AKP döneminin en sorunlu özelleştirmelerinden biri olan Türk Telekom’da yeni bir “borç krizi” kapıya dayanmış bulunuyor. Telekom’u 21 yıllığına kiralayan Oger Telekom adlı şirket, vadesi geçmiş borçlarını ödemiyor.
Bir taraftan devasa karlar devşiren şirketin, diğer taraftan özelleştirme bedeli için çektiği kredileri ödemiyor oluşu, özelleştirmenin yeniden tartışmaya açılmasına neden oldu.
Telekom’un peşkeş hikayesi
Telekom, 2005 yılının Kasım ayında, yüzde 55 hissesi için en yüksek teklifi veren Oger Telekom şirketine, 21 yıllığına kiralanmıştı. Lübnanlı Hariri ailesinin, Suudi Telekom Şirketiy’yle (STC) ortak olduğu Oger Telekom, Türkiye’de kurduğu Ojer Telekomünikasyon AŞ (OTAŞ) adlı şirket üzerinden bu özelleştirmeyi gerçekleştirmişti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile dönemin başbakanı Erdoğan, Telekom özelleştirmesini birlikte izlediler. AKP döneminin bu en büyük peşkeşine, devletin doğrudan destek verdiğinin ifadesiydi bu. Hükümet ve ordu, birlikte özelleştirme toplantısını seyretmişlerdi.
Oger’in Telekom için ödediği fiyat, 6.5 milyar dolar oldu. Oysa, 1993 yılında Telekom’a 25-30 milyar dolar fiyat biçiliyordu. O dönemde Türkiye’nin dış borcu, toplam 26 milyar dolardı.
Telekom’un 2006’dan 2014 sonuna kadar Türk Telekom’dan elde ettiği kar, 11 milyar 822 milyon dolar oldu. Şirketin yüzde 55 hissesine sahip Oger’in payına düşen miktar ise 6 milyar 614 milyon dolardı. Yani şirketin 9 yılda aldığı kar payı, özelleştirme sırasında ödemesi gereken ve bankalardan kredi olarak çektiği paradan daha fazlaydı. Bu durumda tüm borcunu ödemiş olsa bile, yine de kardaydı.
Oger, Telekom’un hisselerini alırken bedelini cebinden ödemedi. Bankalardan kredi çekti, borçlandı. Sonrasında ortaya çıkan devasa karlar ise, borçları ödemek için kullanılmadı. 2013 yılında borçlarını ödeyebilmek için yeniden 4.75 milyar dolar kredi çekti. Normal şartlarda bankalar bu koşullarda yeniden kredi vermezler; Oger krediyi nasıl buldu, bu da bir başka şaibe.
İkinci çekilen kredi de yetmedi, borçlar ödenmedi. Ve 2017 yılı ortalarından itibaren, ödenmeyen, vadesi geçen borçları yeniden gündeme oturdu. Devlet bu borçlar için uyarı yaptı, süre tanıdı; süre dolmasına rağmen borç yine ödenmedi. 2017 yılında, Telekom’un karı 1.1 milyar TL olarak açıklandı. Ama bu karlar da borç ödemelerine gitmedi.
Üstelik bu süre boyunca, PTT’den devralmış olduğu, binlerce irili-ufaklı taşınmazı sattı. Ülkenin dört bir yanında, kırsalda, il ve ilçe merkezlerinde bulunan arsalar, araziler, binalar, eğitim tesisleri vb. teker teker satıldı. Bu taşınmazlar hangi yetkiyle satıldı, kaça satıldı, satış bedeli kimin cebine girdi, belli değil. Bu satışlardan gelen gelir de borç ödemelerinde kullanılmadı.
Oysa, Oger’in böyle bir satış yapmaya hakkı da yoktu. Çünkü Oger, Telekom’un yüzde 55 hissesini satın almamış, 21 yıllığına kiralamıştı. 2026 yılında sözleşme bitiyor, Telekom’un yüzde 55 hissesi yeniden kamu mülkiyetine geçiyordu. Bu koşullarda, Telekom’a ait taşınmazların binlercesini satma hakkı yoktu. Tersine, bu taşınmazları, 2026 yılında kamuya devretmesi gerekiyordu.
Telekom, 2005 yılında değerinin çok altında bir fiyata, iki yıllık karı karşılığında Oger şirketine peşkeş çekilmişti. Şirket, geçen 13 yıl içinde Telekom’dan gelen karı cebine indirdiği gibi, devletin mülkiyetinde olan taşınmazlarını satarak ekstra gelir elde etti ve onu da cebine indirdi. Özelleştirme bedeli olan parayı cebinden vermedi, kredi çekti. Kredi borçlarını ödeyemeyince yeniden kredi çekti, onu da ödeyemedi.
Şimdi Telekom’a devletin el koyması ya da kredi veren bankaların el koyması tartışılıyor. Bir özelleştirme prototipidir Telekom. Devletin malının, halkın vergileriyle yaratılan zenginliklerin, özel şirketlere peşkeş çekilmesinin, en çarpıcı örneklerinden biri…
Telekom işçisi hedefte
Telekom’un özelleştirilmesi süreci, bütün yönleriyle devletin zarar gördüğü çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor. Telekom’da çalışan işçiler ise, özelleştirmenin yapıldığı günden bu güne, hak gasplarından işçi kıyımlarına kadar çok şiddetli bir saldırının hedefi durumundalar.
Telekom, içinde bulunduğu krizi, bir kere daha işçilere fatura etmeye çalışıyor. Kredileri ödemeyen Oger, şirket çalışanlarının yüzde 25’ini işten çıkarma kararı aldı. Bu kıyımı da “düşük performans” gibi hiçbir kritere dayanmayan kavramlarla gerekçelendirmeye çalıştı.
Genel tabloda işçi kıyımı, Telekom sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. Özelleştirildiği 2005 yılında, Türk Telekom bünyesinde çalışan personel sayısı 51 bin 737 olarak kayıtlara geçmiş. Bugün ise, Telekom’un toplam çalışan sayısı (Telekom kapsamındaki 8 şirkette çalışan taşeron işçilerle beraber) 34 bin 147. Yani 13 yıl içinde, 17 bin 590 kişi işten atılmış.
Aslında işten atılan personel sayısı çok daha yüksek. Ancak atılanların bir kısmının yerine, asgari ücretle yeni işçi alınmış. İşçi kıyımları, bir taraftan atılan işçiler için büyük bir ekonomik yıkım anlamına geliyor.
Diğer taraftan, geride kalanların çalışma koşulları ağırlaşmış. İşler daha az sayıda insanla, daha yoğun çalışma temposu, daha uzun işgünü, daha sınırlı dinlenme koşulları ve daha düşük bir ücretle yapılmaya devam edilmiş.
Bu süreçte sendikasızlaştırma ve örgütsüzleştirme saldırıları, esnek çalışma ve kapsamdışı çalışma adı altında hak gaspları da sistemli biçimde yürütülmüş.
Telekom işçilerinin direnişi, daha özelleştirme sürecinde başladı. Özelleştirmenin gündemleştiği, ihalelerin verildiği günlerde, işçiler iş bırakma eylemleri, işgaller yürüyüşler gibi pek çok eylem gerçekleştirdi. Özelleştirme sonrasında ise, şartlar ağırlaştıkça, Telekom işçilerinin direnişi de büyüdü, yaygınlaştı.
En önemli direniş, 2007 yılında, özelleştirme sonrası ilk toplu sözleşme döneminde ortaya çıktı. Toplu sözleşmenin tıkanması üzerine, Ekim 2007’de grev başladı. Telekom grevi, 12 Eylül yıllarının ardından, bir işkolunda tüm ülkeye yayılmış ilk grev olma özelliğini taşıyordu. Türkiye Haber-iş sendikasına üye yaklaşık 28 bin işçi, 81 ilde, 600 işyerinde greve çıkmıştı. Keza, yine 12 Eylül sonrasında, kamudaki ilk grev olarak da tarihe geçti.
Grev boyunca patron, devlet destekli biçimde her tür saldırıyı gerçekleştirdi. İşçilere biber gazlı polis saldırılarından, mahkemeye vermeye kadar tüm şiddet yöntemleri kullanıldı.
Keza psikolojik savaş unsurları da devreye sokuldu. Mesela patronun adamları fiber optik kabloları kesiyor, Telekom işçilerinin kestiğini iddia ederek ve durumu mahkemeye taşıyarak kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı.Ya da işçilerin fahiş zamlar istediği dedikodusu yayılıyordu.
Sarı sendikanın da ihanetiyle birleşince, Telekom grevi 45. günde yenilgiyle sonuçlandı. Ancak sınıf mücadelesi tarihine önemli kazanımlar bıraktı.
Stratejik sektörler bile özelleştirildi
Telekom’un özelleştirilmesine dönük en önemli itirazlar, stratejik sektörlerin özelleştirme kapsamına alınması konusunda yaşanmıştı.
Gerçekten de ülkenin en önemli iletişim altyapısını elinde tutan Telekom, bankacılıktan hastanelere, trafik ve sinyalizasyondan askeri hizmetlere, itfaiyeden borsaya, televizyon kanallarından konsolosluklara, internetten cep telefonlarına kadar yaşamın hemen her alanına uzanan bir güce sahip.
Yani Telekom’u elinde tutan, tüm bu alanlarda rahatlıkla hakimiyet kurabiliyor. Telefon dinlemelerinden casus yazılımlara, hastane bilgilerinden askeri yazışmalara, bankaların kredi sisteminden demiryolu sinyalizasyonuna kadar her alanda doğrudan bilgi sahibi olabiliyor; bu bilgileri başka amaçlarla kullanabiliyor; bilgileri yada bilgiyi kullananları maniple edebiliyor.
Tam da bu nedenle Telekom “stratejik” bir misyon taşıyor.
AKP hükümetinin bu kadar önemli bir alanı Suudi-Lübnan ortaklığı bir şirkete vermesi, üstelik ihale sürecinin Erdoğan ve Hilmi Özkök tarafından doğrudan takip edilmesi, son derece bilinçli bir adım atıldığını gösteriyor.
Bu bilinçli tutum, her alanda kendisini ortaya koyuyor. Mesela işçi direnişleri sözkonusu olduğunda hemen devlet müdahale ediyor. Şirketin borçları arttığında hemen banka kredisi yetiştiriliyor. 2017’de çıkartılan 130 maddelik torba yasa ile, borç batağındaki Telekom’un bazı vergi ve ücretlerden muaf tutacak düzenlemeler içeriyor. Okullarda büyük tantanalarla tanıtılan ve hızlı bir biçimde çöpe atılan Fatih Projesi’nin altyapısı Telekom’a verilerek devasa bir rant sağlanıyor. Buna benzer pek çok yöntemle, Oger şirketine rant alanları açılıyor.
Diğer taraftan Telekom da AKP hükümetine olan “borcunu” farklı yöntemlerle ödüyor. Bankalara kredi borçlarını ödemeyen Telekom, yandaş medyaya pervasızca reklamlar vererek yandaş medyayı besliyor mesela. Ya da AKP’nin istemediği haberlerin internette yer almasını engelliyor; erişim yasağı getiriliyor. Kimi zaman AKP’nin isteğiyle internet kısıtlanıyor, kimi zaman Youtube, Facebook, Twitter gibi internet platformlarına erişim engelleniyor.
* * *
Telekom özelleştirmesi herhangi bir özelleştirme değildir. Bir yanıyla dünyada en karlı alanlardan birine dönüşen telekomünikasyon sektörünün sermayeye peşkeş çekilmesidir. İkincisi ve daha önemlisi ise, haberleşme sistemlerini kontrol altına almaktır.
Telekom’un bütün hukuk dışı hamlelerine göz yumulması, bütün mali sorunlarının “elbirliği ile” çözülmesi, tabloyu gözler önüne seriyor.