Etkisi halen süren faşist darbe 12 EYLÜL

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne, yedi askeri darbe ve darbe girişiminin yaşandığı saptanmış durumda. En son 15 Temmuz’la birlikte ortalama 10 yılda bir askeri darbe veya müdahalelerle karşı karşıya kalındı. (Sivil darbeleri bir kenara bırakıyoruz)

12 Eylül askeri faşist darbesi, bunlar içinde en açık ve en etkili olanıdır. Bugün hala 12 Eylül anayasası hüküm sürmekte, en önemlisi zihniyeti devam etmektedir. 24 Haziran seçimleri sonrası resmen başlayan “yeni sistem” de 12 Eylül zihniyetinin bir ürünüdür.

* * *

12 Eylül’ün arkasında ABD’nin yeraldığı bugün tüm çıplaklığı ile biliniyor. 12 Eylül sabahı ABD yetkililerinin “bizim oğlanlar başardı” sözü, adeta bir klişe oldu. Zaten CIA’nin 20-30 yıllık belgelerini ifşa etme geleneği üzerine, bunun belgeleri 2012’de yayınlandı da.

12 Eylül askeri faşist cuntanın tezgahlanmasının ardında nelerin yattığını görebilmek için, o dönem bölgemizde ve ülkemizde yaşananları iyi bilmek gerekiyor.

1979 yılında İran’da Şah rejiminin yıkılması ile ABD, Ortadoğu’da en önemli jandarmalarından birini kaybetmiş oldu. Diğer “jandarması” Türkiye ise, başta işçi sınıfı olmak üzere toplumsal muhalefetin yükseliye geçtiği en kritik günlerini yaşıyordu. Mücadelenin düzeyi ve yaşanan çok yönlü kriz, ülke içindeki egemenleri olduğu kadar ABD’nin çıkarlarını da tehdit etmekteydi.

ABD, İran’dan sonra Türkiye’yi de kaybetmek istemiyordu. Böyle bir durumda Ortadoğu’daki hegemonyası büyük ölçüde sarsılacak, dolayısıyla ABD tekellerinin ve işbirlikçilerinin çıkarları zarar görecekti. Bunun için  “24 Ocak Kararları” dayatılmıştı, fakat uygulamaya sokacak koşullar sağlanamamıştı. Son çare olarak askeri faşist darbeye başvurdular.

* * *

12 Eylül’ün arka planında, siyasi olarak yükselen devrim tehdidini bastırmak ve ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlarını korumak varken, ekonomik olarak da 24 Ocak Kararları’nı yaşama geçirebilmek, yani emperyalist ve işbirlikçi tekellerin azami karlarını yükseltmek vardır. “12 Eylül olmasa, bu ekonomik programın neticesini alamazdık” demiştir, 24 Ocak Kararları’nın baş uygulayıcısı Turgut Özal…

12 Eylül sonrasında işçi sınıfı derin bir yoksulluk ve sefaletin içine itildi. Ücretler 1963 yılının bile altına düştü. Büyük tekellerin karları ise, yüzde100’den aşağıya düşmedi. Faşist “tek sendika” uygulamasına geçildi. Sendika ağalarıyla kol-kola, işçi haklarına azgınca saldırdılar. Emekli maaşlarının düşürülmesi, kıdem tazminatının gaspı, yıllık ikramiyelerin azaltılması vb. bu dönemde gerçekleşti. Başta önder işçiler olmak üzere, yüzbinlerce işçi sokağa atıldı. Sadece işçiler değil, anti-faşist memurlar da işyerlerinden atıldılar, sürgüne gönderildiler. Keza faşist 12 Eylül anayasası ile memurların sendikalaşma hakkı ve siyasi faaliyetlerde bulunmaları yasaklandı.

12 Eylül faşizmi yoksul köylülere ve küçük üreticilere de ağır darbeler indirdi. Düşük taban fiyatları, tarım ilaçlarına, yemlere, akaryakıta zamlar, artan vergilerle, milyonlarcası tarlasını ipotek ettirmek zorunda kaldı. Bu şekilde büyük toprak sahiplerinin egemenliklerini güçlendirdi, emperyalist ve işbirlikçi tarım tekellerinin önünü düzledi.

* * *

Kısacası 12 Eylül cuntası, başta işçi sınıfı olmak üzere, emekçi memurlara, yoksul köylülere, küçük üreticilere, yani emeği geçinen insanlara, halka karşı büyük bir saldırı gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla emperyalist tekellerin ve işbirlikçilerinin azami karlarını arttırmış, dönemin TİSK (Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Halit Narin’in “bugüne dek işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” dediği gibi, onların yüzünü güldürmüştür.

Sadece bu gerçek bile, 12 Eylül başta olmak üzere askeri darbelerin arkasında hangi güçlerin olduğunu görmeye yeter.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …