Kriz yıllarında kapitalist ve sosyalist sistem

Ekonomik alanda bu yıllar, (1929-1934-nba) dünya ekonomisinin sürekli bunalım yılları oldu. Bunalım, yalnız sanayiyi kapsamakla kalmadı, tüm tarımı da içine aldı. Bunalım, yalnız üretim ve ticaret alanında ortalığı kasıp kavurmadı; o, kredi sistemi ve para dolaşımı alanlarına da sıçrayarak, ülkeler arasında var olan kredi ve para ilişkilerini alt-üst etti. Daha önceleri şurada-burada bir dünya ekonomik bunalımının olup olmadığı henüz tartışılırken, bugün artık bu konuda bir tartışma yok, çünkü bunalım ve onun yıkıcı etkileri çok açık-seçik gün yüzüne çıkıyor. Şu anda tartışma başka bir nokta üzerinde, yani bunalımdan çıkılabilir mi, çıkılamaz mı; ve eğer çıkılabilirse, o zaman ne yapmak gerekir, noktası üzerinde yürüyor.

Siyasal alanda bu yıllar, gerek kapitalist ülkeler arasındaki, gerekse bu ülkelerin kendi içindeki ilişkilerin daha da keskinleştiği yıllar oldu. Uzakdoğu’daki ilişkileri keskinleştiren, Japonya’nın Çin’e karşı savaşı ve Mançurya’yı işgali; Avrupa’daki ilişkileri keskinleştiren, Alman faşizminin zaferi ve intikam düşüncesinin üstün gelmesi; silahlanmalara ve bir emperyalist savaşın hazırlıklarına yeni bir hız veren Almanya ve Japonya’nın Milletler Cemiyeti’nden çıkması…

Ekonomik sarsıntıların ve askeri-siyasi felaketlerin azgın dalgaları arasında SSCB, tek başına kaya gibi dimdik durmakta ve sosyalist inşa ve barışın korunması uğruna mücadelesini sürdürmektedir. Orada kapitalist ülkelerde ekonomik bunalım hala ortalığı kasıp kavururken, SSCB’de gerek sanayide, gerek tarımda atılımlar sürüp gitmektedir. Orada, kapitalist ülkelerde dünyayı ve nüfuz alanlarını yeniden paylaşmak için yeni bir savaş için hummalı bir şekilde silahlanılırken, SSCB, savaş tehlikesine karşı ve barış uğruna sistematik, ısrarlı mücadeleye devam etmektedir. (…)

Kapitalizm, işçilerin emek yoğunluğunu arttırma yoluyla sömürülmelerini arttırarak işçilerin sırtından; emeklerinin ürünü olan maddeler üzerinde, gıda maddeleri ve kısmen de hammaddeler üzerinde en düşük fiyat politikası uygulayarak çiftçilerin sırtından; emeklerinin ürünlerinin, esas olarak da hammaddelerinin ve sonra da gıda maddelerinin fiyatlarını daha da düşürerek sömürge ve ekonomik bakımdan zayıf ülkelerin köylülerinin sırtından, sanayinin durumunu biraz hafifletmeyi başardı.

Bu, bunalımdan yeni bir atılımı, sanayinin yeni bir açılıp gelişmesini beraberinde getiren olağan bir durgunluğa geçişin sözkonusu olduğu anlamına mı gelir? Hayır bu anlama gelmez… Her bir şey, böyle işaretlerin en azından yakın bir gelecekte olamayacağını gösteriyor. Çünkü kapitalist ülkelerin sanayinin biraz ciddi bir kalkınmasını imkansız kılan bütün elverişsiz koşullar etkili olmaya devam ediyor. Ekonomik bunalımın, onun temeli üzerinde cereyan ettiği kapitalizmin süregiden genel bunalımı sözkonusudur. İşletmelerin müzmin eksik üretimi, müzmin kitlesel işsizlik, sanayi bunalımının tarım bunalımıyla iç içe geçmesi, genellikle bin atılımın başlangıcını bildiren, sabit sermayenin biraz ciddi bir yenilenmesine doğru herhangi bir eğilimin bulunmayışı sözkonusudur…

Uzayan bu ekonomik bunalım, iç planda olduğu kadar uluslararası ölçüde de kapitalist ülkelerin siyasal durumunun şimdiye kadar görülmedik biçimde tehlikeli bir durum alması sonucunu doğurdu.

Dış pazarlar uğruna mücadelenin alevlenmesi, özgür ticaretin son kalıntılarının ortadan kalkması, koruyucu gümrük tarifeleri, ticaret savaşı, kambiyolar savaşı, damping ve daha başka bunlara benzer iktisat politikasında aşırı milliyetçiliği dışa vuran önlemler; ülkelerarası ilişkileri son derece gerginleştirdi. Askeri çatışmalara elverişli bir zemin yarattı ve dünyanın ve nüfuz bölgelerinin en güçlü devletler yararına yeniden paylaşılmasının aracı olarak savaşı gündeme getirdi.

29 Ocak 1934

Stalin, Leninizmin Sorunları, İnter Yay. sf. 540-548

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …