Silahlanma, sadece emperyalistlerle ve onlara bağımlı devletlerle sınırlı değil. Tüm dünyada “bireysel silahlanma” da artıyor. Devletler bunun önünü özellikle açıyor.
Bir yandan kontra örgütleri, gerici-faşist çeteleri kurup silahlandırıyorlar, bir yandan da toplumun bütününde şiddeti meşrulaştırıyor, yaygınlaştırıyorlar. Sonuçta hem silah tekelleri kar etmiş oluyor, hem de devletler dikkatleri, sömürü ve zulüm politikalarından başka yönlere çekmeyi başarıyor.
Türkiye’de özellikle 15 Temmuz’dan sonra gerici-faşist çetelerin silahlanması teşvik edildi. Kendilerine HÖH (Halk Özel Harekatı) diyen bir dernek bile kuruldu. Kimi bölgelerde kamplar kurdukları ve silah eğitimi aldıkları tespit edildi.
15 Temmuz gecesi sokağa çıkan cihatçı çetelerin teslim olan askerlerin boğazını kestikleri, Boğaz Köprüsü’nden attıkları ortaya çıkmıştı. Onlara dair hiçbir soruşturma açılmazken Aralık 2017’de çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname ile “yargılanmama güvencesi” getirildi. Hem de sadece geçmişe ilişkin değil, geleceğe de dönük olarak… Gezi direnişi gibi toplumsal olayları da “darbe” diye yaftaladıkları düşünülürse, asıl hedefin toplumsal muhalefeti bastırmak olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Yaşanan adli bir vakanın ardından 15 Temmuz’da dağıtılan silahların toplanmadığı da ortaya çıktı. Ardından İçişleri Bakanlığı “kayıp silahlar” olduğunu kabul etti, 106 bin 704 silahın kayıp olduğunu açıkladı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerinde ise, Türkiye’de toplam 20 milyon silah var, bunların sadece 688 bini kayıtlı.
Ülkede her dört kişiden birinin silahı olduğu tahmin ediliyor. İçişleri Bakanlığı, sivillere tanınan yıllık 200 mermi satın alma hakkını 1000 mermiye çıkardı. 2016’da, bireysel ateşli silahlarla işlenen suç oranı yüzde 74 iken, 2017 yılanda yüzde 80’e yükseldi. Son yıllarda kadın cinayetleri başta olmak üzere silahlı şiddet olaylarında çok büyük bir artış yaşanıyor.
Gerici-faşist çetelerin, mafyatik örgütlerin silahlanması karşısında, kitlelerin özsavunma örgütlerini kurarak kendilerini korumaları dışında hiçbir seçenek olmadığı ortadadır. Başta devrimciler olmak üzere, ilerici-demokrat tüm kesimlerin buna uygun davranması artık bir zorunluluktur.