OHAL’den memnun olmalarının ve OHAL’in gerçekten kaldırılması için baskı yapmamalarının nedeni Erdoğan’ın bu açıklamalarındadır. Ortaya çıkan rakamlar da, OHAL’in patronların çıkarlarını nasıl koruduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Patronların “olağanüstü” dönemdeki karları, “olağan” dönemlerle kıyaslanamayacak kadar büyük artışlar göstermiştir.
Patronlar kulübü TÜSİAD’ın çıkarları
her şeyin üzerinde
‘90’lı yıllardan itibaren “yeşil sermaye” diye bir kavram literatüre yerleşti. İslamcı kesimden gelen “orta burjuvalar” bu isimle anılıyordu. “Anadolu Kaplanları” diye de adlandırılan, Konya, Kayseri gibi illerden yükselen yeni burjuvalardı bunlar.
AKP dönemiyle birlikte bunların ismi daha sık geçmeye başladı. Dahası, AKP’nin arkasında bunların yeraldığı ve artık palazlandıkları söylenegeldi.
Yanı sıra, Erdoğan’ın TÜSİAD’la “kavgalı” olduğu, AKP hükümetleri döneminde “yeşil sermaye”nin ülkeyi yönettiği yönünde sayısız teori üretildi. Ve AKP dönemine yönelik tahliller, hep bu “yeşil sermaye” söylemleriyle ilişki içinde yapıldı.
AKP’nin tek başına hükümet olduğu 16 yıl boyunca, elbette kendi çevresindeki bazı kesimleri palazlandırdığı doğrudur. Özal’ın “prensleri” gibi, Erdoğan döneminin de “türedileri” oldu. Yakın çevresini koruyup kollamak, kendi çevresine rant alanları yaratmak, sadece başbakan olmanın değil, bürokrasi kademesinde yer almanın da vazgeçilmez unsurlarıdır zaten.
Ancak AKP hükümetleri de dahil ülkeyi yöneten hiç bir zaman “yeşil sermaye” olmadı. Erdoğan da hiçbir dönem TÜSİAD’la gerçek bir çatışma içine girmedi. Kendi yandaşları kırıntıları paylaşmaya çalışırken, aslan payı her zaman TÜSİAD patronlarının oldu. Erdoğan da her daim TÜSİAD’ın çıkarlarını gözetti. Türkiye’nin en zengin sermaye gruplarında temelden bir değişiklik olmaması, bu gerçeğin en önemli kanıtıdır. Her yıl açıklanan vergi rakamları, “en zengin 500” tabloları, bu gerçeği tekrar tekrar gözler önüne sermektedir.
OHAL döneminde de bu durum değişmemiştir. OHAL’de en fazla kar eden tekeller, TÜSİAD içinde öne çıkan büyük burjuvazinin tekelleridir.
Borsaya açık şirketlerin 2017 yılının ilk 9 aylık bilançoları, OHAL döneminin patronlar için ne kadar büyük olanaklar sağladığını ortaya koymaktadır.
OHAL’de patronların kar patlamaları
Erdoğan ile en fazla “kavgalı” görünen tekel, Koç Holding’dir. Öyle ki, 2013 yılındaki Gezi Ayaklanması döneminde, neredeyse Koç Holding patronu Ali Koç da “direnişçi” ilan edilecekti. Gerçekte ise Koç Holding, AKP hükümetleri döneminde en çok kar eden tekeller arasındadır. OHAL döneminde de, yine en ciddi kar patlaması yapan tekellerden biridir. Ve AKP’ye “muhalefeti”nin nedeni, kar doyumsuzluğu, daha fazla kar elde etme isteğidir.
2017’nin ilk 9 ayında, Koç Holding’in aylık net karı, yaklaşık 319 milyon TL’dir. Hesaplandığında Koç Holding, 1 dakikada 7 bin 341 TL kar etmektedir. Bu rakam, asgari ücretle çalışan 4 işçinin 1 aylık ücretinin toplamından daha yüksek bir rakamdır. Koç Holding’in 1 dakikalık karı, 4 işçinin 1 aylık ücretinden fazladır.
Yine Koç Holding bünyesinde bulunan şirketlerin, OHAL döneminde her ay on milyonlarca lira kar ettiği görülmüştür. Mesela Tofaş’ın aylık karı yaklaşık 71 milyon, Arçelik’in yaklaşık 62 milyon, Aygaz’ın yaklaşık 41 milyon liradır.
Yine TÜSİAD’ın büyükleri arasında yer alan Sabancılar da OHAL’de karlarına kar katan tekellerin başlarında geliyor. Hacı Ömer Sabancı Holding’in 2017’nin borsa verilerine göre, aylık karı yaklaşık 197 milyon lira.
Sömürünün en yoğun olduğu alanlardan biri olan metal sektörünün lokomotif fabrikalarından Ereğli Demir-Çelik’in (Erdemir) aylık ortalama karı, 213 milyon lira oldu. Her TİS döneminde 3-5 kuruşun pazarlığını yapan, işbirlikçi Türk-Metal sendikası ile birlikte işçileri en ağır çalışma koşullarına mahkum eden Erdemir, OHAL döneminde en yüksek karı yapan şirketler arasında yer alıyor.
Bir başka işçi düşmanı şirket Şişecam, 2017 yılı Haziran ayında cam işçilerinin grevini OHAL yardımıyla yasaklamış, Ekim ayında ise Trakya fabrikasında “istihdam fazlası” diyerek işçi kıyımı ile gündeme gelmişti. Trakya fabrikası işçilerinin yapmak istediği yürüyüş, yine OHAL gerekçesiyle yasaklanmıştı. “İstihdam fazlası” diyerek işçi çıkaran Şişecam, daha az işçiyi daha yoğun biçimde sömürerek kar patlaması yapan şirketler arasında. Aylık ortalama 72 milyon liralık karı ile, OHAL vurguncuları içinde yer alıyor.
Benzer biçimde, OHAL döneminde aylık on milyonlarca lira kar eden pek çok tekel var. Petkim, Ford, Enka, Coca Cola, Anadolu Efes, Ülker, Türk Traktör, Vestel, vb, vb…
OHAL kaldırılsın
Tekeller vurgunlar vururken, işçi ve emekçilerin yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Asgari ücretin 1600 TL olduğu günümüzde, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı Ocak ayında 7 bin 200 liraya yükseldi. Yani 4 kişilik bir ailenin tüm bireyleri asgari ücretle çalışıyor olsa bile, yoksulluk sınırının altında kalmaya devam ediyorlar. Kasım 2017 rakamlarına göre, ülkede 12 milyon insan sosyal yardımlarla geçinmeye çalışıyor.
Bir tarafta devasa vurgunlar, kar patlamaları, diğer tarafta açlık koşullarında yaşamını sürdürmeye çalışan, sosyal yardımlarla ayakta kalan milyonlarca insan…
Kapitalist sömürü düzeni, OHAL’den güç alarak işçi ve emekçilere ağır yaşam koşullarını dayatıyor. Ve bu koşullarda, kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi, OHAL’e karşı mücadele ile birlikte yürütmeden kazanmak mümkün değil. İşçi ve emekçiler de bunun her geçen gün kendi deneyimleriyle görüyor, yaşıyorlar. Patronların karına kar katan OHAL’in kaldırılması, en başta işçi sınıfının talebi ve hedefi olmalıdır.