İsviçre’de büyük “kadın grevi” 14 Haziran günü onbinlerce kadının katılımıyla gerçekleştirildi. Sabahın erken saatlerinden itibaren, İsviçre’nin bütün kentlerinden, ilçelerinden, köylerinden sokaklara dökülen kadınlar, düşük ücretle çalışmaya ve her türden ayrımcılığa karşı protesto gösterisi gerçekleştirdiler. Ve 28 yılın ardından ikinci defa, İsviçre sokakları kadın hakları için yapılan coşkulu militan eylemlerine sahne oldu.
Temel talep “eşit işe eşit ücret!”
İsviçre, emperyalist-kapitalist sistem içerisinde en demokratik görünen ülkelerden biridir. Hatta savaş yıllarında “tarafsız” kalmasıyla ve birçok barış görüşmesine ev sahipliği yapmasıyla bilinir. Bu “tarafsızlık” görünümü altında birçok ülkeden para akışı da sağlanır. İsviçre bankaları, para kaçırmak isteyenlerden, kara para aklayanlara kadar egemen kesimlerin en çok rağbet ettiği yerlerdir.
Diğer yandan “demokrasi” yönüyle de görünümünün aksine son derece geri noktaları bulunmaktadır. Bunların başında kadın hakları gelir. Kadın hakları konusunda Avrupa’nın en geri ülkesi konumundadır. Öyle ki, kadınların seçme-seçilme hakkını en geç tanıyan (1971’de) ülkelerden biri olmuştur. Cinsiyet eşitliği de ancak 1981 yılında anayasaya girdi.
Eşit ücret için 14 Haziran 1991’de, ülke çapında bir genel grev düzenlendiğinde, yarım milyon kadın sokaklara çıkarak cinsiyet ayrımcılığını ve ücret eşitsizliğini protesto ettiler. Sınıf mücadelesinin geri olduğu, grev ve iş bırakma gibi eylemlere yabancı olan bu ülkede, her 7 kadından birinin iş bırakması, ülkede büyük bir yankı yarattı. Patronlar bu grevi engellemek için çok uğraştılar. Ama kadınların işyerlerinden ve evlerinden sokaklara dökülmesini engelleyemediler.
Siyasal olarak büyük bir etki oluşturan grevde, somut ekonomik kazanımlar getirmeyi başaramadı. Ülke ortalamasına göre, aynı işi yapan kadınlar erkeklerden yüzde 20 daha az kazanıyor.
Geçtiğimiz yıl, ücret dağılımının kısmen denetlenmesine dair bir yasa parlamentodan geçmişti. Ancak bu yasa göstermelikti ve gerçek sorunları çözmeye yetmedi. Yasaya göre, ücret eşitliği denetimi sadece 100’den fazla işçinin çalıştığı işyerlerini kapsıyordu; daha az sayıda kişi çalışan işyerleri ise, yasanın dışında kalıyordu. Böylece İsviçre genelinde çalışan kesimin sadece yüzde 1’i yasanın kapsamına girdi. Üstelik yasaya uymayan şirketlere bir yaptırım da öngörülmüyordu.
Sokaklarda coşkulu eylem
Bu koşullarda 28 yıl aradan sonra kadınlar yeniden sokaklara çıktı. Coşkulu ve militan bir kitle ile caddeler, köy meydanları, alanlar doldu taştı. Otobüs ve tramvay gibi toplu taşıma araçlarının çalışması engellendi. Şehirlerin en işlek ve kalabalık yerlerinde uzun kortejlerle yürüyüşler gerçekleştirildi.
Basel’deki yürüyüş, en görkemlilerinden biriydi. Yaşam durmuş, eylem bütün insanlara sirayet etmiş, kadın-erkek, çocuk-yaşlı onbinlerce insan, eşitlik ve ücretlerin yükseltilmesi için, kadına dönük her türden şiddeti protesto etmek için saatler süren yürüyüşün içinde yer aldılar. Yürüyüş sonrasında müzik dinletileri, günün anlamı ve önemine ilişkin konuşmalar, eğlenceler gece saat 24’de kadar sürdü.
Eylemde, bizim gibi başka ülkelerden gelen göçmenlerin talepleri de gündeme geldi. Göçmen olmaktan kaynaklı devasa sorunlar dile getirildi.
İsviçre PDD