1 Mayıs’tan seçimlere DEVRİMİN SESİNİ YÜKSELT!

Baskın seçim tarihinin 24 Haziran olarak belirlenmesinden bu yana, seçimler gündemin baş sırasına oturdu. Öyle ki, 1 Mayıs bile seçimlerin enstrümanı haline getirildi. Hem hükümet hem muhalefet partileri, 1 Mayıs mitinglerini kendi propagandaları için kullanmaya çalıştılar.

AKP tam da seçim arifesine denk gelen bu 1 Mayıs’ta, “yasakçı” görünümünden sıyrılmak ve son dönemde emperyalist kurumlardan “demokrasi” konusunda artan eleştirileri savuşturmak için mitinglere izin verdi. Ayrıca yandaş sendikaları aracılığıyla işçi ve emekçilere hoş görünmeye çalıştı. “Seçim rüşveti” olarak sunduğu “emekliye ikramiye”, “gecekonduya imar” gibi vaatlerle de aynı amacı güttü.

16 yıl boyunca işçi-emekçi düşmanlığında önceki hükümetlere rahmet okuttuğu halde, bu tür atraksiyonlarla, eriyen kitle desteğini durdurabilir mi? Bu artık mümkün görünmüyor, ama aşağı doğru gidişi durdurmak için her yöntemi devreye sokacağı kesin.

Esasında 7 Haziran seçimlerinden bu yana sandıkta da yenildikleri halde, çeşitli hilelerle-oyunlarla bugüne dek ayakta kaldılar. Şimdi ise hem ekonomik hem siyasi yönden kıskaca girmiş durumdalar. Seçimlere daha 1.5 yıl var iken, iki ay sonrasına “baskın seçim” kararı almaları da, bunun bir sonucu.

* * *

AKP, seçim öncesi 1 Mayıs mitinglerine göz yummak zorunda kaldı, fakat bu mitinglerde bile birçok pankart ve dövize izin vermeyerek, makyaj malzemelerine dahi el koyarak saldırganlığını sürdürdü. Daha önemlisi, bir kez daha Taksim’i 1 Mayıs’a kapadı. Beşiktaş ve Talimhane’den Taksim’e girmek isteyen gruplara, polis azgınca saldırdı. Ankara-Yüksel’de aralarında 75 yaşında bir kadının da bulunduğu üç kişiyi yerlerde sürükleyip acımasızca dövdüler. Sokaklara inen işkence, 1 Mayıs’ta da kolgezdi.

Hal böyleyken CHP, HDP ve onların kuyruğuna takılan parti ve kurumlar, icazetli 1 Mayıs mitinglerinde, 1 Mayıs’ın “bayram havası”nda geçtiği imajını verdiler. 1 Mayıs’ın “mücadele günü” olduğunu unutturup, bir “karnaval” şeklinde kutlamaya kalktılar. Ve 1 Mayıs mitinglerini seçim mitinglerine çevirip, kitlelere tek çözüm yolu olarak bir kez daha sandığı gösterdiler.

Ne “OHAL varken seçim olur mu”, ne de “AKP’nin hazırladığı son seçim yasasıyla seçime gidilir mi” gibi en temel soruları bile yanıtlamadan, bu doğrultuda bir mücadeleye girişmeden, kitleleri seçim havasına soktular. Parlamentarizm batağına öylesine saplanılmış ki, her koşul altında seçimlere katılmak zorunluymuş gibi davranılıyor…

* * *

Bilindiği gibi 24 Haziran’da sadece cumhurbaşkanı değil, parlamento seçimi de yapılacak. Ama cumhurbaşkanı seçimi o kadar öne çıktı ki, parlamento unutuldu! Zaten varolan sistem parlamentoyu eskisinden daha göstermelik hale getirince, her parti asıl olarak cumhurbaşkanlığına kilitlendi. Hem “başkanlık sistemi”ne karşı çıkıp hem de bunun bir parçası olma handikapını taşıma pahasına…

Artık adaylar kesinleşmiş durumda. Son güne kadar bekleyen CHP, Muharrem İnce’nin adaylığını resmen açıkladı. Parti içi yarışta kendini gösteren Muharrem İnce, gerek adaylığının açıklandığı andaki konuşmasıyla, gerekse de ilk mitingini yaptığı memleketi Yalova’daki performansıyla, CHP tabanında bir umut ve heyecan yarattı.

“Ekmelettin fecaati”nden sonra CHP’lilerde kendi adayını çıkarma arzusu artmıştı. İnce, bu talebe de karşılık gelmiş oldu. Buna rağmen son güne kadar Abdullah Gül’den Abdullatif Şener’e, Mehmet Bekaroğlu’ndan İlhan Kesici’ye dinci-muhafazakar isimler etrafında dönüp duruldu.

Abdullah Gül ismi, sadece AKP karşıtı kesimde büyük bir tepkiyle karşılanmadı; AKP’den de tepki aldı. Üstelik Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın aracılığıyla Gül’e doğrudan mesaj iletildi. Ne İsa’ya ne Musa’ya yar olan Gül faslı böylece kapandı.

Erdoğan’ın karşısında en güçlü aday olarak Meral Akşener görünürken, Muharrem İnce’nin çıkışıyla dengeler değişmeye başladı. İnce’nin “milletvekillerin dokunulmazlığı”nın kaldırılmasında “hayır” oyu vermesi, ilk konuşmasında Ahmet Arif’ten dizeler okuması, ardından Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemesi, Kürt halkına dönük mesajlardı. Aynı günlerde CHP’li üç milletvekili de Demirtaş’ın serbest bırakılmasını isteyen açıklamalar yaptılar. Bunlar, CHP’nin HDP ile ilişkileri düzeltme çabaları olarak görülmelidir.

AKP-MHP ittifakına karşılık CHP-İyi Parti-Saadet-DP ittifakı kuruldu. Dolayısıyla HDP her iki ittifakın da dışına itilmiş ve yüzde 10 barajı ile yüz yüze bırakılmış oldu. CHP’nin HDP’yi de ittifaka dahil etmek istediği, fakat İyi Parti’nin kabul etmediği söylendi. Belli ki, CHP “Demirtaş’a özgürlük” diyerek oluşan tabloyu değiştirmeye çalışıyor.

Esasında “Demirtaş’a özgürlük”  cumhurbaşkanı adayı olmadan önce de başlatılması gereken bir kampanyaydı. Ve bunun başını da CHP’den önce HDP’nin çekmeliydi. Sonuçta CHP son dönemde arka arkaya ataklarıyla göz doldurmaya ve kitlelere yeniden umut pompalamaya başladı. Kitlelerin düzenin kurumlarından, özellikle de seçimlerden umudunu kesmesi, burjuvazinin en korktuğu şeydir; bunu yeniden tesis etmek için vargüçleriyle çalıştıkları görülmektedir.

* * *

Sorun devrim cephesindedir. Kendisine devrimci, hatta komünist diyen parti ve gruplar bu koşullarda bile seçimlere endekslenmiş, düzen partilerinin arkasından sürüklenmiş durumdalar. Düzeni korumakla yükümlü cumhurbaşkanı koltuğuna dahi aday göstermeyi normalmiş gibi sunabiliyorlar. CHP ya da HDP’nin kuyruğuna takılıp onların cumhurbaşkanı adayını destekleyebiliyorlar.

Son 1 Mayıs bir kez daha gösterdi ki, reformizm faşizmin koltuk değneğidir. Ve faşizme karşı mücadele, reformizme karşı mücadeleden kopuk ele alınamaz. Bir avuç komünist ve devrimci, nasıl icazetli 1 Mayıs’a karşı durabildiyse ve 1 Mayıs’ın “bayram” değil, “mücadele günü” olduğunu gösterebildiyse; cumhurbaşkanı seçimlerine katılmanın komünistlikle, devrimcilikle asla bağdaşmadığını, işçi ve emekçilerin kurtuluşunun sandıkta değil sokakta olduğunu söylemeye, kitlelere gerçeği göstermeye devam edecektir. Yalanın hükümdarlığının bir sonu vardır, gerçekler er-geç kazanır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …