Seçimlerin üzerinden günler geçti, halen başta İstanbul Büyükşehir olmak üzere birçok belediyenin seçim sonucu netleşmedi.
Özellikle İstanbul’da, AKP kadroları seferberlik ilan etmiş durumda. İtiraz üstüne itirazlar yapılıyor, ellerde tutanaklarla basına demeçler veriliyor, yandaş televizyon kanallarında “CHP’nin seçim hileleri” üzerine akla gelmez iddialar üretiyorlar. Ve her türden yasayı, bugüne kadar oluşmuş kuralları yerle bir edecek şekilde taleplerde bulunuyorlar.
Aslında daha seçim günü, CHP’nin İstanbul’u kazandığı ortaya çıktığı andan itibaren “tuhaflıklar” ortalığı sardı. Önce saat 22 sularında bir açıklama yapan Erdoğan, İstanbul ve Ankara’yı kaybettiğini zımmen kabul etti. Kullandığı ifadelerle, bu kaybı kabullendiği açıkça ortadaydı. Ve AA (Anadolu Ajansı) verilerindeki Binali Yıldırım’ın oyu an an düşmeye, Ekrem İmamoğlu’nun oyu ise an an yükselmeye başladı. Ardından Binali Yıldırım, seçimleri kazandığı yönünde bir açıklama yaptı; bu açıklama AA verilerini sabitledi. Erdoğan gece yarısından sonra Ankara’da bir açıklama yaptı ve bu açıklamada yine İstanbul ve Ankara’yı kaybettiğini itiraf etti. Bu açıklama sonrasında AA verilerinde İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki fark biraz daha kapandı. Ardından AA’nın veri akışı durdu. Saatler boyunca İstanbul sonuçlarında bir değişiklik olmadı. Ertesi sabah İstanbul sonuçları halen sabit olarak duruyor, Binali Yıldırım önde görünüyor, İmamoğlu ise kazandığını söylüyordu. Bu arada AKP’nin YSK’nın içinden çekilen fotoğraflarda, Türkiye haritasında İstanbul çoktan “kırmızı”ya boyanmış, yani CHP kazanmış olarak tespit edilmişti. Bu koşullarda YSK Başkanı kameraların karşısına geçerek son verilere göre CHP’nin İstanbul’da önde olduğunu, “ancak sayımın sürdüğünü” söyledi.
Gerçekte CHP İstanbul’u açık farkla kazanmıştı. Zaten İmamoğlu’nun seçim akşamı saat başı yaptığı açıklamalarda arada yüzde 4 civarında fark vardı. Erdoğan da bu durumu kabullenmişti. Emperyalistlerin bundan memnun olduğu, akşam saatlerinden itibaren doların adım adım düşmesinden belliydi. Ancak tam “artık bitti” derken, AKP’lilerin atraksiyonları, provokatif açıklamaları peşpeşe gelmeye başladı. Seçim sonuçları masaya yatırıldı; itirazlar peşpeşe yağmaya, yandaş kanallarda “hırsızlık”, “usulsüzlük”, “oy çalmak” kavramları uçuşmaya başladı.
Mesela bir AKP’li elindeki kağıtları sallayarak “bu sandıkta il genel meclisinde AKP’ye 300 oy çıkmış, ama büyükşehirde 4 oy çıkmış. Bu sandıktaki 296 geçersiz oyun AKP’ye yazılması gerekir!” dedi. Sonuçta AKP’li bir seçmen, büyükşehirde AKP’nin adayını protesto etme, ona oy vermeme hakkını kullanmıştı; ancak gözü dönmüş AKP kadroları, onun bu tercihini tanımıyor ve il genel meclise verilen oyların otomatikman büyükşehire de yazılmasını istiyorlardı.
Mesela seçim yasasına göre, geçersiz oylara dönük itirazlar daha sandık başındayken yapılmalı; ıslak imzalı tutanağın altına geçersiz oylarla ilgili şerh düşülmeli. Eğer bu şerh düşülmediyse, tüm müşahitlerin ve sandık kurulunun önünde hazırlanan ıslak imzalı tutanak, sonradan itiraz konusu yapılamıyor. Yasa böyleyken, şimdi AKP kadroları bu türden tutanaklara itiraz edebilmek için, “CHP’nin müşahitleri AKP’lileri oyaladı, dikkatini dağıttı, bu arada ıslak imzalı tutanakları istedikleri gibi düzenlediler” iddiasını ortaya atabiliyorlar. Sandık başkanlarını AKP’lilerden belirleyen, her sandığın başına önemli bir güç yığan, bugüne kadar CHP ve HDP’lilerin itirazlarını bastırmak için sandık görevlilerini, yetmediği yerde kolluk kuvvetlerini devreye sokan AKP, bu seçimlerde CHP’liler tarafından “kandırılmış”, “oyalanmış” oluyor! Şimdi de yasalara aykırı biçimde, ıslak imzalı tutanakta itiraz olmamasına rağmen, geçersiz oyları yeniden saydırma kararları aldırıyorlar.
Mesela seçim yasasına göre “delil ve gerekçe göstermeyenlerin itirazları incelenmez” deniyor. Oysa AKP, hiçbir delil göstermeden, itirazlarının kabul edilmesini, sandıkların yeniden açılmasını istiyor; ve bu kararı aldırıyor.
Bu arada ilçe seçim kurullarında oy çuvallarının başında nöbet bekleyen CHP’liler, çeşitli gerekçelerle binadan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Üsküdar’da ise seçim kurulunun önüne yığılan gerici-faşist çeteler, beklemekte olan muhalif partilerin taraftarlarına saldırıyor, tekme-tokat dövmeye çalışıyorlar.
Sonuçta seçimlerin üzerinden günler geçmesine rağmen, İstanbul seçimleri hala sonuçlandırılmıyor, AKP’nin atraksiyonları bitmiyor.
AKP ne yapmaya çalışıyor
Birincisi, AKP seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor. İstanbul, Türkiye’nin en önemli kenti. Ve burada milyarlarca dolarlık bir rant var. Bu rant bugüne kadar AKP kadrolarının zenginleşmesini, yandaşlarını beslemesini ve varlığını sürdürmesini sağlayan en önemli kaynak. AKP ekonomik gücünü büyük oranda İstanbul’dan sağlıyor.
Mesela dini vakıflara yıllık milyarlarca lira para aktarılıyor. Sadece Erdoğan ailesine ait vakıflara (Türgev, Tügva, Okçular vb) bir yılda 229 milyon lira aktarıldı. Dini vakıfların tamamına, sadece 2018 yılında 850 milyon lira verildi. Bunun dışında belediyenin taşınmazları bu vakıflara peşkeş çekiliyor, dini vakıfların kiraları belediyeye ödetiliyor vb. Ve bu tümüyle yasalara aykırı biçimde yapılıyor.
İstanbul Büyükşehir personeli olarak gözüken ve belediyeden maaş alan 80 bin kişiden 60 bininin belediye ile hiç alakası olmayan, hatta İstanbul’da ikamet etmeyen AKP kadroları olduğu; bu kişilerin ayrıca belediyenin makam araçlarını da kullandığı ortaya çıktı.
İSPARK’ta 2016 yılında İstanbul üçüncü bölgedeki 95 otoparktan 55’inde 90 milyon lira yolsuzluk yapıldığı, bu paranın nereye gittiğinin belli olmadığı tespit edildi. İSPARK, “gider”i olmayan bir işletme. Kamuya açık olması gereken yol kenarı park yerleri belediye tarafından işgal ediliyor ve buraya park eden araçlara fahiş fiyatlarla park ücreti kesiliyor. Milyarlarca para kazanan, ama sürekli zarar eden bir kurum İSPARK. Elbette bu “zarar”lar, birilerini beslemekte kullanılıyor.
İETT, kendi personelini taşımak için bir şirket ile anlaşıyor. İstanbul’un her yerine yolcu taşıyan İETT’nin çalışanları, işe gitmek için özel şirketin servislerini kullanıyorlar. Ve bu şirkete sadece 2016 yılında 13 milyon lira ödendi.
Usulsüz ihalelere harcanan milyarlarca dolardan, bu ihalelerden alınan paylara kadar örnekleri çoğaltmak mümkün. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin devasa bütçesi içinde, devasa rant olanakları oluşuyor ve AKP de bu gücü, bu para kaynağını kaybetmek istemiyor.
Üstelik bu çaba, AKP içindeki ve Erdoğan ailesindeki “iktidar kavgası”nın bir parçası olarak yürütülüyor. Bilal Erdoğan ile Berat Albayrak, hem aile hem de parti içinde birbirlerinin önüne geçmek için, İstanbul’u geri almaya çalışıyorlar. Bunu, kendi siyasal geleceklerinin “beka” sorunu olarak görüyor, bu hırsla çalışıyorlar.
İkincisi, zaman kazanmaya, bu arada belediyedeki yolsuzlukları örtbas etmeye çalışıyorlar. AKP’nin Ankara’yı kaybedeceği az-çok tahmin ediliyordu. Ancak İstanbul’da bu kadar ağır bir yenilgi alacağı, büyük bir oy kaybının oluşacağını AKP de tahmin etmiyordu. Durum böyle olunca, belediyeyi devretmeye “hazırlanmak” da zaman alıyor. Seçim gecesinden itibaren, belediyeden dosyaların kaçırıldığı, dijital verilerin silinmesi için bazı teknoloji şirketlerinden yardım istendiği, yolsuzluk dosyalarının yokedilmeye çalışıldığına dönük ihbarlar üstüste geliyor.
Öyle ya 25 yıldır yerleşmiş oldukları belediyede, her tür yolsuzluğu kendi içlerinde örtbas etmeyi başarmışlardı. Ancak değişiklik olduğunda, bunların bir kısmı bile ortaya dökülse, AKP açısından sıkıntılı bir durum oluşacaktı. Bu nedenle, olabildiğince “temizlik” yapmaya, verileri örtbas etmeye giriştiler.
Üçüncüsü, bu hedeflerin hiçbirini başaramasa bile, seçim sonuçları üzerinde şaibe yaratmaya çalışıyorlar. AKP yaşadığı seçim yenilgisini, kendi tabanına çok da kolay anlatamayacak durumda. 17 yıldır öyle bir “efsane” yarattılar ki, şimdi yenilmiş olmak üzerlerinde ağır bir hava oluşturuyor. Dahası, bu yenilginin AKP tabanında çok hızlı bir dağılmaya sebep olması, AKP’den başka bir partiye ya da yeni kurulacak bir partiye akın olması ihtimali çok yüksek.
Bu durumda, “CHP oyları çalarak kazandı, oy çalmasaydı kazanamazdı” duygusu oluşturmaya çalışıyorlar. Saçma sapan itirazlarını kendi yandaş kanallarında meşrulaştırıyor; CHP’nin muhalefetini ise suçluyorlar. Her tür söylemle CHP’ye saldırıyor, kendi tabanlarında bir kemikleşme oluşturmayı hedefliyorlar. “Hırsızlar”, “oylar çalındı”, “seçim darbesi”, “15 Temmuz’un devamı” söylemleri pervasızca savruluyor. Hatta internette halkı “hırsızlara karşı savaşa” çağıran videolar dolanıyor.
Bu arada İstanbul’un pek çok yerine asılmış olan, seçimi Binali Yıldırım’ın kazandığını ima eden pankartları ile de bir yanılsama yaratmaya devam ediyorlar. Öyle ki, haber kanallarına doğru düzgün bakmayan birisi, İstanbul seçimlerini AKP’nin kazandığını sanabilir.
Bu kadar çaba ile, İstanbul’u geri alamazlarsa bile, CHP’nin zaferini gölgelemiş, Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanlığını baştan sakatlamış oluyorlar.
Dördüncüsü, seçimlerden hemen sonra elektriğe yüzde 37 zam yapılması başta olmak üzere, ekonomik krizin artan etkileri gözlerden gizleniyor.
Sonuç olarak
Aslında AKP’nin planları, hedefleri ne olursa olsun, seçim sürecinin bu kadar uzatılmasında, CHP’nin titrekliği-pasifliği önemli bir etkendir. Daha seçim günü akşamı, kitleler seçim kurullarının önüne çağrılmış olsaydı, aynı akşam CHP zaferini resmileştirebilirdi.
Muhalefetin karşısında, her tür yöntemi pervasızca kullanmaya hazır bir “iktidar” gücü var. Ve bu güç, 17 yıldır devletin her kademesinde kurumsallaştı, kök saldı, kitle tabanını-vurucu timlerini oluşturdu. Bu “iktidar olanaklarını” ellerinden almak hiç kolay değil. CHP’nin tek başına bunu yapabilmesi de mümkün değil. Zaten arkasına AKP karşıtı kitleyi alabildiği için seçimlerde üstünlüğü sağlayabildi, sonrasında da bu gücü tutabildiği oranda bunu koruyabilecek.
Oysa CHP, seçim sonuçlarından öne geçtiği andan itibaren, insanların “sevinmesini”, hatta “kutlamasını” bile bastırmaya çalıştı. Bugüne kadarki bastırılmışlık içinde, kitlelerin coşku ile bu zaferi sahiplenmesini önledi. “Sakinlik” ve “ağırbaşlılık” adı altında, AKP’nin manevraları ve hatta saldırıları için alan bıraktı. AKP de bu alanı tepe tepe kullandı.
İş öyle bir noktaya geldi ki, İstanbul’un ardından, CHP’nin seçim zaferinin çok kesin olduğu Ankara’da da oyların yeniden sayılması istendi. Ve bu, başka illere de taşındı.
2014’ten bu yana, İstanbul’daki seçimlerde AKP’nin oy oranının düştüğü, ancak sandık ve sayım hileleri ile bu sonuçların değiştirildiği biliniyor. Bugünkü seçimde ise, CHP ile AKP arasındaki gerçek oy farkı epeyce açılmış olmalı ki, sandık sonuçlarında CHP öne geçmeyi başardı.
Ancak şurası kesin, CHP’nin seçim zaferi sandık sonuçlarıyla değil, kitlelerin gücüyle ve kıran kırana bir mücadeleyle alınabilir; tüm kurumları AKP’nin elinde olan bürokrasi girişimleriyle değil!