Sayıştay raporlarıyla çıkan tablo YOLSUZLUK DİZ BOYU

Ekonomik kriz nedeniyle hükümet kitlelere sürekli “tasarruf” çağrısı yapıyor. Oysa işçi ve emekçiler, ağır bir gelir kaybı yaşıyorlar. Ekonomideki daralma arttıkça, özellikle 2019 başından itibaren, bu tablonun daha da ağırlaşacağı öngörülüyor. Bu koşullarda bırakalım “tasarruf” yapmasını, geçimini zor sağlıyor.

Devletin, kitlelerin ihtiyaçları doğrultusunda yaptığı harcamalarda büyük kesintiler sözkonusu. Eğitim ve sağlık harcamalarından kesintiler en başta geliyor. Ameliyatların yapılmaması, ilaç ve sağlık aletlerinde devlet katkısının azaltılması gibi uygulamalar, yaşam hakkı üzerinde doğrudan tehdit oluşturuyor. Kitap basımından okul giderlerine kadar eğitimin pek çok alanında yapılan kesintiler, işçi ve emekçilerin eğitime ulaşma hakkını sınırlıyor. Erdoğan yaptığı bir açıklamada, öğrencilerin “öğrenim harcı” almasını “bedavacılık” olarak tanımladı; demek ki öğrenci harçlarını da kesmeyi planlıyorlar.

Asgari ücretten, emekli maaşlarından, kamu çalışanlarının aylıklarından kesintiler yapılması gündemde. “Zorunlu BES”in kendisi zaten işçi ve emekçilerin ücretlerinin zorla kesilerek sigorta şirketlerine kaynak aktarılması anlamına geliyor. Kıdem tazminatından kamudaki kadrolu çalışmaya kadar hemen her alanda, işçi ve emekçilerin üzerinde büyük bir saldırı dalgası devam ediyor.

Enflasyondaki artış, kitlelerin en başta gıda ve ısınma harcamalarını sınırlayan bir faktör. Yaşam düzeyi giderek kötüleşirken, devletin baskısı ve hak gaspları da artıyor.

Artan bir başka unsur da, yolsuzluklar… Kriz şiddetlenirken, devletin çeşitli kademelerindeki yolsuzluklar arş-alaya çıktı. Sarayın bütçesinden en küçük idari birimlere kadar hemen her alanda pervasızca para harcanıyor, aşırı lüks tüketim harcamaları yapılıyor, yandaşlara servetler hortumlanıyor. Sayıştay’ın hazırladığı son raporlar, bu durumun çok küçük bir bölümünü gözler önüne seriyor.

 

Her kademede yolsuzluk

Sayıştay raporuna göre, belediyelerde yapılan yolsuzlukların, kayıt dışı paraların haddi hesabı yok. Mesela kayyum atanan Ağrı, Van, Siirt, Dersim, Şırnak, Hakkari, Mardin ve Diyarbakır belediyelerinin yaptığı milyonlarca liralık harcamalar bilançolara yansıtılmamış. Ağrı Belediyesi’nin İller Bankasına toplam 27 milyon TL borcu olmasına rağmen, belediyenin bilançosunda borç toplamı 7 milyon TL olarak kaydedilmiş, ayrıca toplu taşımadan gelen 675 bin lira taşeronun hesabına geçirilmiş. Van’da belediyeye ait taşınmazların satılması ve kiralanması sonrasında alacakların takip edilmediği, ayrıca belediyenin 100 milyon TL’nin üzerinde borçlandığı ortaya çıktı. Dersim Belediyesi’nin 460 adet taşınmazının muhasebe kaydı yok, ayrıca belediyenin yaptırdığı binalarla ilgili 936 bin lira kayıtlarda görünmüyor. Şırnak’ta yine belediyenin taşınmazlarına ait kayıtlar tutulmuyor. Diyarbakır’da belediyenin taşınmazları hakkında tapu kayıtları ile kurum kayıtları arasında yaklaşık 5 milyon liralık bir fark görünüyor. Siirt’te belediyeye ait 567 taşınmazın kaydı bulunmuyor. Yani kayyum atanan belediyeler, pervasızca yağmalanıyor.

Yağmalama kayyum belediyeleriyle sınırlı değil. Öncesinde en büyük yolsuzlukların İstanbul ve Ankara gibi, büyük belediyelerde meydana geldiğini görmüştük. Mesela Gökçek döneminde, Ankara Belediyesi’nin hafriyat geliri aylık 30 bin lira iken, Gökçek’ten sonra aylık 15 milyon liraya çıkarılmıştı. Aradaki devasa fark elbette birilerinin cebine giden bir yolsuzluk kalemini oluşturuyor.

Sayıştay’ın 2017 raporu, AKP’li belediyelerin başka yolsuzluklarını da günyüzüne çıkardı.

Raporda, AKP’li Menderes Belediyesi’nde 2 milyon liraya yakın bir paranın kayıp olduğu belirtiliyor. İhalesiz kira sözleşmeleri, belediyeye sınavsız kadro ataması, kurum içinde liyakatsız görev değişiklikleri gibi başka usulsüzlükler de sözkonusu.

Türkiye’nin en borçlu 2. belediyesi olan Antep Büyükşehir Belediyesi’nde ise, kanuna aykırı borçlanma, ihalelerde usulsüzlük, projesiz ihale, ihalesiz kamu malı kiralama ve hukuksuz atama gibi, hemen her konuda yolsuzluk yapıldığı ortaya çıktı. Kamuda belirlenen borçlanma sınırının çok üzerinde borçlanan Antep Belediyesi’nin, 2017 yılı içinde almış olduğu 118 milyon TL’lik borcun da yasal olmadığı, yine Sayıştay raporlarında yer aldı.

Devletin ödeme garantisi verdiği beton yığınları, Sayıştay raporunda en önemli kalemleri oluşturuyor.

Rapora göre, mevzuata aykırı sözleşme uygulamaları nedeniyle 3. Köprü ile Çanakkale Köprüsü’nden 2,8 milyar TL zarar oluşacak. Sözleşmelerde, yapım süresinin başlangıcı mevzuata aykırı düzenlenmiş; sözleşmenin yürürlüğe girmesi yüklenici şirketlerin kusuru nedeniyle gecikmiş; ek süre verilmesini gerektirecek bir neden olmamasına rağmen, şirketlere mevcut 180 günlük sürenin yanında 180 gün daha ek süre verilmiş.

Erdoğan’ın açıklamasına göre, yeni havalimanında hazine garantisi sözkonusu değil, sadece 342 milyon euro dış hat yolcu geliri garanti edilmiş. Sayıştay raporuna göre ise, bu projeyi inşa eden havuz müteahhitlerine devlet 6 milyar 300 milyon euro (bugünkü kurdan 40 milyar TL) gelir garantisi vermiş durumda.

Sayıştay raporunun ortaya koyduğu tablo, devletin bütün kurumlarının pervasızca ve dizginsizce yolsuzluk yaptığını gösteriyor. Her kurum, kendi bütçesinin düzeyine göre, bir şeyleri muhasebe kayıtlarından kaçırmış, kasaları boşaltmış, yandaşlara ödeme yapmış. Birkaç tanesini alt alta koyunca bile, tablonun vehameti ortaya çıkıyor.

Mesela Ulaştırma Bakanlığı, Sayıştay raporuna göre 213 milyon liralık imalat için 658 milyon liralık ödeme yapmış.

Trakya Üniversitesi rektörlüğü 6,6 milyon liralık ilaç ve tıbbi malzemeyi “kayıp” olarak göstermiş.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, piyano akordunu kurumun akortçuları yerine 39 bin liraya özel bir şirkete yaptırmış.

İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi), kurumun gelirleri açısından en önemli unsur olan su ve atık su tarifelerini mevzuata aykırı olarak belirlemiş; faturalarda aynı hizmet için farklı adlarla tahsilat yaparak tüketiciyi soymuş.

ASKİ’nin (Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi) hizmet binaları ve tesislerinde su ve atık su aboneliği yokmuş.

Dicle Elektrik firması için Bakanlar Kurulu gizli kararname çıkartarak ayrıcalık ve haksız kazanç oluşturmuş.

Digiturk’ün satışı sırasında TMSF, “Çukurova Grubu’ndan 1 milyar 200 milyon lira alacağım var” diyen, ama bunu kanıtlayacak tek bir senet bile gösteremeyen Providence adlı fona, 158 milyon dolar fazladan ödeme yapmış.

Dersim’deki Munzur Üniversitesi’nde ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde “hayalet fakülteler” var. Her iki üniversitede de, onlarca bölümde tek bir öğrenci olmamasına rağmen yüzlerce çalışan var. “Hayalet fakülteler” sayesinde üniversiteler yasalara aykırı biçimde hem devletten ödenek alabiliyor, hem de “üniversite” kimliğini koruyabiliyor.

İşsizlik Fonu’nun gelir-gider modülünde yeralan, ancak resmi muhasebe kayıtlarında bulunmayan 51 milyar 640 milyon TL ek tahsilat tespit edildi.

BTK’ya (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu) 5 milyon 378 bin liralık araç satın alındı.

AkSaray’ın günlük harcaması 1.8 milyon olarak gerçekleşti. Bu rakam yıllık 658 milyon 240 bin lira ediyor. Sarayın ayrıca “gizli hizmet gideri” bu rakama dahil değil.

 

Buzdağının görünen yüzü

Sayıştay Raporu’nun ortaya koyduğu verileri çoğaltmak mümkün. Ancak bu kadarı bile, devletin içinde bulunduğu durumu anlamak için fazlasıyla yeterli.

Ekonomik krizi burjuvazinin kar hırsı çıkartıyor; ama kitlelerin tasarruf yapması isteniyor. Gerçekte istenen “tasarruf” da değil; kitlelerin zaten büyük zorluklarla kazandıkları üç kuruş gelirlerine burjuvazinin el koyması. Bunun da yöntemi çok basit. Devlet daha fazla vergi, daha yüksek fatura, ücretlerden daha fazla kesinti ile işçi ve emekçilerin ceplerindeki paraya el koyuyor. Bunu kimi zaman yasa çıkartarak, kimi zaman da yolsuzluklara göz yumarak yapıyor. Sonra da toplanan bu parayı çeşitli biçimlerde (şehir hastanelerinde hasta garantisi ile, bir otomotiv tekelinden kamuya araç alarak, mevzuata aykırı ödemeler yaparak, işsizlik fonunu dolambaçlı yatırımlara sokarak vb. vb.) burjuvaziye, yandaş şirketlere aktarıyor.

“Sayıştay görevini doğru yapsa, son 10 yılda üst düzeyde görev yapan bürokratların tamamına yakını hapse girer” deniyor. Yani devletin kademelerinde görev yapıp da bu süreçten nemalanmamış bürokrat bulunmuyor.

Sayıştay’ın açıkladığı veriler, beklenmedik şeyler değil. Ancak Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in fotoğrafının altında toplantı yapan, Erdoğan tarafından atanmış üyelerden oluşan Sayıştay’ın, bu verileri açıklamış olması bile, beklenmedik bir durum.

Aslında bunun iki temel nedeni var: Birincisi, kitleler devletin pervasızca para harcadığını ve kendi yoksulluğunu çok iyi görüyor; yolsuzlukların yapıldığını da biliyor. Kitlelerin artan tepkisi devletin tüm kademelerine yöneldiğinde, bazı kurumların “güvenilirliği”ni yeniden tesis etmek istiyorlar.

İkincisi; burjuvazi yekpare bir birlik oluşturmuyor, onun da kendi içinde farklılıkları, çelişki ve çatlakları bulunuyor. Özellikle Erdoğan’ın yandaşlarına çekilen peşkeşler, diğerlerini rahatsız ediyor. Sonuçta gerçek “iktidar” sahibi büyük burjuvazidir. Ve onlar, Erdoğan’ın her alanda pervasızca sınırları aşmasını dizginlemek istediğinde, Erdoğan’ı rahatsız edecek açıklamalar, tutumlar ortaya çıkar. Sayıştay raporlarının yanısıra, Danıştay’ın “Ant” konusunda Erdoğan’ın karşısında durması gibi…

* * *

Devletin kendi içindeki “muhalif” görünümlü davranış ve kararlarının kitlelere bir faydası yoktur. Yayınlanan raporlar, krizi kitlelerin üzerine yıkma çabasına engel değildir.

İşçi ve emekçilere faydası olacak tek şey; “krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyerek üretimden gelen gücünü ortaya koyması, hak gasplarına karşı mücadeleyi yükseltmesidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …