HDP’nin eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi, çeşitli bahaneler uydurularak engelleniyor. Zaten tutuklanması da, uydurma suçlamalara, yalan ve iftiralara dayanıyordu. Birçok siyasi tutsak gibi, onun da hapsedilmesi, hukuki değil siyasi bir karardı. Dolayısıyla Demirtaş’la ilgili verilen tüm kararlar, konjonktüre uygun siyasi kararlar oldu.
Bunu en son 18 Eylül’de görülen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tahliye kararı sonrası gelişmelerde gördük. AİHM bir kez daha Demirtaş’ın tahliyesine hükmedince, yeniden tutuklama kararı çıkartıp tahliyesini engellediler.
Aynı günlerde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na 6 yıl önce attığı tweetler gerekçe gösterilerek 9 yıl 8 ay ceza verildi. Keza HDP’lilerin yeniden kazandığı belediyelere yine kayyum atandı. Kısacası AKP, saldırganlığını artırarak devam ettireceğini ortaya koyuyordu.
* * *
AİHM, ilk olarak geçtiğimiz yıl, 20 Kasım 2018 tarihinde Demirtaş’ın tahliyesine karar vermişti. Fakat Erdoğan; “AHİM kararı bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar işi bitiririz” diyerek karşı çıkmıştı. “Karşı hamle” de önceden hazırlanmıştı zaten. AİHM’deki duruşmadan hemen önce Demirtaş’a 2013 yılındaki Newroz konuşmasından dolayı 4 yıl 8 aylık ceza verildi. AİHM’den tahliye kararı çıkınca da bu ceza onaylandı. Böylece AİHM kararı boşa düşürüldü.
Bunun üzerine Demirtaş’ın avukatları davanın AİHM’in Büyük Dairesi tarafından yeniden incelenmesi talebinde bulundular. Bu kez de “karşı hamle” geldi. Ama daha farklı biçimde…
18 Eylül’de görülecek davadan iki hafta kadar önce 2 Eylül’deki duruşmada, Demirtaş’ın yargılandığı ana davadan tahliye kararı çıktı. Bu durum, Demirtaş’ın AİHM’den karar çıkmadan önce tahliye edileceği beklentisini doğurdu. Fakat öyle olmadı. Dahası, AİHM bir kez daha Demirtaş’ın tahliyesi yönünde karar vermesine rağmen, Demirtaş hakkında yeni bir tutuklama kararı çıkartıldı. Hem de daha önce tahliye edildiği davadan… Belli ki, klikler arası çatışmada Demirtaş’ın tutuklanmasını isteyen kesim, yine galip gelmişti.
Sonuçta başta Demirtaş olmak üzere HDP’li siyasetçiler, hukuka, varolan yasalara kırk takla attırarak içerde tutulmaya devam ediliyor…
* * *
Demirtaş’ın tahliyesinin engellendiği günlerde, 23 Haziran İstanbul seçimleri öncesi İmralı adasına götürülüp Öcalan’la görüştürülen, doçent sıfatlı Kemal Özcan, Demirtaş’ı hedef alan açıklamalarda bulundu. Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” sözünün “barış süreci”nin bitirilmesinde en önemli gerekçelerden biri olduğunu ileri sürerek, Demirtaş’ı Öcalan’a şikayet edeceğini söyledi. Resmi görevi akademisyen görünen ama MİT’le bağlantısı belli olan bu kişinin, tam da o günlerde sarfettiği bu sözler; devletin Öcalan’la Demirtaş’ı karşı karşıya getirme planının bir parçası olduğu kadar, Demirtaş’ı bir süre daha hapis tutma isteğini gösteriyordu.
Esasında AKP-MHP ittifakı ve ona dışardan destek sunan Perinçek’in Vatan Partisi birlikteliği, siyasi olarak Kürt düşmanlığına dayanıyor. Kürt hareketi üzerinde baskı ve şiddetin arttırılması, Kürt halkının yalan ve demagojiyle aldatılması, resmi ideolojinin yeniden hakim kılınması, HDP’nin kuşatılması, kazanılan mevzilerin geri alınması, hatta HDP’nin kapatılması gibi birçok noktada işbirliği içindeler. AKP’nin 2015 yılına kadar sürdürdüğü “açılım”, “çözüm süreci” gibi sözde “barışçıl çözüm”leri terkedip, saldırı politikasına geçtiği dönemden itibaren bu ittifak oluştu.
Elbette bunun Suriye savaşıyla, emperyalist devletlerin Türkiye’deki çıkarlarıyla doğrudan bağlantısı bulunuyor. Demirtaş başta olmak üzere Kürt siyasetçilerinin tutuklanması da, bu yeni yönelimin bir parçasıydı. Onların 3 yıldır bırakılmaması, özellikle Demirtaş’ın AİHM kararlarına rağmen tahliyesinin engellenmesi, bunun sonuçlarıdır.
* * *
Demirtaş, 20 Kasım 2016 yılından itibaren Edirne Cezaevi’nde. Yani 3 yıldır tutuklu. Normalde “denetimli serbestlik” hakkından yararlanması gerekiyor, fakat buna rağmen serberst bırakılmıyor. Aksine yeni cezalar verilerek tahliye edilmesi her defasında engelleniyor.
Davanın siyasi bir dava olduğu, onun için hukuki hakların, yasaların hiçbir anlam ifade etmediği, bu dava şahsında bir kez daha ve en açık haliyle görülüyor. Öyle ki, Erdoğan “AİHM kararı bizi bağlamaz” diyebiliyor. AİHM’in son tahliye kararına da “onları bırakamayız” diyerek karşı çıkabiliyor; hakimler de gereğini yapıyorlar! Hem de “aynı suçtan iki kez ceza verilemez” hükmünü rahatça çiğneyerek!..
Bu durum Demirtaş ve HDP’li siyasetçilerin tahliyesinin, AİHM kararıyla ya da AKP’nin insafıyla olmayacağını açıkça ortaya koymuştur. Bunun tek yolunun, kendi gücüne dayanmak, mücadeleyi yükseltmek olduğu ortadadır. Ne var ki, bugüne dek bu yönde büyük ve ciddi bir kampanya yürütülmedi.
Bu koşullarda Demirtaş’ın ve HDP’lilerin tahliyesi, AKP-MHP ve ona eklemlenenlerin ittifakının parçalanması anlamına gelecek. 31 Mart seçimlerinden bu yana yaşadığı kan kaybı daha açık görülen AKP’nin, ayakta durabilmek için yeni ittifak ve yeni bir yönelim arayışına girdiğini gösterecek.
Tabi ki, bu tahliyeleri, burjuva klikler kavgasının bir parçası olmaktan çıkarmak mümkün. Bu da başta Kürt halkı olmak üzere halkların mücadelesiyle gerçekleşecek.