Ve muhalefet karıştı!

Seçimlerin ardından genel olarak muhalefet zor günler geçiriyor. Yenilginin sonuçları yaşanmaya başladı. Özellikle anamuhalefet partisi CHP’de işler iyice karıştı.

Bilindiği gibi seçim gecesi muhalefet partilerinin liderleri ortalıkta görünmediler. Kendilerine umut bağlayan milyonlarca insanı yüzüstü bıraktılar ve bir kez daha hayal kırıklığı yarattılar. Seçim sonrası yaptıkları açıklamalar da ikna edici olmadı.

Esasında hiçbiri seçim öncesi yarattığı beklentiye uygun bir oy alamamışken ve ortada bariz bir fiyasko sözkonusuyken, her biri farklı gerekçelerle durumu mazur göstermeye çalıştı. İYİ Parti, yeni kurulmuş bir parti olarak iyi oy aldıklarını söyledi mesela. HDP, onca saldırıya rağmen barajı aşmış olmakla övündü. CHP, hem İYİ Parti’nin seçimlere katılmasını, hem de HDP’nin barajı aşmasını sağladıklarını söyleyerek, seçim stratejilerinin “başarılı” olduğunu iddia etti. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, kendisinin iyi bir oy aldığını, fakat Akşener ve Karamollaoğlu’nun beklediğinin çok altına düştükleri için, ikinci tura kalamadığını söyledi. Ve tabi hepsi ne kadar adaletsiz, eşitsiz koşullarda yarıştıklarından yakındılar. Sanki o koşullar yeni ortaya çıkmış ya da yeni farketmişler gibi…

Kısacası hepsi “başarılı”ydı, fakat ya rakipleri yüzünden, ya da koşullardan dolayı yenik görünüyorlardı. Onca laf kalabalığı arasında bir türlü seçim gecesinde nelerin döndüğüne gelinmedi. O saatlere dair kimse doğru-düzgün bir açıklama yapmadı. Zoraki yapılanlar da tutarsız ve demagojikti.

 

CHP’de kurultay sesleri

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Muharrem İnce’yi ilan ettiği günden itibaren, seçimlerden sonra CHP’de genel başkanlık yarışının kızışacağı bekleniyordu. Öyle de oldu. Daha seçimlerin ertesi günü bir grup genç, CHP Genel Merkezi önünde oturma eylemine geçti. Ardından Elazığ milletvekili Gürsel Erol, Kılıçdaroğlu’nun istifasını istedi. Ve İnce de seçimlerden sonraki ilk konuşmasında genel başkanlık yarışını başlatacağının sinyallerini verdi.

Hatırlanacaktır; Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi harcamak için aday gösterdiğini, ilk olarak AKP’liler yaydı. Erdoğan da, İnce’nin ziyareti sırasında bunu yineledi. İnce ise, Kılıçdaroğlu’nun kendisine rakip birini aday göstererek “yüce gönüllülük” yaptığını söylüyor, seçilememesi durumunda genel başkanlığa aday olmayacağını belirtiyordu. Keza kendisinin CHP’den daha fazla oy almasının normal olacağını ve partisinin arkasında durduğunu, herhangi bir sorun yaşamadıklarını söyleyip duruyordu.

 

Elbette bütün bunlar seçim öncesi söylenen sözlerdi. Her burjuva politikacısı gibi İnce de “dün dündür” felsefesiyle bütün bu sözlerinin üzerine sünger çekti ve seçim biter bitmez bayrak açtı.

Yüzde 30’luk oyla CHP’nin son yıllardaki yüzde 25 bendini aşmış olmakla övünerek, yeniden genel başkanlığa göz dikti. Olağanüstü bir kurultaya gidilmesi, kendisinin genel başkan, Kılıçdaroğlu’nun “onursal başkan” olmasını istediğini duyurdu. Hem de bunu eşleriyle birlikte yedikleri bir yemekte Kılıçdaroğlu’na teklif etmiş, sonra da kamuoyu ile paylaşmıştı. Buna karşılık Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, İnce’yi “siyasi nezaketsizlik”le itham etti ve MYK’yı toplayarak “gündemimizde kurultay yok” açıklamasını yaptı.

Eski CHP başkanlarının araya girmesiyle yumuşayan ortam, bir kez daha gerildi. CHP yönetimi, 9 ay sonraki yerel seçimleri gerekçe göstererek kurultayın toplanmayacağını belirtirken, 30’dan fazla il delegelerinden kurultay çağrısı geldiği ve imzaların toplanmaya başladığı söyleniyor.

Sonuçta CHP’de kılıçlar çekilmiş durumda. Elbette bu durum en çok AKP-MHP blokunu sevindiriyor. Onlar “başkanlık sistemi”ne geçişin hazırlıklarını yaparken, CHP’nin kendi iç sorunlarıyla boğuşması; keza seçim hileleri-bilgisayar oyunları konuşulacağına, CHP’nin kurultay ve genel başkanlıkla uğraşması, AKP’nin gökte arayıp da yerde bulduğu şeydir.

Belli ki, İnce ve ekibi (CHP yönetimi de) seçimdeki sefaletlerini konuşmak yerine, kurultay ve başkanlık tartışmalarını yeğliyor. Halka hesap vermeleri gerekirken, dikkatleri CHP’nin iç sorunlarına çekerek, bu zorunluktan kaçıyor. Adeta seçim gecesi üzerine bir sis bombası atılıyor.

 

Seçim bitti ittifak dağıldı

CHP iç sorunlarına gömülmüşken, ittifak yaptığı İYİ Parti ve Saadet Partisi, artık ittifakın bittiğini açıkladılar. CHP bir darbeyi de seçim öncesi destek sunduğu bu partilerden yedi.

Adına “millet ittifakı” denilen bu ittifak, güya “ilkeler” üzerine oturmuştu ve seçimlerden sonra da devam edecekti. Parlamenter rejime dönmek, seçim barajını kaldırmak, yeni anayasa hazırlamak gibi konularda anlaşılmıştı. Fakat seçimlerde umduklarını bulamayınca, bir hafta içinde ittifak çatırdadı ve dağıldı.

Seçimlerden hemen sonra İYİ Parti milletvekillerinden AKP’ye sıcak mesajlar gönderilmeye başladı. AKP, MHP yerine kendileriyle işbirliği yapabilirdi! AKP’nin kimi politikalarına İYİ Parti destek sunabilirdi! Yani İYİ Parti, hemen “aslına rücu” ediyor, gerici-faşist yüzünü ortaya seriyordu.

Benzer bir yönelimi Saadet’ten de görmek kimseyi şaşırtmaz. Henüz İYİ Parti kadar “açık çek” vermiyorsa da, “ittifakın bittiği”ni açıklayarak elini rahatlatmak istediği açık.

Her iki parti de seçim öncesi verdikleri taahhütlerden bir an evvel kurtulmak istiyorlar. Böylece parlamenter rejime geri dönmek, yeni bir anayasa hazırlamak gibi projelerin şimdilik rafa kaldırıldığı görülüyor.

Ayrıca seçim döneminde bile CHP ile birlikte görünmekten rahatsızlık duyan, tabanlarından tepki alan bu partiler, “köprüyü geçene kadar” sırtına bindikleri CHP’den, ihtiyaçları kalmadıkları anda inmekte, hatta sırt çevirmekte bir beis görmüyorlar. Bu ittifakın hiç de “ilkelere” dayanmadığı, seçim barajını aşmak gibi pragmatist bir amaca hizmet ettiği, şimdi çok daha net biçimde ortaya seriliyor.

Seçimlerden önce estirilen Akşener rüzgarı, İnce’nin adaylığının ardından biraz kesilmişti. Fakat yine de yüzde 15’in üzerinde oy alacağı beklentisi vardı. Keza İYİ Parti’nin “merkez sağ” boşluğunu dolduracağı, AKP’den oy çalacağı hesap ediliyordu. Benzer bir şekilde Saadet Partisi’nin de AKP’deki dinci kesimlerin oylarını alması bekleniyordu. Bu durumda mecliste muhalefet çoğunluğu elde edecek, cumhurbaşkanlığı seçimleri de ikinci tura kalacaktı; ikinci turda ise, İnce’nin kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bunların hiçbiri olmadı!..

Çünkü 24 Haziran seçimleri, hileli bile olsa sandığa giren oylarla belirlenmedi. Muhalefetin de bunu engellemeye gücü yetmedi, sonrasında kimi pazarlıklarla duruma boyuneğdiler. Bu durumda ittifakı sürdürmenin bir gereği kalmamıştı! Artık “her koyun kendi bacağından asılmalı” her parti kendi işine bakmalıydı…

 

Rejimin muhalefet ihtiyacı

Seçimlerin hemen ardından gerek CHP’de yaşanan iç kargaşa, gerekse ittifakın dağılması, seçim sonuçlarının muhalefeti paralize ettiğinin resmidir.

Yenilgilerin birlikleri parçalaması veya iç sorunlar yaratması doğaldır. Ancak yaşanan herhangi bir seçim yenilgisi değildir. Bir sefalet, bir kepazelik örneğidir… Halka karşı en küçük bir sorumluluk duymadan, onu yüzüstü bırakmaktır. Seçim öncesi şişirilen balonların bir-kaç saat içinde sönmesidir. AKP’nin karşısında sergilenen pejmürdelik, etkisizlik, silikliktir…

Daha önemlisi, 24 Haziran’da yapılan entrikalara başta CHP olmak üzere muhalefetin en hafifinden göz yumması, sessiz kalmasıdır. Seçim gecesi ne tür pazarlıklar yapıldığı, kimin neye teşne olduğu ise meçhuldür.

Böyle bir tablo karşısında muhalefetin parçalanması kadar doğal ne olabilir?

Elbette rejimin kitlelerin artan öfkesini yatıştıracak ve onu yeniden düzene bağlayacak bir muhalefete ihtiyacı var. “Majestelerinin muhalefeti” gibi bile olsa bir muhalefet partisi gereklidir. Ve illa ki buna bir çare bulunacaktır.

Halkta oluşan bu kırılmanın ardından CHP’de değişim kaçınılmaz. Her ne kadar “yeni bir lider doğuyor” diyerek estirilen İnce rüzgarı kısa sürede dinmiş, hatta tersine dönmüş ise de, CHP’de vitrin değişikliğine gidileceği belli olmuştur.

Devrimci bir alternatif oluşana kadar ne yazık ki kitleler, “sol” görünümlü düzen partilerinden medet ummaya devam edecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …