Yasaların sokakta yapıldığı günler 15-16 HAZİRAN

15-16 Haziran direnişi, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir dönemeçtir. İşçi sınıfı, örgütlenme hakkını elinden alınmasını getiren yasaya karşı, üretimi durdurmuş sokaklara dökülmüştür. Yasal sınırları aşan bir mücadele anlayışıyla saldırıyı geri püskürtmüştür.

Yapılan değişiklik, işçilerin sendika değiştirmelerini, yeni bağımsız sendikaların açılmasını engellemek, işbirlikçi bürokratik Türk-iş’i güçlendirmeye dönüktü. Başka bir ifade ile DİSK’i kapatmayı hedefliyordu. O dönem Türk-iş’ten kitlesel bir şekilde DİSK’e akış vardı.

DİSK yönetimi, yasayı bir mitingle protesto edecekti. Fakat 15 Haziran günü DİSK’in bilgisi dışında eylemler başladı. İstanbul ve İzmit’te işçiler üretimi durdurdu ve sokaklara döküldüler. 15 Haziran günü 115 işyeri, yaklaşık 75 bin işçi; 16 Haziran günü 168 işyeri, yaklaşık 150 bini işçi sokaklara aktı.

İşçiler dört bir yandan yolları keserek şehir merkezlerine doğru yürüyüşe geçtiler. Beykoz’dan, Üsküdar’a, Gebze’den Kartal’a, Topkapı’dan, Eminönü’ne her tarafta akın akın işçi seli ilerliyordu. Polis gücü yetmeyince askeri tanklarla yoları kapattılar. Sıkıyönetim ilan edildi.

Bütün bu önlemler işçilerin yürüyüşünü engelleyemedi. İstanbul’un her iki yakasında, işçiler birleşmesin diye vapur seferleri iptal edildi, köprüden otobüs geçişlerine izin verilmedi, Galata Köprüsü kaldırıldı.

İki gün süren çatışmalı eylemlerde yüzlerce işçi yaralanırken iki işçi, bir esnaf ve bir polis yaşamını yitirdi.

 

Nasıl bir süreçti?

‘60’ların ortasından sonra işçi eylemleri yükselişe geçti. İlk startını Kavel grevi verdi, ardından peş peşe grevlerle, işgallerle doruk noktasına ulaştı. Öğrenci gençliğin de buna paralel bir şekilde hareketlenmesi mücadeleyi daha ileri taşıdı.

Bu eylemlilikler içerisinde yeni militan devrimci işçi kadrolar yetişti. Devlet güdümlü kurulan Türk-iş, işçilere dar gelmeye başladı. Bazı devrimci şube başkanları, işyeri temsilcileri, Türk-iş yönetiminin işbirlikçi, bürokrat yapısını ve pasif tutumlarını eleştirerek, yönetimi aşan eylemler yapınca, Türk-iş yönetimi tarafından ihraç edildiler. Bu sendikacılar, 1967’de DİSK’i kurdu. Kendine güvenen militan devrimci öncü işçilerin olması, DİSK’in militan eylemler sürdürmesini getirdi.

Aynı dönemde dünyanın her yerinde işçi emekçi eylemleri yükselişe geçmişti. Sosyalizme olan özlem sokaklarda ifade ediliyordu. ‘68 gençlik hareketi bütün dünyayı sarmıştı. Fransa’da üniversite öğrencilerinin işgalleri, Fransız işçisinin fabrika işgalleriyle birleşmiş, işçi-öğrenci eylem birliğini yaratmıştı.

Dünyayı sarsan ‘68 hareketinin ülkemizi de etkilemesi doğaldı. Üniversite işgalleri, fabrika işgallerini de beraberinde getirdi. İşçi-öğrenci birlikteliği kuruldu. 15-16 Haziran bu koşullar üzerinden şekillendi.

 

Fiili meşru mücadelenin önemi

15-16 Haziran’ı güçlü kılan en önemli yanlarından biri, işçilerin ekonomik talepleri ve yasal sınırları aşan fiili bir  mücadeleyi başlatmalarıdır. İşçiler örgütlenme hakkını kısıtlayan yasa hazırlığına karşı siyasi taleple bir kalkışma yaptılar. Bu aynı zamanda sendikal barajlara, işbirlikçi sendikacılık anlayışına karşı bir direnişti.

Böyle bir direniş gerçekleşmeseydi, DİSK’i baraj altında bırakacaklar ve kapanmasına yol açacaklardı.

İşçiler kendi örgütlerini canı pahasına savundular. Ne yazık ki, DİSK yöneticileri, devletle kol kola girerek eylemi kırmaya çalıştı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, radyodan işçileri söyle sesleniyordu: “Aranıza çeşitli maksatlarla giren kişiler olabilir. Hatta şerefli Türk ordusunun bir mensubuna taş atabilir. DİSK Genel Başkanı olarak sizi uyarıyorum.” Ardından işçilere eylemi bitirmeleri, fabrikalarına dönüp işbaşı yapmaları çağrısını yaptı.

DİSK yöneticilerinin bu eylem kırıcı tutumuna rağmen, devrimci öncü işçilerin inisiyatifiyle bazı fabrikalarda işbaşı yapılmadı. İşçiler, DİSK yönetiminin uzun ikna turlarından sonra üretime geçtiler.

 

Önderlik işçi sınıfının

15-16 Haziran, işçi sınıfının yaratan ve kahreden yanını göstermiş, bir kez daha “devrimin öncü gücü” olduğunu kanıtlamıştır.

15-16 Haziran, işçi sınıfı ile öğrenci gençliğin birlikte mücadelesi açısından da önemli bir eylemdir. Gençliğin dinamizmi ve entelektüel birikiminin işçi sınıfıyla buluşması; işçi sınıfının ise sadece kendi sorunlarına değil, ezilen-sömürülen tüm kesimlerin sorunlarına sahip çıkması, sınıf bilincinin gelişmesi açısından olmazsa olmazdır. 5-16 Haziran bunu sağlamış, sınıf mücadelesine önemli kazanımlar bırakmıştır.

15-16 Haziran’ın bir diğer özelliği, taban örgütlerine dayanmasıdır. DİSK’in kuruluş aşamasından itibaren oluşan işyeri komiteleri bir yıl önceden direniş komitelerine dönüşmüştü.

Böyle siyasal talepli görkemli bir direnişin, taban komiteleri üzerinden şekillenmesi doğaldır. Eyleme katılan fabrikalara baktığımızda, küçük atölyeler değil, büyük fabrikalar ve kilit sektörler olduğunu görürüz. Tıpkı ’89 Bahar eylemleri gibi, işyeri komiteleri ve meclisleri üzerine şekillenmiş, kalıcı kazanımlar getirmiştir. Geçtiğimiz yıllarda “metal fırtınası”nın etkili olmasında da taban örgütlerinin önemi çok büyüktür.

* * *

15-16 Haziran, Türkiye işçi sınıfının kendi gücünün farkına vardığında nelere kadir olduğunu göstermiştir. İşçi sınıfı 15-16 Haziran ruhunu kuşanarak yeni 15-16 Haziranları yaratma bilinciyle hareket geçmelidir. Devlet-patron-sendika üç ayağını kırmanın tek yolu budur.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …