Kriz derinleşiyor, saldırılar artıyor KAVGAYA HAZIR OL!

Bir seçim oyunu daha sona erdi. “İlkinde yaşanan trajedinin, ikincisinde komediye dönüşmesi” gibi birbirinin tekrarı şeklinde cereyan eden seçimlerin en rezilini yaşadık. Bir simülasyon oyunu ile işi bitirdiler ve herkesin bunu “seçim sonuçları” olarak kabullenmesini istediler.

Oyuna dahil olan tüm partiler de -önceki seçimlerde olduğu gibi- duruma boyuneğdi. Çünkü hepsi bu düzenin bir parçası! Hepsi kendisine verilen misyonu yerine getiriyor. Ve hepsi bunun karşılığını alıyor!

Öyle olmasa, seçim öncesi “bir oyun bile peşine düşeceğiz” derken, sonrasında “çaldılar ama az çaldılar” diyerek, hırsızlığı meşrulaştırır mı? 600 bin civarında oyla ikinci tura kalabilecekken, “10 milyonluk oy farkının kapanması mümkün değildi” yalanına başvurur mu? Seçim güvenliği konusunda her türlü tedbiri aldıklarını söyleyerek sandığa çağırdığı milyonlarca kişiyi “sistem çöktü, özür dileriz”le kandırmaya kalkar mı?

İktidarı-muhalefetiylae halka yalan söyleyerek, düzenin bu şekilde dönmesini sağlıyorlar. Hepsinin bundan çıkarı var çünkü. Koltuklarına yerleşip bir sonraki seçime kadar keyiflerini sürüyorlar. Sonra yine aynı yalan-dolanla halkı sandığa çağırıyorlar. Kullandıkları argümanlar bile değişmiyor. Son üç-dört seçime dönüp bir bakın, aynı sözleri sarfettiklerini göreceksiniz. Öylesine rahat ve pervasızlar…

Halkın örgütsüz ve çaresiz oluşunu tepe tepe kullanıyorlar. Ve örgütsüz bir halkın başına gelebilecek her şey oluyor. Bu değişmediği sürece, onlar aynı yalanları söylemeye, aynı oyunları oynamaya devam edecek…

Böyle bir seçimin ardından “seçim sonuçları” üzerine değerlendirme yapmak abesle iştigaldir. “Halk tercihini şöyle kullandı”, “şu partiden bu partiye şu kadar oy gitti” gibi yorumlar, sonuçları doğru kabul edip meşrulaştırmak ve düzen partileriyle aynı zemine düşmektir.

Ne yazık ki, kendilerine “devrimci”, “sosyalist” diyen kesimler bile bu tür “değerlendirmeler” yapıyor. Hem seçimleri “hileli” addedip, hem de sonuçları üzerinden değerlendirme yapmak, kendi kendiyle çelişkiye düşmektir.

Esasında 24 Haziran’ı “hileli seçim” kategorisinde görmek bile eksik ve yanlış olur. Elbette hilelidir, ama bu kez hilelerle kazanacak orana ulaşmak yerine, oranı belirleyip hileleri ona göre ayarlamaya geçilmiştir. Yani “tümevarım” değil, “tümdengelim” yöntemi uygulanmıştır.

24 Haziran’ı diğerlerinden ayıran bir diğer fark ise, “kanlı seçim” olmasıdır. Gerek seçim öncesi, gerekse seçim günü ve gecesi, provokasyonlar, cinayetler, silahlı saldırılar ile kitleler üzerinde terör estirildi. 50’li yılların “sopalı seçim”leri, 2018’de “silahlı seçim”e dönüştü. Hem sandık başlarında görülen silahlı kişilerle, hem de seçim gecesi silahlı “kutlamalarla” halka gözdağı verildi.

Bu yönleriyle her seçimde yaşanan eşitsizlikten, adaletsizlikten yakınmak; 24 Haziran seçimlerinde yaşananları hafifsetmek, dahası aklamak olur. Bu sistemde seçimlerin bir aldatmaca olduğu, her şeyin kapalı kapılar ardında kotarıldığı, muhalefetin de bu oyunun içinde yeraldığı gerçeği, 24 Haziran’daki kadar net ve çıplak biçimde görülemez.

Hal böyleyken 25 Haziran’dan itibaren “yerel seçimler”i konuşuyor ve ona hazırlanmaktan bahsediyorlar. Yerel seçimin öneminden dem vurup halkın artan güvensizliğini gidermeye, yeniden sandığa çekmeye çalışıyorlar.

Sanki neredeyse tüm HDP belediyelerine, CHP’nin ise bazı belediyelerine “kayyum” atanmamış ve bu duruma boyun-eğmemişler gibi… Bu belediyeleri -hatta fazlasını- yeniden kazansanız ne olacak?!

Bir seçim bittiğinde diğerini konuşarak, halkı seçimden seçime koşturarak, gerici-faşist yönetime payanda olmak dışında ne kazanılıyor? Son 4 yıl içinde 5 seçim yapıldı! Seçimler “demokrasi”nin bir göstergesi ise, AKP kadar “demokrat”, AKP dönemi kadar “demokrasi” bulamazsınız!

Bu oyuna ortak olan her parti ve kurum, bu sistemin parçasıdır ve en az AKP kadar halkın düşmanıdır.

* * *

24 Haziran seçimleri, seçimle hiçbir şeyin değişmeyeceğini, muhalefet partilerinin çare olmadığını net bir biçimde ortaya koydu. Halk kendi göbeğini kendisi kesecek! Kendi davası için dövüşmeyenlerin, düşmanlarının değirmenine su taşıdığı artık görülmelidir.

Seçimlerin ardından peş peşe zamlar yağmaya başladı. Krizin daha da derinleşeceği, işsizliğin ve yoksulluğun artacağı açık açık söyleniyor. İşçi ve emekçiler yaşamlarını savunmakla karşı karşıyalar.

Şimdi “yeni sistem” adıyla faşizm perçinleniyor. Sözde OHAL’i kaldırıyorlar, gerçekte rejimin kendisi OHAL oluyor. Seçimlerin hemen ertesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP eşbaşkanı Pervin Buldan’ı “sizi burada yaşatmayacağız” diye tehdit etmesi, ardından CHP’lileri asker cenazelerine almayacaklarını söylemesi, nasıl bir sisteme geçildiğini gösteriyor.

Hem ekonomik, hem siyasal saldırıların artacağı bir döneme girdik. Kavgaya hazır olmak dışında başka bir çaremiz yok! Bunun da yolu, bulunduğumuz her yerde örgütlenmekten, direnmekten geçiyor. Kendi gücümüze güveneceğiz ve kendi yolumuzu kendimiz açacağız!

Faşizmi ve gericiliği altedecek tek güç, halkın örgütlü gücüdür! Bu gücü ortaya çıkaralım!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …