AKP hükümetinin büyük tantanalarla açtığı “12 Eylül davası”, yaklaşık 7 yıl süren oyalamaların ardından kapandı. Yıllarca o mahkemeden bu mahkemeye devredilen, sonrasında Yargıtay’a taşınan ve bozulup yeniden görülmeye başlayan dava; 12 Nisan 2019 tarihinde, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ortadan kaldırıldı. Mahkeme ayrıca 12 Eylül darbesini yapan generallerin rütbelerinin sökülmesi ve mal varlıklarına el konulması taleplerini reddetti, bunlara yer olmadığına karar verdi. Yani 12 Eylül’ü yargılamak şöyle dursun, onu akladı!
Hatırlanacaktır; bu dava AKP’nin “demokrasi” ve “darbe karşıtlığı” yaygarası altında 12 Eylül 2010’da gerçekleştirdiği anayasa referandumu sırasında gündeme gelmişti. Erdoğan, meclis kürsüsünden ağlayarak Erdal Eren’in 17 yaşında iken asıldığını söylemiş, mektubunu okuyarak 12 Eylül’ü yargılayacakları sözünü vermişti. Ve 4 Nisan 2012 tarihinde de 12 Eylül davası başlamıştı.
12 Eylül davası ne kadar tantanalı başladıysa, kapatılması da o kadar sessiz-sedasız oldu. Dava başladığında büyük bir heyecan ve umuda kapılanlar, 12 Eylül’ün gerçekten yargılanacağını zannedenler, dava kapatıldığında tek bir söz, tek bir açıklama yapmadılar. Onlar da bu durumu sessizce geçiştirmeyi yeğledi.
Oysa AKP’nin 12 Eylül anayasasını değiştirme yalanına ortak olmuş ve AKP’nin Gülen Cemaati ile birlikte yargıyı ele geçirme harekatına destek vermişlerdi. “Yetmez ama evet” diyerek, birçok reformist parti ve kurum, bu anayasa değişikliğine “evet” oyu verdiler. Referandumdan hemen sonra da savcılıklarda kuyruklar oluşturup 12 Eylül hakkında suç duyurusunda bulundular. Fakat AKP’nin 12 Eylül’ü ve generallerini yargılama gibi bir düşüncesi olmadığı ortaya çıktı. Ta ki, yeni bir seçim dönemine kadar…
O zaman da savcılar, cunta şefi Evren’in hasta olduğu gerekçesiyle evinde ziyaret ederek çanak sorular sordu ve onun pervasız yanıtlarıyla 12 Eylül’ü aklama işine girişti. Dava başladığında “beşli çete”den ikisi sağdı (Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya) ve dava onların şahsında açıldı. Aradan geçen yıllarda bu kişiler de ölünce, yargılanacak kişi de kalmadı. Ama öldükten sonra bile bu kişilerin rütbelerine, mal varlıklarına dokunmayarak; hem onların, hem de 12 Eylül’ün devamcıları olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Dava başladığı zaman AKP’nin 12 Eylül’ü yargılamak değil, aklamak amacını güttüğünü belirtmiş, “12 Eylül’ü Halk Yargılayacak” demiştik. Ancak AKP’nin “demokrasi” getireceği yalanına inananlar, 12 Eylül’ü yargılayacağı demagojisine de inanıp, bu oyunun bir parçası oldular. Şimdi ise, sessizliğe gömülerek birlikte bu dosyayı kapattılar.
Ama onların kapatmasıyla bu dava kapanmaz! Dava başlarken söylediklerimizi, bir kez daha yineliyoruz:
“AKP, 12 Eylül’ü yargılamak bir yana, onu aklama görevini üstlenmiştir. Ne AKP ne de diğer düzen partileri, 12 Eylül’ü ve onu yapanları yargılamak ister. Ancak yükselen bir halk hareketi böyle bir yargılamayı zorunlu hale getirebilir. Gerçek yargılama ise, halk mahkemelerinde olacaktır. Orada Evren ve tüm halk düşmanlarının dizlerinin bağı çözülecek ve tüm yaptıklarını itiraf edeceklerdir. Hem 12 Eylül’cülerden, hem de 12 Eylül’ü aklamaya çalışanlardan mutlaka hesap sorulacaktır.” (PDD Temmuz-Ağustos 2011)
12 Eylül’ü, daha yaşandığı yıllarda, en vahşi saldırılar altında ona karşı direnenler yargılamıştı zaten. Hem de kendi inlerinde işkencede, zindanda, mahkemelerde… Gerçekte 12 Eylül halk nezdinde mahkum edilmiştir! Onun devamcıları da tıpkı 12 Eylül cellatları gibi anılacak, halkın öfkesinden kurtulamayacaktır!