1 MAYIS: Birlik-Mücadele-Dayanışma!

Proletaryanın “birlik, mücadele ve dayanışma” günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Fakat ne yazık ki 1 Mayıs’a oldukça kötü koşullarda giriyoruz. Hem dünyada hem de ülkemizde, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşıyor. Yüzyıllık kazanımlar gaspediliyor. Dahası bir işte çalışmak bile “şans” sayılıyor.

Bu durum, yaşanmakta olan emperyalist paylaşım savaşından bağımsız değil kuşkusuz. Savaş dönemleri her tür hak ve özgürlüğün yokedildiği, o güne dek yaratılan birikimlerin tüketildiği, insanlığın ulaştığı değerlerin, kültürün, erdemin ayaklar altına alındığı bir dönemdir.

* * *

ABD’den Çin’e, Rusya’dan Avrupa ülkelerine kadar tüm dünyada, gerici ya da faşist diktatörlükler dönemi başlamıştır. “Demokrasinin beşiği” sayılan AB ülkelerinde bile OHAL uygulanıyor. ABD’de Trump’la birlikte faşizan uygulamalar iyice arttı. Çin’in devlet başkanı Şi Jinping’e “ömür boyu başkanlık” hakkı tanındı. Rusya’da Putin, Almanya’da Merkel, zaten on yılı aşkın süredir yerlerini koruyorlar.

Günümüzde “tek adam rejimi” olarak kodlanan faşizm, sadece ülkemizde veya Ortadoğu’da değil, dünya genelinde hakim halde. Savaş dönemlerinde devlet yönetimlerinin faşist-gerici biçimlere bürünmesi kaçınılmaz. Dolayısıyla yeni Hitler, Mussolini, Franco gibi tiplerin çıkması da şaşırtıcı değil.

Uygulanan yöntemler de benzer nitelikte. Yeniden “gümrük duvarları” yükseliyor, adına “ticari savaş” denilen ekonomik hegemonya kavgası şiddetleniyor. Gerilemekte olan emperyalist ABD, gelişmekte olan Çin’in önünü kesmek için, çelik ve alimünyum ithalatını durdurdu, birçok malın vergisini de arttırdı. Buna karşılık Çin de bu “ticari savaşa” hazır olduğunu duyurdu.

Keza “soğuk savaş” dönemiyle anılan “casus krizi” yeniden hortladı. İngiltere’ye sığınan eski bir Rus ajanı ve kızının zehirlenmesi, Rusya’ya yeni yaptırımların gerekçesi yapıldı. İngiltere’nin başlattığı Rus diplomatları sınır-dışı etme kararı hızla yayılıyor. ABD 60, AB ülkeleri ise 30 Rus diplomatını sınır-dışı edeceğini açıkladı. Buna karşılık Rusya da 60 ABD diplomatını sınırdışı etme kararı aldı. Diğer yandan AB ülkelerinden bazıları, Rusya’da yapılacak olan 2018 Dünya Kupası’na katılmayacaklarını bildirdiler. Rusya üzerindeki baskının giderek artacağı bekleniyor.

* * *

Kısacası emperyalist savaş, ticari-diplomatik, soğuk-sıcak her biçimiyle yaşanıyor. Elbette en sıcak haliyle Ortadoğu’da tüm vahşetiyle sürüyor.

2003 yılından itibaren bölgenin kan gölüne dönmesinde ne yazık ki, Türkiye’nin de önemli bir payı var. En son Afrin işgali ile bunu daha da büyüttü. ÖSO çeteleriyle birlikte işgal ettiği Afrin, şimdi yağmalanan dükkan ve evler, yıkılan heykeller, bitmeyen insan avıyla resmediliyor. “Şehir yıkılmasın, insanlar ölmesin” savıyla geri çekilerek, bu “son”u durdurmanın mümkün olmadığı bir kez daha görüldü. İşgalci güçler her dönem ve her yerde benzer şeyleri yaptılar. Hele ki Osmanlı gibi fetihçi bir zihniyetin mirasçılarının, savaşa sürdükleri çetelere “yağma hakkı”nı vermemesi düşünülemezdi; öyle de oldu…

Her şey ilk iki-üç günde bittikten sonra (ki yağmanın süresi de budur) yapılan “kınama”ların ne kadar göstermelik, dünya kamuoyunu yatıştırmaya dönük olduğu ayan-beyan ortadadır. Amaç hasıl olmuş, Afrin’e girilmiş, Erdoğan’a bir “zafer” kazandırılmıştır! Öyle ki tarihi bile 18 Mart’a getirilerek Çanakkale ile yarıştırıldı. Son aylarda Zarrab davası ve yolsuzluk suçlamalarıyla sıkışan Erdoğan, bir kez daha soluk alma ve saldırıya geçme fırsatı buldu.

Afrin’in hemen ardından Doğan Medya Grubu’nun tüm kuruluşları AKP’ye yakınlığı ile bilinen Demirören’lere satıldı. Böylece “havuz medyası” denilen AKP’ye yandaş medya, devasa bir büyüklüğe kavuştu. Öyle ki, toplam gazete ve tv kanalıyla medyanın yüzde 90’nı AKP’nin ve Erdoğan’ın elinde toplanmış oldu.

* * *

Şimdi bu “zaferler” üzerinden erken seçime gitme ihtimali güçlenmiştir. “İttifak yasası” dahil olmak üzere seçim yasasında yapılan değişikliklerle, zaten kazanmayı büyük oranda garantilemişti. Esasında gerek 7 Haziran seçimleri sonrası, gerekse 16 Nisan referandumunda seçimlerle gitmeyeceğini gösterdi. Bugün tek fark, öncesinde el altından yapılanların artık yasal hale gelmesidir.

Bu koşullar altında -erken ya da zamanında- seçimlere katılmak, bir kez daha AKP’nin ekmeğine yağ sürmek, iktidarına meşruiyet kazandırmaktır. Buna karşın CHP, HDP ve bütün reformist partiler, kitleleri sandığa gitmeye razı edebilmek için bildik-bayat nakaratları tekrarlayıp duruyorlar. Ama AKP yine hileli şekilde kazandığında, ya da sonuçları tanımadığında ne yapacaklarına hala yanıt vermiyorlar. Einstein’e atfedilen sözle “aynı yolu izleyerek farklı sonuçlar elde etme enayiliği”ni tüm kitleye mal etmeye çalışıyorlar.

Yapılması gereken “boykot mu-sandık mı” tartışmasını bir yana bırakıp iki şeyi öne çıkarmaktır: 1-OHAL kaldırılmalıdır 2-Seçim güvenliği sağlanmalıdır. Barajın kaldırılması da dahil yeni bir seçim yasası yapılmalıdır.

Bugün sandığa gitmeye meyilli her kişi ve kurum, önce bu iki temel sorunun çözülmesi için mücadeleyi yükseltmek zorundadır.

* * *

1 Mayıs’a işte böylesi zorlu koşullarda giriyoruz. İşçi ve emekçiler en başta emperyalist savaşa ve faşizme karşı alanları doldurmalıdır.

Son dönemde şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı büyüyen tepkilerde de görüldüğü gibi, devlete ve emperyalizme yönelmeden, çalışma ve yaşam koşullarını düzeltmek mümkün değildir. 1 Mayıs’ın arifesinde gerçekleşecek olan bu özelleştirmeyi durduralım ve 1 Mayıs’a daha güçlü girelim!

Sadece özelleştirmeyi değil, savaşı ve faşizmi durduracak tek güç, işçi sınıfı önderliğinde emekçilerin ve ezilen halkların birleşmesi ve mücadeleyi yükseltmesidir. 1 Mayıs’ın şiarı olan “birlik, dayanışma ve mücadele” zaferin anahtarıdır.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …