Doğal önder: HACI KÖSE

Hacı Köse, 22 Şubat 1980 tarihinde işkencede katledildi. O, ihtilalci komünist hareketin ilk kadrolarındandı. İyi bir örgütçü, iyi bir komutan ve siyasal olarak gelişkin bir militandı. Öldüğünde henüz 22 yaşında genç bir komünist iken, Çukurova bölgesinde yönetici bir kadro, aynı zamanda bir “doğal önder”di.

Hacı, Adana’da anti-faşist mücadelenin yüksek olduğu liselerden, Borsa Lisesi’nde okudu. Oradaki eylemlerde sivrilen, ardından liseli gençliğin önderi durumuna gelen devrimcilerden biri oldu. Boykotların, işgallerin başını çekti Sadece militanlığı ile değil, siyasal gelişkinliği ile de öne çıktı.

HK (Halkın Kurtuluşu) içindeki ayrılıkta “muhalefet”in içinde yer almıştı. (“Muhalefet” sonradan TİKB’yi oluşturacaktı.) O dönem Adana’nın çok büyük oranda “muhalefet” saflarında yeralması, Fatih’in Adana’da çalışmasına, çok sevilen bir önder olmasına bağlanmıştı. Hacı ve yanındaki liselilerin saflarını belirlemesinde şüphesiz bunun rolü olmuştur. Aynı zamanda “muhalefet”in militan yapısı, teorik-politik görüşleri, gençlik içinde zemin bulmasında önemli faktördü.

Hacı’nın gençlik içindeki faaliyetleri uzun sürmedi. Bir yandan okul idaresinin “disiplin soruşturmaları”, bir yandan sivil faşistlerin boy hedefi olması; en önemlisi de işçi sınıfı içinde çalışma isteği, onu okuldan, öğrencilikten kopardı.

O yıllarda İskenderun, Çukurova’nın işçi merkeziydi. Özellikle Demir-Çelik fabrikası kurulduktan sonra, onbinlerce işçinin çalıştığı bir sanayi bölgesi olmuştu. Bu fabrikaya, Dörtyol, Payas gibi ilçelerden akın akın işçiler gelirdi. Hacı’nın ailesi de bu ilçelerden birinde oturuyordu. Bölgenin önemi artınca, Hacı da orada çalışmaya başladı.

İşçiler sabahları trenle çevre il ve ilçelerden Demir-Çelik fabrikasına gelir, aynı şekilde geri dönerlerdi. Hacı bu trenlerde işçilere bildiri dağıtır, sözlü propaganda yapardı. Onunla bir kez konuşunca, etkilenmemek elde değildi. Hem çok canlı, içten, doğal biriydi; hem de konuşmalarıyla ufuk açan, kafalarda şimşekler çaktıran bir özelliğe sahipti. Hacı, teori ile güncel siyaseti ve pratiği o yaşta birleştirmeyi başarmış, okuduklarıyla, yaşadıklarına sorgulayıcı bakmayı, sonuçlar çıkarmayı öğrenmiş ender kişilerdendi.

İskenderun ve çevresinde kısa sürede tanındı, sevildi; ihtilalci komünistlerin bölgede gelişmesinde önemli bir misyon üstlendi. O yıllarda MHP lideri Türkeş’in İskenderun’a gelme girişimi, büyük olaylara sahne olmuştu. Tüm devrimciler, İskenderun halkıyla birlikte caddelere barikatlar kurdular, polisle çatıştılar ve Türkeş’i İskenderun’a sokmadılar. Hacı, bu direnişin başını çekenlerdendi.

Direnişten sonra devlet, Hacı’yı hedefe çaktı, onu her yerde aramaya başladı. Bir yandan İskenderun’da aranır duruma düşmesi, bir yandan da Adana’daki ihtiyaçlar gözönüne alınarak Adana’ya gelmesi istendi.

Adana’nın Karşıyaka bölgesindeki semtler ve fabrikalar, onun sorumluluk alanıydı. Bossa ve Tekel’in yaprak bölümü gibi önemli fabrikalar vardı. İşçileri iyi tanıdığı için bu fabrikalarda kısa sürede ilişkilerini geliştirdi. Demir-Çelik’ten tecrübeliydi, orada DSB (Devrimci Sendikal Birlik) örgütlenmesinin temellerini atmıştı. Bir de çok doğaldı, öğrenci gençlikten gelmiş olmasına rağmen işçilerden biri gibiydi; bu, onlarla kaynaşmasında büyük kolaylık sağlıyordu…

Adana’da çalışmaya başlamıştı, fakat İskenderun’dan da tümden kopmamıştı. İhtiyaç duyulduğu anda kısa süreliğine gidip geliyordu. Şubat ayının başlarında, son kez gideceğini ve artık tamamen Adana’da kalacağını söyledi. Gitti ama bir daha geri dönemedi…

Gece bildiri dağıtırken, HK’lılar tarafından kurşunlanmıştı. O yaralı haliyle, tanıdığı bir eve girmiş ve “beni HK’lılar vurdu, yoldaşlara bin selam” notunu bırakmıştı. Evin sahipleri hastaneye yetiştirmişler, ama bu kez de etrafını polisler sarmıştı.

Hacı’nın vurulduğu haberi, onu tanıyan tüm yoldaşları derinden sarstı. Herkes, “onun için ne yapabiliriz, nasıl kurtarabiliriz” diye yanıp tutuştu. O günlerde Yoldaşcan da Adana’daydı. Yoldaşcan komutasında bir ekip hastaneyi bastı, ancak Hacı’nın kapısında bekleyen askerlerle çatışma çıktı. Yoldaşcan, doktor kıyafetiyle Hacı’nın yanına kadar girmeyi başarmıştı. Fakat Hacı’nın durumu ağırdı, o halde kaçırmak, belki yolda ölmesine neden olabilirdi. Bunu göze almak hiç kolay değildi. Hacı da kalkacak durumda olmadığını söylüyordu. Hastanede bırakıldığında, işkencelere rağmen yaşama ihtimali vardı. Onu bırakıp, çatışarak çıktılar hastaneden. Aynı gün, Hacı’yı hastanenin bodrumuna indirip işkence yapmaya başlamışlar. Kendisini kaçıranların kimler olduğunu söyletmeye çalışmışlar, o ise ölümüne susmuştu…

Ölümünün ardından “Selamını aldık, bizden de sana bin selam yiğit komünist” başlıklı bir bildiri kaleme alındı ve yaygın biçimde dağıtıldı. Çalıştığı bölgeler başta olmak üzere birçok yerde yazılamalar yapıldı, afişler asıldı. Anadolu Mahallesi’nde korsan gösteri örgütlendi. Sıkıyönetim koşulları altında silahlarla ve sloganlarla uzunca bir yol yüründü. Yoldaşları onu yaşatmak için ellerinden geleni yaptılar. Ama onu bu şekilde kaybetmenin acısını unutamadılar.

Devrimciler arasında yaşanan şiddetin, böylesi kayıplara yol açması, yaşanan acıyı daha da derinleştiriyor. Ama yaşanmışlıkları yok saymak mümkün değil; böylesi cansıkıcı bir konuya hiç girmeden Hacı’yı anlatabilmek de…

Darbe, Yenilgi, Direniş 12 EYLÜL kitabından alınmıştır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …