Sosyalizmde ekonomik kriz yoktur

pdd-arka-logo-1

Bir kez daha hem ülkemizde hem dünyada kapitalist sistemin krizi yaşanıyor. Önceki yıllarda ortalama 10 yılda bir gerçekleşen krizler, giderek sıklaştı, süreklileşti. Kapitalist sistemin krizsiz yaşayamadığı defalarca kez kanıtlandı. Keza krizsiz tek toplumun sosyalizm olduğu da tarihsel bir gerçek olarak duruyor. 1917 Devrimi’nden sonra ilk sosyalist devlet olarak kurulan Sovyetler Birliği’ndeki yaklaşık 20 yıllık sosyalizm deneyimi bunu somut olarak ortaya koydu. Kapitalizmin en büyük bunalımı olarak tarihe geçen 1929 bunalımı sırasında, emperyalist-kapitalist dünya ile sosyalist Sovyetler Birliği arasındaki fark, gece ile gündüz gibi ayrıştı.

Emperyalist-kapitalist sistemin 1929 krizi ile sarsıldığı bir dönemde, krizi hiç tanımayan ve o koşullarda büyük bir kalkınmayı başaran tek devlet, Sovyetler Birliği’dir. Dünya, ekonomik sarsıntılar ve askeri-siyasi felaketlerle çalkalanırken o dimdik ayaktadır. Gerek sanayide, gerekse tarımda büyük atılımlar gerçekleşmekte, beş yıllık ekonomik hedeflere 4 yılda ulaşmaktadır.

Kapitalist ülkelerin sanayisi 1929’dan itibaren yıldan yıla gerilerken, Sovyetler Birliği’nde sanayi kat be kat büyümüş ve kesintisiz bir yükseliş seyri izlemiştir. Çünkü “sosyalist ekonomi” kapitalist ekonominin aksine planlıdır. Yani krizlere yol açan “üretim anarşisi” sözkonusu değildir. Dahası, tekellerin karını maksimize etmek için değil, işçi-emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, refah düzeyini yükseltmek için yapılmaktadır.

 

Kolektif çalışmanın gücü

1928’de beş yıllık plan açıklandığında, emperyalist ülkeler bunun çılgınca olduğunu, gerçeği yansıtmadığını söylüyorlardı. Oysa bu plan, ülkenin en ücra köşelerinden gelen bilgilerle, önerilerle hazırlanmıştı. Fabrikada ve köylerde insanlar, ne istediklerini, ne yapabileceklerini ve bunu başarmak için nelere gereksinimleri olduğunu tartışmışlardı. Yerel düzeyde hazırlanan planlar, ‘merkez’e ulaştırılmış, öteki planlar ile uyumlaştırılmış ve tekrar yerel makamlarca kabul edilmek üzere geri gönderilmişti. Böylesine kolektif tarzda hazırlanan bir planın yaşama geçmemesi mümkün müydü?

Emperyalist ülkelerin “gerçekçi” bulmayıp gülüp geçtikleri ilk beş yıllık plan, 1928 Ekimi’nden 1932 Aralık ayına kadar, dört yıl üç ayda tamamlandı. Bu başarı üzerine Stalin, “eski geri kalmış köylü Rusya’nın, dünyanın ikinci sanayileşmiş ulusu haline geldiğini” bildiriyordu. “Eskiden -diyordu- demir çelik sanayimiz yoktu, ama şimdi var. Traktör sanayimiz yoktu, şimdi var. Otomobil sanayimiz yoktu, şimdi var…” (Leninizmin Sorunları, İnter Yay, sf. 540)

Bu muhteşem tablo, emperyalistler kriz içinde kıvranırken, en fazla 10 yıllık bir sürede gerçekleşti. Tarihte bunun örneği yoktur. Böylesine büyük bir atılımın, bu kadar kısa sürede gerçekleştiği görülmemiştir. Çünkü emekçiler, Stalin’in belirttiği gibi, “milyonların görebildiği açık hedeflerden doğan gönüllü bir disiplin”le, sağlam bir ruh ve güçlü bir atılımla çalışıyordu. Ona yönelik her tehditte tek bir yürek olup ayağa kalkması, ülkesine ve devrimine dört elle sarılması boşuna değildir. Hem gerici iç savaş yıllarında, hem de ikinci emperyalist savaş döneminde bunu başardı.

Ekim Devrimi’ni daha ilk günden boğmak isteyen emperyalistler, her yandan saldırıya geçtiklerinde, Sovyet hükümeti, hem emperyalist işgale ve içteki uzantılarına karşı savaşıyor, hem de açlık ve hastalıktan kırılan halkın yaralarını sarmaya çalışıyordu. 1918 Şubat’ında Lenin, “sosyalist anavatan tehlikede” diyerek, “her mevzinin kanın son damlasına kadar savunulması”nı istemişti.

İşçiler, Cumartesi günleri 6 saat ücretsiz gönüllü çalışmaya başladılar. Rusça’da “subota” Cumartesi anlamına geliyordu; “Komünist Cumartesi”ler, yani Subotnikler, böyle kritik bir aşamada tarih sahnesine çıktı ve üretimi arttırarak yaşanan sıkıntıların aşılmasında çok önemli bir rol oynadı. Maddi kazanımların ötesinde Subotnikler, Lenin’in deyimiyle “burjuvaziyi devirmekten daha zor, daha önemli, daha radikal ve tayin edici bir devrimi” gerçekleştirdiler. “Çünkü -diyordu Lenin- bu, kendi ataleti ve dinginliği üzerinde, küçük-burjuva eğilimi üzerinde, lanet olası kapitalizmin işçilerle köylülere miras bıraktığı bu alışkanlıklar üzerinde bir zaferdir. Bu zafer sağlamlaştığında, yeni toplumsal disiplin, sosyalist disiplin ancak o zaman yaratılmış olacaktır.” (Lenin Seçme Eserler, cilt 9, sf. 460 -İnter Yay.)

 

Üretim ve savaş kahramanları

İç savaş döneminde Subotniklerin oynadığı rolü, ikinci emperyalist savaşın öngününde Stahanovlar oynamıştır. 1935 yılında Stahanov adındaki bir maden işçisi, kömür üretiminde rekorlar kırarak, sosyalist yarışmanın ateşini fitilledi. Onu ayakkabı, tekstil, demiryolu, tarım gibi çeşitli alanlarda çalışan işçiler izledi ve sosyalist inşada çok önemli mesafeler katedildi.

“Her yıl Sovyetler Birliği, çoğu üretimde rekorlar kıran kahramanlar çıkartıyordu ortaya. 1935’te en çok duyulan ad, daha iyi bir üretim yöntemi bulan bir madencinin, Stahanov’un adıydı. 1935’in ikinci yarısında Stahanovistler ülkeyi sarmaya başladı. Aynı zamanda yüzlerce yerde yeni makinalar üzerinde çalışan işçiler, öteki işçilerin kendilerini izlediklerini bilerek üretimin standartlarını parçaladılar.” (Stalin Dönemi, Anna Strong, Onur Yay, sf. 78)

Savaş tehdidi altındaki Sovyet işçi ve emekçisi, emperyalist ülkeler arasında en geri durumdaki Çarlık Rusyası’ndan çok kısa sürede sanayi ve tarımda en ileri ülkelerin seviyesine çıkan bir Sovyet ülkesi yarattılar. Bunu başaramadıkları taktirde kendilerini nasıl bir tehlikenin beklediğini biliyorlardı çünkü. 1933’te Japonya Mançurya’daki sınırlarını zorlamış, Alman Nazileri, Ukrayna üzerinde taleplerde bulunmuştu. Sovyet halkı, her iki saldırıyı da püskürtebileceklerine inanıyordu, ama bunun için ekonominin hızlı kalkınması gerekiyordu. Yapılan artık bir ‘iş’ değil, bir ‘savaştı’.

Alman ordusu 1941 yılında Ukrayna’dan Sovyetler Birliği’ne girdiğinde Hitler, giriştiği sefer için “dünya tarihinde görülen en büyük askeri yürüyüş” diyordu. En modern teçhizatla donatılmış ve her girdiği ülkeyi çok kısa sürede yerle bir etmiş ordusuna güveniyordu. Nazi generali Franz Halder, sadece iki hafta içinde savaşı bitireceklerini açıklıyordu. İngiltere ve ABD, en fazla bir ay içinde Sovyet direnişinin ‘yıldırım savaşı’ ile ezileceğini bekliyordu. Oysa bu savaşın sonucunu; silahların gücü değil, halkın birleşik gücü belirleyecekti.

Emperyalist uzmanlar Kızıl Ordu’nun modern teçhizatı ve Sovyet insanının gelişkinliği karşısında şaşkına döndüler. NewYork’lu bir gazeteci şöyle soruyordu: “Nasıl oluyor da eline verdiğin bir traktörü kullanamayan şu Rus köylüleri, binlerce tankı yeterli bir biçimde yönetebiliyorlar?” Bunun ‘Beş Yıllık Plan’ sayesinde mümkün olduğunu bilmiyorlardı.

Almanlar “yumuşak geri” bulamıyordu. Karşılaştıkları şey; gerilla olarak örgütlenmiş ve düzenli Rus birlikleri ile işbirliği halinde kolektif çiftçiler oluyordu. Halk, her yönden hazırlanmıştı. Milyonlarca kişi çeşitli spor dallarında ücretsiz kurslar almış, fiziksel olarak da güçlenmişti. “Çalışmaya ve savunmaya hazır insanlar” yetişmişti. Tutsak edildikten sonra Moskova’da bir Alman pilot, “çalışan büyük halk kitlelerini havadan gördüğüm zaman büyük şaşkınlık geçirdim” diyordu. Naziler yaklaşırken her sanayi kuruluşunda işçiler ekipler kurarak makineleri söküyor, yağlıyor, ambalajlıyor ve makineleri ile birlikte doğuya gidiyor, Sibirya’da ya da Urallar’da belli yerlerde fabrikalarını yeniden kuruyorlardı.

Almanların bütün dünyayı köleleştirme hevesleri, işte bu kadın-erkek işçi ve emekçiler tarafından parça parça edildi… Çünkü yıllarca önce gelişen ‘yeni halk’ın niteliklerine sahiptiler: Kolektif güçle ayrılmaz biçimde kaynaşan, geniş bir bireysel inisiyatif!

Savaşın tahribatını en ağır şekilde yaşamasına rağmen, yanmış-yıkılmış ülkelerini kısa bir sürede ayağa kaldırıp, her alanda emperyalist ülkeleri aşan bir ülkeyi yeniden yaratmayı bu şekilde başardılar. Sosyalist bir sistemde halkın ne büyük mucizeler yarattığını dosta-düşmana gösterdiler.

* * *

“Bir an için Bolşeviklerin üstünlüğü ele geçirdiklerini varsayalım, bu durumda bizi kimler yönetecek?” diye korkuyla soruyorlardı Ekim Devrimi öncesinde burjuvalar. Ve dalga geçerek şöyle devam ediyorlardı: “Belki aşçılar, pirzola ve biftek uzmanları? Ya da itfaiyeciler? Ahırlardaki bakıcılar ve atlı araba sürücüleri? Belki de dadılar, çocuk bezlerini yıkadıktan sonra aceleyle Devlet Konseyi oturumlarına koşacaklar? Bunlar değilse kim? Devlet adamları kimler olacak?” (Muhafazakar gazete NoveoVremia’dan alıntı- 1917, aktaran T. Cliff 3, sf.14)

İşte o küçümsedikleri insanlar, kendilerini çok yönlü geliştirerek büyük mucizelere imza attılar. Devlet yönetimini küçük bir azınlığın elinden alıp kolektif bir güç haline getirdiler. En büyük emperyalistlere kafa tutan, kısa sürede onları geride bırakan bir ülke yarattılar. Ve tüm işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolu gösterdiler.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …