Yerel seçimlerin üzerinden 8 ay geçti. Seçimlerde yapılan hilelere ve estirilen teröre rağmen, HDP, toplamda 69 yerde belediyeleri kazandı. Ki bunların önemli bir kısmı yüzde 50’nin üzerinde bir oya sahipti.
Seçimlerin hemen ardından 6 HDP’li belediye başkanı, KHK’lı oldukları gerekçesiyle görevden alındılar. KHK’lı olmak, yani 15 Temmuz sonrası çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten atılmak, bir “suç”muş gibi gösterildi. Dahası, bu kişiler, adaylık için YSK’ya başvurmuş ve onay almışlardı. Böyle bir kumpasla, KHK’lı belediye başkanları görevden alındı ve onlardan çok düşük oy alan AKP’li adaylar atandı.
Ardından Diyarbakır, Van, Hakkari illerinde seçimleri kazanan HDP’li belediye başkanları görevden alınarak, valiler kayyum olarak atandı. Bunu diğer il ve ilçeler izledi. HDP’li belediyelere kayyum, rutin bir haber halini aldı. Buna meclis üyeleri de eklendi. Yazıyı kaleme aldığımız an itibarıyla HDP’nin 69 belediyesinden 24’üne kayyum atandı. KHK’lı oldukları gerekçesiyle görevden alınanlarla birlikte, toplamda 30 belediye, yani neredeyse yarısı gaspedilmiş oldu.
Kayyum saldırısı, HDP ve Kürt halkı üzerinde estirilen terörle birlikte yürütülüyor. Görevden alınan belediye başkanları ve meclis üyelerinin çoğu tutuklandı. Başta Diyarbakır Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı olmak üzere, tutuklananlar farklı illerdeki cezaevlerine sevk ediliyorlar. Hapishanelerde de baskı ve terör devam ediyor. Örneğin Mızraklı, tutuklandıktan sonra ciddi bir ameliyat geçiriyor, hastanede kalması gerekirken ertesi gün hapishaneye götürülüyor.
Bu süre içerisinde yüzlerce HDP’li tutuklandı. Kayyumu protesto etmek isteyen halkın üzerine saldırdılar. Hatta İstanbul il kongresi için bildiri dağıtan HDP’li milletvekilleri polis ablukasına alındı. Kısacası HDP üzerindeki baskı ve şiddet artarak sürüyor.
Geçtiğimiz günlerde HDP milletvekili Abdullah Zeydan tahliye edildi. Demirtaş’la aynı hücreyi paylaşan Zeydan, 3 yıldır tutukluydu. Fakat tahliyesinin hemen ardından yapılan bir itirazla yeniden tutuklandı. Tahliye sonrası yeniden tutuklama, AKP’nin son dönemde geliştirdiği ayrı bir “psikolojik işkence” yöntemi haline gelmiş durumda.
Selahattin Demirtaş 3 yıldır tutuklu. Keza Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel gibi onlarca HDP’li milletvekili ve belediye başkanının tutuklulukları devam ediyor…
Türkiye’de demokrasi, zaten “sandık demokrasisi” ile sınırlıydı. Sandık da, yönetimin gerici-faşist karakterini örtmenin bir şalı olarak kullanılıyordu. Bir süredir o “şal”a da ihtiyaç duyulmuyor! Sandığa atılan oylarda yapılan onca hileyi, sonrasındaki bilgisayar oyunlarını bir kenara bırakalım, bütün bu engeller aşıldıktan sonra bile, çıkan sonuçlar tanınmıyor!
Kayyumlar, göstermelik seçimlerin bile hiçleştiği bir noktadır! Bu rejimin artık “sandık demokrasisi” şeklinde dahi adlandırılamayacağının açık kanıtıdır.
Hal böyleyken, “sandık demokrasisi”nin savunucuları düzen muhaliflerinden (CHP başta olmak üzere) ciddi bir tepki yükselmiyor. Onları kendi belediyelerine kayyum atanıp atanmayacağı ilgilendiriyor sadece. İçişleri Bakanı’ndan bu yönde güvence alınca, cılız itirazlarını da kestiler. Hatta başlangıçta kayyum saldırısına maruz kalan belediye başkanlarına destek veren İmamoğlu da çark etti. Sadece ülke içinde değil, uluslararası toplantılarda bile “kayumlara karşıyız ama, teröre bulaşmışsa…” diye başlayan cümlelerle, AKP’nin yalan ve demagojilerine ortak oluyor.
Başta CHP olmak üzere düzen partilerinden farklı bir tutum beklenemez. Onlar ancak ülke genelinde büyük bir tepki oluştuğunda harekete geçerler. Sadece kayyum meselesinde değil, her olayda böyledir. Onların misyonu, düzenin bekasını sağlamaktır. Halkın öfkesinin taştığı noktada ise, sahipleniyormuş görünerek yeniden düzen içine hapsetmeye çalışırlar. Onun için Suriye’nin işgaline de, kayyumlara da ses çıkarmamasına şaşmamak gerekir.
HDP, son kayyum atamalarına -15 Temmuz sonrasından farklı olarak- protesto gösterileri örgütlemeye çalıştı. Fakat bunlar, saldırının boyutuyla düşünüldüğünde çok cılız kaldı. İlk andaki tepkiler giderek azaldı, adeta durum kabullenildi. Ancak son günlerde HDP içinden muhalif sesler yükselmeye başladı. Belediyelerden birer birer atılmaktansa, toplu istifa etmek; hatta belediyelerle de sınırlı kalmayıp meclisten çekilmek tartışması başladı.
Konunun tartışılması bile, egemenleri telaşlandırdı. Burjuva medya “HDP sine-i millete mi dönüyor” yaygarasıyla uzun süredir ilk kez HDP’den sözetmeye başladı. HDP tabanı başta olmak üzere muhalif kesimlerde bir heyecan dalgası oluştu. Çünkü HDP ilk kez kendisine yapılanları protesto ile yetinmeyip karşı bir hamle geliştirecekti. Bunu yaptığında “erken seçim” kaçınılmaz olacak, AKP-MHP yönetimi zora girecekti.
Fakat HDP bu beklentiyi boşa çıkardı. “Her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz” gibi beylik lafları tekrarladı. Sanki meclis çalışıyormuş ve bir “mücadele alanı”ymış gibi… Büyük bir beklenti oluşturan toplantıdan “erken seçim” çağrısı çıktı sadece… Ona mecbur bırakmadan çağrıyla olacakmış gibi…
HDP düzen içinde kalarak, kayyumlar başta olmak üzere artan saldırıları durduramaz. Kendisi böyleyken, CHP ve diğer muhaliflerden farklı bir tavır da bekleyemez. Saldırının asıl muhatapları olarak harekete geçmedikçe, başkalarından destek beklemek hamhayaldir.
Bu kısır döngüyü kıracak olan, başta Kürt halkı olmak üzere işçi ve emekçilerin mücadelesi olacaktır. Dünyada yükselen halk ayaklanmaları dalgasına Türkiye de eklendiğinde, bu rejimin sonu gelecektir.