Bir gerici girişim daha: KADIN ÜNİVERSİTELERİ

Bu yıl 28-29 Haziran’da G-20 Zirvesi, Japonya’da gerçekleşti. Bu zirveye katılan Erdoğan, Japonya’daki kadın üniversitelerini ziyaret etti ve Türkiye’ye döndükten sonra YÖK Başkanı’na bu yönde bir direktif verdi.

Bu sözlerinden bir hafta sonra TBMM’ye sunulan 11. Kalkınma Planı’nda “Japonya örneği incelenerek sadece kadın öğrencilerin kabul edildiği kadın üniversiteleri kurulacaktır” maddesi yer aldı. Böylece “kadın üniversiteleri” konusu Türkiye’nin gündemine girmiş oldu.

“Türban yasağından dolayı kız çocuklarımız okuyamıyor” feryatlarıyla işbaşına gelen AKP hükümeti, şimdi kadınları sadece kadınlık görevi ile sınırlayan, dolayısıyla üniversiteden koparan bir girişime yeltenmiş durumda. Kadını kapatmayı “türbana özgürlük” şeklinde tam bir riyakarlıkla sundukları gibi, kadın üniversitesini de “kadına pozitif ayrımcılık” olarak sunabiliyorlar.

Fakat o günden bugüne AKP’nin kadın düşmanlığı çok net biçimde ortaya çıktığı için, bu konuda türbandaki gibi bir destek alabilmiş değiller. Onun için kadın üniversitelerini girişim halindeyken durdurabilmek daha kolay olacaktır. Elbette mücadeleyi yükselttiğimiz oranda…

 

Japonya’da kadın üniversitesi

Kadın üniversitesi, adından da anlaşıldığı gibi sadece kadınların yer aldığı ve toplumun kadına biçtiği role uygun bir eğitimle sınırlanmış üniversiteler. Japonya’daki 800 üniversitenin 80 tanesi bu şekilde kurulmuş.

Bu üniversitelerin tarihçesi, yüzyılı aşkın bir zamana dayanıyor. 1871 yılında Japon İmparatoriçesi’nin himayesinde bir grup kız öğrenci Amerika’ya okumaya gönderiliyor. Misyonları, “geri döndüklerinde Japonya’yı yönetecek erkeklerin yetişmesine yardımcı olmak” yani iyi bir eş ve anne olarak yetişmek…

Sonrasında bu eğitim, Japonya’da kurulan okullarda da veriliyor. Batıda feodalizm döneminde sanat, edebiyat, elişleri ve kibarlık eğitimi veren “Lady Okulları”nın benzerleri, “kadın üniversitesi” adıyla açılıyor.

Bir dönem “teknolojide devrim”le anılan Japonya, uzun yıllar feodal bir yapının egemenliğinde kalmış, kadın-erkek eşitliği konusunda oldukça geri bir ülke. Dünya Ekonomik Forumu’nun açıkladığı 2018 Dünya Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda 149 ülke içinde 110’uncu sırada yer alıyor.  Kadınların “politikaya-ekonomiye katılımı” konusunda ise, daha gerideler. Japon kadınlar G-20 içinde yeralan ülkelerden sadece üçünde (Güney Kore, Türkiye ve Suudi Arabistan) hemcinslerinden iyi düzeyde.

Demek ki, kadın üniversiteleri, cins ayrımcılığını azaltmak bir yana, onu besleyen bir rol oynuyor. Ama Erdoğan gibi “kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen gerici bir zihniyetin, bu örneği öne çıkarmasında şaşılacak bir yan yok!

Japonya gibi geleneklere bağlılığı ile bilinen bir ülkede bile, kadın üniversiteleri eskisi gibi rağbet görmüyor. Kadınların bilincindeki değişimle birlikte, kadın üniversitelerindeki öğrenci sayısında belirgin bir düşme görülüyor. Yeni kuşak içinde evliliği önemseyen kadınların sayısında eskiye oranla bir azalma başgöstermiş. Bütün bunlar, kadın üniversitelerinin geleceğini tartıştırıyor, hatta kapanabileceği bile söyleniyor.

 

Karma eğitime bir darbe daha

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ardından 1924 yılında karma eğitime geçmiş bir ülke. Bunu,  anayasal bir hüküm haline de getirilmiş. Fakat 1970’lerden itibaren delme girişimleri başlamış. 12 Eylül’le birlikte ise açıkça çiğnenmiş. AKP döneminde tamamen kaldırıldığını biliyoruz.

Özellikle 4+4+4 sistemiyle birlikte eğitimde kız-erkek eşitsizliği iyice arttı. Bugün kız çocuklarının yarısı ilköğretimden ortaöğretime geçişte eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Üniversite çağındaki her on genç kızdan sadece biri, yükseköğrenim görebiliyor. Çalışabilecek durumdaki her on kadından ancak üçü, iş bulabiliyor. Tek cinsli okul oranı ise, ortaöğrenimde yüzde 15’lere çıkmış durumda.

Karma eğitim ve kız çocuklarının okuma oranında tablo, giderek kötüleşirken; bunlara şimdi kadın üniversiteleri eklendi. Bu girişim, kadınları toplumsal cinsiyet rollerine göre mesleklere hapsetme, kamusal-toplumsal alandan dışlama girişimidir. Bir çok zorluğu aşarak okuyup meslek sahibi olmuş kadınların elde ettikleri kazanımlara vurulan bir darbedir aynı zamanda.

Üniversiteleri üniversite yapan, bilimsel eğitimdir. Bunun da yolu karma eğitimden, cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaktan geçer. Bu yönüyle “kadın üniversiteleri”ne üniversite demek bile doğru değildir.

Kadın-erkek eşitliğini reddeden, kadını eşit eğitim ve öğrenim hakkından mahrum ederek temel hak ve özgürlüklerini elinden alan bu gerici girişimi durduralım! Kurulmasını beklemeden mücadele yükseltelim ve daha başlamadan son bulmasını sağlayalım!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …