Krizin etkileri her geçen gün daha fazla hissediliyor. Hükümet, önce “Yeni Ekonomi Program”la, ardından 2019 bütçesiyle ve hazırladığı torba yasalarla, krizin yükünü işçi-emekçi kesimlere yıkmakta kararlı olduğunu ortaya koydu.
Asıl sorun buna gereken yanıtın verilip verilmeyeceğinde düğümleniyor. İşçilerin krize karşı ilk andaki tepkilerinin bundan sonraki seyri, sadece bu politikaların sonucunu değil, AKP ve ülkenin geleceğini de belirleyecek öneme sahip.
* * *
2019 bütçesi ilk kez cumhurbaşkanı tarafından hazırlanıp, damat Berat Albayrak tarafından sunuldu. “Yeni sistem”in parlamentoyu devre dışı bırakan uygulamalarından biriyle daha karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı, istediği vergileri koyma, istediği kalemde keyfi harcama yapma yetkisine sahip. Ve meclis dahil hiçbir organa hesap vermek zorunda değil!
Bu keyfilik, bütçede de kendisini gösteriyor. “Tasarruf”tan dem vurulurken, cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 29 arttırılmış. Keza Diyanet bütçesi yüzde 34.5’e çıkmış. Güvenlik güçlerine ayrılan oranlarda da artış var. Buna karşın eğitimin payı yüzde 18’den yüzde 17’ye; sağlığın ise yüzde 16.6’dan 16.3’e düşüyor.
Yani sarayın sefahati ve dinci gericilik tam gaz sürüyor. Halk ise, hastalık, ölüm ve cehalet pençesinde kıvranmaya devam edecek. Buna isyan ettiğinde ise karşısında maaşları zamlanan polisi-jandarmayı bulacak.
“Mali disiplin”, “faiz dışı bütçe fazlası” gibi halkın anlayamayacağı terimlerle pazarlanan 2019 bütçesi, IMF reçetelerinin dayattığı “kemer sıkma” politikası anlamına geliyor. Yani IMF’siz IMF programı uygulanıyor.
Bu gizli IMF’ciliğin yakında biteceğine dair emareler de arttı. Bunun için yerel seçimlerin beklendiği söyleniyor. Hatta İMF’ye mesaj gönderildiği, onun da “memnuniyetle” dediği öğrenildi.
* * *
IMF’yle ya da IMF’siz, krizin yükü her biçimde işçi ve emekçilere yıkılıyor zaten. Son aylarda yapılan vergi değişiklikleri, AKP’nin hangi sınıfın hükümeti olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Önce konut satışlarında KDV oranlarında yüzde 18’den yüzde 8’e indirim yapılmıştı. Ardından mobilya sektöründe aynı oranda vergi indirimi geldi. Beyaz eşya sektöründe ise ÖTV oranları sıfırlandı. Son olarak ticari araçlarda KDV oranları, yüzde 18’den yüzde 1’e çekildi.
Kısacası devlet, 2019 yılında toplayacağı vergilerin beşte birini (148 milyar lira), bu kesimlerden toplamaktan vazgeçtiğini açıkladı. Buna, tahsil edilemeyen yaklaşık 450 milyar lirayı da eklemek gerekiyor. Böylece bu sektörlerin patronlarına stoklarını eritme ve karlarını koruma fırsatı yaratıldı.
Ama işçi ve emekçileri doğrudan ilgilendiren elektrik ve doğal gaz fiyatlarında bir indirim sözkonusu değil! Açlık sınırının altında olan asgari ücretten vergi alınmaya devam ediliyor! Esas olarak halka dokunan “dolaylı vergiler” toplam vergi gelirleri içerisinde yüzde 58.2 gibi bir paya sahipken, kurumlar vergisi yüzde 9.8 oranında. Ayrıca patronlara yaptıkları kıyakla boşalan hazineyi, trafik cezalarını arttırarak, temel ihtiyaçlardaki vergi oranlarını yükselterek karşılayacaklar
* * *
Saldırılar vergi adaletsizliğini büyüten bu uygulamalarla da sınırlı değil. Daha önce BES’in zorunluluk süresi uzatılmıştı. Şimdi ise kıdem tazminatının gaspı için düğmeye bastılar. “Bireysel Hesaba Dayalı Kıdem Tazminatı Sistemi” adıyla “2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı” içinde resmi gazetede yer aldı. Yasalaştığı taktirde “kıdem tazminatı fonu”nda 150 milyar lira birikecek. Buna “işsizlik fonu”ndaki 125 milyar eklendiğinde, işçi ve emekçinin sırtından 275 milyar lirayı gaspetme ve istediği biçimde harcama olanağına kavuşacaklar.
Elbette bu onların planı. Henüz işçi sınıfı meydana çıkmadı. Hatırlanacaktır; başta Türk-İş olmak üzere sendikalar kıdemin gaspını “kırmızı çizgi” ilan etmişlerdi. Ve bunun “genel grev nedeni” olacağını söylediler. Şimdi sözlerinin arkasında ne kadar duracaklarını göreceğiz.
Bugüne dek izledikleri tutum göz önüne alındığında, fazla umut vermedikleri ortada. Ne var ki, işçi sınıfı yaratan ve kahreden gücüyle ortaya çıktığında, ne sendikaların pasifliği kalır, ne de devletin önüne çıkardığı engeller…
İşçi sınıfı sel olup aktığında, onu durduracak güç yoktur, tüm bentleri aşar gider. Bunu 15-16 Haziran’dan, ’89 Bahar atılımından, Tekel’den, “Metal fırtınası”ndan biliyoruz… Bunlara yenilerinin eklenmeyeceği sanılmasın! Bunun ne zaman nerede patlayacağını kimse bilemez!..
* * *
Burjuvazi 2019’a dair planlar yapadursun. 2019’da krizin daha da şiddetleneceği bugünden belli olmuştur. İşçi sınıfı ve onun örgütleri de kendini buna göre hazırlanmalıdır.
“Krizin faturasını ödemeyeceğiz” sloganı, bir niyet beyanı olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmelidir. Bunun yolu da üretimden gelen gücün ortaya konulmasından geçer. Kıdemin gaspını “genel grev nedeni” sayanlar, bunun gereğini yapmakla yükümlüdürler.
Burjuvazi ve hükümet işçilere tek yol bırakıyor: Genel grev-genel direniş! 2019’a bu şiarla girelim ve hızla yaşama geçirelim!