Milyonlarca işçiyi ve ailesini ilgilendiren asgari ücret belirlendi. Asgari Geçim İndirimi (AGİ) dahil 2020 TL. Yani AGİ çıkartıldığında, patronların ödeyeceği asgari ücret tutarı 1829 TL. AGİ ise, hazineden karşılanan, yine bizim maaşlarımızdan yapılan kesintidir. Kaldı ki, asgari ücret 2020 TL olsa dahi yine sefalet ücretidir.
İsminde olduğu gibi, çekirdek bir ailenin asgari geçimini sağlayacak ücrettir asgari ücret. Bu geçime giyim, yiyecek, ulaşım, barınma, eğitim, sağlık ve sosyal aktiviteler dahildir. Uluslararası düzeyde böyle belirlenmesine rağmen, Türkiye’de bırakalım aileyi, bekar bir işçi esas alınarak belirleniyor. Ama enflasyonun yükseldiği, ücretlerin yükselen döviz kuru karşısında eridiği, temel geçim ürünlerine yüzde 40’lara varan zamların yapıldığı günümüzde, belirlenen bu ücretle bir kişi bile geçinemez!
Asgari ücret tüm çalışanları ilgilendirir
DİSK’in, SGK verileri üzerinden yaptığı araştırmaya göre asgari ücretle çalışanların sayısı 16 milyon civarındadır. Toplamda, tüm çalışanların yüzde 60’ı, asgari ücret veya civarında ücret almaktadır.
Bununla birlikte ülkemizde çalışanların neredeyse tamamını ilgilendirmektedir. Dahası, emeklileri, işsizleri, 65 yaş maaşı alanları, günlük yevmiye ile çalışanları vb… Keza asgari ücretin oranı, SGK primlerini de etkiler. SGK primlerinin asgari ücret üzerinden ödenmesi kıdem tazminatına yansır. Sendikalı işçiler de TİS sürecinde asgari ücretin baz alınmasıyla karşılaşırlar.
Dolayısıyla asgari ücret sadece geçim değil, işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma standartını belirleyen bir etmendir. Burjuvazinin de azami karını belirler.
Avrupa ülkeleri içinde en çok asgari ücretli Türkiye’de bulunmaktadır. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 7-10 civarındayken, Türkiye’de yüzde 45 civarındadır. Bir ülkede ne kadar çok asgari ücretli varsa, sendikalı oranını o kadar düşüktür. Tersten sendikalı oranı ne kadar yüksekse, asgari ücret de o kadar yükselmektedir.
Kaldı ki, asgari ücretin parasal oranı bir şey ifade etmez. Önemli olan, alım gücünün karşılaştırılmasıdır. Avrupa’daki bir işçi, asgari ücretle geçimini sağlarken, Türkiye’deki temel tüketim maddelerini bile alamayacak durumdadır.
Asgari ücretin satın alma gücü açısından Türkiye, OECD ülkeleri arasında 18. sırada yer alıyor. Buna karşın cumhurbaşkanları ve başbakanların maaşlarının asgari ücrete oranında, (25.4 kat) Türkiye zirvededir.
Asgari ücret vergi dışı kalmalıdır
Belirlenen asgari ücretin yetersizliğini TÜİK rakamları bile ortaya koyuyor. Enflasyon oranlarıyla oynanmasına rağmen TÜİK, asgari ücreti 2213 TL olarak belirledi ve tespit komisyonuna sundu. Kendi yasalarına göre TÜİK’in belirlediği oranın baz alınması gerekiyordu, onu bile yapmadılar.
Milli gelirdeki artış da asgari ücrete yansımamıştır. Son 20 yılda asgari ücret, kişi başına milli gelire göre reel olarak yüzde 20 oranında gerilemiştir. Ekonomideki büyümeden işçiler pay alamamıştır. 2019 yılı asgari ücretine yapılan zam, aslında 2018 yılının kayıplarını bile karşılamaktan uzaktır.
Türk-iş’in Kasım 2018 yoksulluk sınırı 6 bin 328 TL’dir. Esasında asgari ücret, en azından işçi sendikalarının belirlediği yoksulluk sınırında olmalıdır. Oysa TÜİK’in belirlediği açlık sınırının bile altındadır. Temel tüketim ürünleri yüzde 50 ve üzerinde artmıştır. Döviz kuru karşısında ücretler erimiş, 2018 Aralık ayı itibariyle 302 dolara gerilemiştir. Bu tablo, 2019’da daha büyük kayıplar yaşanacağını göstermektedir. (Rakamlar DİSK’in araştırmasından)
Diğer yandan ücretin patronlara maliyeti sürekli düşürülüyor. Asgari ücretin bir bölümü ve patronların ödemesi gereken sigorta primlerinin bir kısmı, hazineden karşılanıyor. 2007 yılında asgari ücretin patronlara maliyeti, yüzde 70 iken, 2018’de yüzde 49’dur.
Ama işçilerden kesilen vergiler artmaktadır. Patronların vergi kaçırmalarına göz yumulurken, asgari ücret vergi dışı bırakılmaz. İşçinin ücret bordroları, TRT’den askeriyeye kesintilerle doludur.
Keza asgari ücretten vergi kesintisi, sigorta prim kesintileri de yapılmaktadır. Buna rağmen patronlar işe aldıkları işçinin maaşından sigorta primini, vergi primi keserler. Bunları SGK’ya yatırmaları gerekirken, ya hiç yatırmazlar ya da eksik yatırırlar.
Bu durum göstermektedir ki, devletin vergi ve sosyal güvenlik politikası, yoksullara hizmet değil; yoksullardan burjuvaziye kaynak aktarmaktadır.
İnsanca yaşanabilecek ücret
mücadele ile alınır
İşçi sınıfı tarihi, mücadele verilmeden hiçbir hakkın kazanılmadığını göstermiştir. Asgari ücretin insanca yaşanır bir orana çıkması da, ancak mücadele ile olur.
En başta asgari ücret tespit komisyonunda sergilenen “orta oyunu”nu kaldırmak gerekir. İşçi sınıfı eşit koşullarda asgari ücret tespit komisyonunda temsil edilmelidir. Türk-iş gibi işbirlikçi sendikalarla değil!
Türk-iş, tespit komisyonuna bir kadın işçiyi götürmekle övünmektedir. Kendince hükümetin ve patronların vicdanına seslenmektedir. Oysa patronların ve hükümetlerinin vicdanları yoktur! Onların dinleri-imanları paradır, azami kardır. Bunu Türk-İş’in ağaları da çok iyi bilmektedir.
Türk-iş ve diğer sendikaların yapması gereken; işçilerin durumuna acındırmak değil, mücadeleyi yükseltmektir. “Uyarı eylemleri” ile masaya oturmak, işçilerin gücünü patronlara ve hükümete göstermektir. Ancak bu durumda elleri güçlenebilir ve işçilerin lehine karar alınabilir.
Elbette bunu, Türk-iş ve diğer sendika merkez yöneticilerinden beklemek hayaldir. Başta Türk-iş olmak üzere sendika merkez yönetimleri, ancak tabandan gelen baskıyla harekete geçerler. Bu durumda devrimci demokrat işçilere daha fazla sorumluluk düşmektedir.