HDP’nin seçim stratejisi ve sonuçları

HDP bu seçimlerde stratejisini; Kürt illerinde kayyum atanarak gaspedilen belediyeleri yeniden kazanmak, “Batı”da ise AKP-MHP blokuna kaybettirmek olarak belirledi. Buna uygun biçimde Türkiye’deki üç büyükşehir başta olmak üzere birçok yerde aday göstermedi. Buralarda CHP-İyi Parti ve ona kısmen eklenen Saadet Partisi’nin oluşturduğu blokun (“millet ittifakı”) adaylarını destekleme kararı aldı.

Ne var ki, “millet ittifakı”, resmi olarak HDP’yi içine almadığı gibi, onunla birlikte görünmekten özellikle kaçınıyordu. AKP-MHP blokunun HDP üzerinden saldırmasını ve bunun da oylarını düşüreceğini bahane ederek HDP’yi yok sayıyordu. Böylece önceki seçimlerin en çok konuşulan partisi, 31 Mart’ta sanki seçimlere katılmıyormuş gibi oldu. AKP-MHP’nin “terörist” olarak saldırması dışında HDP’den söz edilmedi.

Bu yönüyle HDP, kendini açıkça ortaya koymayan, bağımsız bir duruş sergilemeyen bir profil çizdi. Bu durum kendi tabanında bile rahatsızlık yarattı. Ama bunu “faşizmi geriletme stratejisi” şeklinde sunarak, tepkileri nötrolize etmeye çalıştı.

Oysa yakın bir zamana kadar “çözüm süreci” adına AKP’yi destekleyen, CHP’ye saldıran ve kitlesini de böyle şekillendiren yine onlardı. Pragmatizmle malul bir hareket olarak yine bir U dönüşü yapmıştı, esasında buna şaşmamak gerekiyordu.

* * *

Ama şaşıranlar oldu tabii… Daha önce HDP’yi destekleyen, HDP veya HDK içinde yeralan kimi kurumlar, HDP’nin “devlet partisi” hatta “faşist” dediği CHP’ye ve zaten faşist niteliği açık olan MHP’den kopmuş İyi Parti’ye; hem de kendisini muhatap almadığı koşullarda desteklemesini doğru bulmadıklarını söylediler. Kimisi daha ileri gidip HDP’yi “ilkeli” davranmaya davet etti. Buna rağmen HDP’yi desteklemeye devam edeceklerini ve bu seçimlerde de HDP’ye oy vereceklerini bildirdiler. (Buna Dersim de dahildir.)

Oysa HDP’den “ilkeli” bir tutum beklemek, onun siyasal çizgisini ve tarihsel evrimini unutmak demektir. Uzun yıllar AKP’yi “demokrat”, “statükocu”lara karşı “değişim”in temsilcisi, militarizme karşı” “sivil yönetim”den yana, “AB kriterlerini esas alan bir parti” olarak gören ve destekleyen oldular. Sonrasında “çözüm süreci” adına AKP ile birlikte hareket etmekten de kaçınmadılar. Gezi Direnişini bile AKP’yi hedef alıyor diye terk ettiler. PKK ise, her seçim dönemi “ateşkes” ilan ederek, AKP’nin elini rahatlattı. Bizzat Öcalan “biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk” dedi. Kısacası AKP’nin palazlanmasında, bu noktaya gelmesinde Kürt hareketinin ve HDP’nin önemli bir payı vardı. Ta ki, “çözüm masası”nı devirip, Kürt illerini kan gölüne çevirene dek…

O günden sonra AKP “faşist” oldu; ardından “faşizme dur” demek için, daha önce “faşist” dediği diğer karşı-devrimci bloku desteklemeye başladı. Onlara göre “dün dündü, bugün de bugün…” Bunu da “akıllı” “zekice düşünülmüş” bir “seçim stratejisi” olarak kitlelere sundular.

* * *

Şimdi seçim sonuçları üzerinden bu “strateji”nin çok başarılı olduğu söyleniyor. “Millet ittifakı”nın birçok ilde seçimleri kazanmasında “kilit” rol oynamakla övünüyorlar. Bu doğru bile olsa, AKP-MHP blokuna kitlelerin artan tepkisi, onun karşısında en güçlü olan bloka yine akacaktı.

Burada önemli olan, siyaseten kitleleri yanıltmış olmaktır. AKP-MHP’nin oy kaybını “faşizmin yenilgisi” olarak göstermek, CHP-İyi Parti blokuna “demokrat” payesi vermektir. Yani bir dönem AKP hakkında yaptıkları yanlışı, şimdi CHP şahsında yinelemektedir.

Bu politika “faşizmi geriletme” şeklinde sunulsa da, gerçekte Kürt hareketinin pragmatist yaklaşımı üzerinden şekillenmiştir. Başta Suriye olmak üzere bölgedeki gelişmeler, bunda belirleyicidir. AKP’nin ABD ve AB ile ilişkilerindeki gel-gitleri, iç politikaya yansımakta; Kürt hareketinin tutumu da buna göre değişmekte, seçimlerdeki politikası şekillenmektedir.

Zaten her seçimde olduğu gibi 31 Mart seçimlerinde de politikaları ve kimlerin aday gösterileceği, bileşenleriyle-parti organlarıyla tartışılmadan, onların dışında belirlenmiştir. Bu anti-demokratik uygulamayı da kabullendirmişlerdir.

Sonuç olarak; CHP-İyi Parti blokunu desteklemeyi “başarı” hanesine yazmak, geçmişte AKP’yi “altın tepside iktidara taşıma” başarısından farklı değildir. Ne Kürt halkına ne de işçi ve emekçilere bir yararı olacaktır; aksine AKP’de yaşadıkları büyük hayal kırıklığını yeniden yaşatacaktır. Aslında beklemeye de gerek yok. Daha bu seçimlerde İyi Parti, Iğdır’da HDP’nin kazanma şansını azaltmak için MHP adayını destekledi, bunu da açıkça ilan etti. Dolayısıyla buradan bir “başarı” hikayesi çıkarmak, kendini ve kitleleri kandırmaktan başka birşey değildir.

Geriye Kürt illerindeki belediyeleri kayyumdan almak kalıyor ki, zaten buralar -hatta daha fazlası- HDP’nin elindeydi. Fakat AKP’nin kayyumlar atayarak gaspetmişti. Buna karşı da ne yazık ki, ciddi bir direniş ortaya konmadı. Bunun ne özeleştirisi yapıldı, ne de bundan sonrası için bir söz verildi.

Seçimlerde de Ağrı, Muş, Bitlis, Şırnak gibi iller AKP’de kaldı. Bölgede AKP-MHP oyları arttı. Bu yönüyle HDP, son üç-dört yıl içinde, hem elde ettiği belediye sayısı, hem oy oranlarıyla, hem de -ve asıl önemli olan- siyaseten gerilemiş oldu.

* * *

Elbette HDP üzerinde çok yoğun devlet baskısı vardı. Hemen her gün il ve ilçe büroları basıldı, yüzlerce yöneticisi tutuklandı. Seçimlerden bir gün önce İstanbul’da belediye meclis üyesi ve müşahitleri gözaltına alındı.

Kısacası çok zor koşullarda faaliyetlerini sürdürdüler. Bu yönüyle HDP’nin seçimlere katılabilmesi bile bir başarı sayılabilir.

Bizim eleştirimiz, pragmatist siyasi çizgisine ve bu seçimlerde izlediği “strateji”sinedir. Bunun içinde Dersim’de SMF adayına karşı yürüttükleri anti-propaganda vardır ki, HDP’nin bu seçimlerdeki en büyük yanlışlarından birisidir. Bunun karşılığını da Dersim halkından almışlardır. (Bu konuyu önceki sayılarımızda ele aldığımız için değinerek geçiyoruz.)

Sonuçta HDP, başta Diyarbakır olmak üzere gaspedilen birçok belediyesini yeniden kazandı. Kürt halkı tüm baskılara ve HDP’ye kırgınlığına rağmen, yine oylarını vererek, faşizme boyun eğmeyeceğini gösterdi.

Ne var ki buralara yeniden kayyum atanması tehlikesi vardır. HDP bu kez kayyumlara karşı ciddi bir direniş göstermeli ve bunu şimdiden açıkça ilan etmelidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …