Elazığ’da depremzede olmak

Elazığ depreminin üzerinden iki hafta geçti. Ancak depremden etkilenen insanların acısı-dramı bitmedi.

Devlet, deprem enkazındaki arama-kurtarma çalışmalarında şov yapmış, AKP ve Erdoğan için bir “başarı hikayesi” yazmaya çalışmıştı. Oysa ne deprem günü, ne de sonrasında ortada bir başarı yoktu. Depremden sağ olarak kurtulan insanlar, kurtulduklarına bile sevinemediler. Çünkü acılar büyük, ihtiyaçlar çok, insanlık “sahipsiz”di. Ailesinden birini, sevdiğini kaybedenlerin yaşadığı acı zaten çok büyük. Bunun üzerine bir de deprem sonrasında hayatta kalma mücadelesi eklendi.

Aslında bunun böyle olacağı önceden belliydi. AKP yandaşı Acun, Tv8’de bir bağış kampanyası düzenlediği sırada, canlı yayına bağlanan İçişleri Bakanı’na “toplanan bu bağışların hiç değilse bir kısmı deprem bölgesine gitsin” diye ricacı olurken bu gerçeği biliyordu. Haklı da çıktı. AFAD’ın açıkladığı yardım tutarı, sadece Tv8’de toplanan yardım tutarından daha düşük. Tv8, 73 milyon lira toplandığını açıkladı; iki gün sonra AFAD deprem için toplam 71.9 milyon lira toplandığını bildirdi. Tek yardım toplayan kurum Tv8 bile olsa, yani Kızılay’ın-AFAD’ın hesaplarına tek bir kuruş gönderilmemiş bile olsa, iki gün içinde 1 milyon lira yokolmuş demektir.

Depremde yıkılan bina sayısı sınırlı: Sadece 76. Ancak hasarlı bina sayısı oldukça fazla. Bakanlığın yaptığı açıklamalara göre, deprem bölgesindeki binaların yüzde 25’i hafif ve orta hasarlı. Ayrıca 3 bin 200 bina ağır hasar nedeniyle hemen yıkılacak. Çarpıcı olan şu: Elazığ’da sadece birkaç yıl önce inşa edilen TOKİ konutları ağır hasarlı! Ucuz olduğu için en alt gelir grubuna hitap eden, devlet eliyle yapıldığı için de insanların güven duyarak satın aldıkları TOKİ konutları, daha taksitleri bitmeden yıkımla karşı karşıya.

Depremler devam ediyor ve insanlar hasarlı binalara giremiyor. Bu durumda, öncelikle barınma sorunu, kitlelerin en acil ihtiyacı durumunda. Ancak 15 gündür, kış ayazında, yazlık çadırlarda, yere serilmiş ince köpüklerin üzerinde, adi battaniyelere sarılarak ısınmaya çalışıyorlar. Bazı çadırlarda katalitik gaz sobaları var; ancak güvenlik nedeniyle gece yakılmıyor bu sobalar. Sıcak çay ise penguen medyasının hayal gücü kadar. Su az, tuvalet yetersiz ve sağlıksız, banyo olanağı yok…

Ve bu çadırlar, yağan yağmurlarla sular altında kalıyor. Çadır dışında varillerin içinde ateş yakmak için kullanılan odunlar bile ıslanıyor.

Çadırda yaşamın bir başka zorluğu da, gıdaya erişim. Çadır alanları ve pişmiş gıda dağıtımı, dağınık, kontrolsüz ve denetimsiz. Kazanlar kaynıyor, ama yemek dağıtımı yetersiz. Soğuk havada, uzun kuyruklarda yemek sırası bekliyor insanlar. Ailenin büyükleri, küçük çocuklar ve yaşlılar için ikinci defa giriyor sıraya. Aile için toplu yemek almak yasak. Ayrıca kimlerin sıraya girdiği, yemekten kimlerin faydalandığı-faydalanamadığı da belli değil. Basit bir organizasyonla çözülebilecek sorunlar, büyük çileye dönüşüyor.

Her türden deprem yardımı için bir dağıtım sorunu var aslında. Çadırları kimlerin aldığı, alınan çadırlarda kimlerin kaldığı, gıda paketlerinin nereye gittiği, giysilerin neye göre dağıtıldığı belirsiz. Hiç çadır ve gıda gönderilmeyen köyler olduğu, merkezdeki çadırlarda Suriyelilerin kaldığı, depremde zarar görmeyenlerin de bedava diye gıda ve giyim yardımlarından faydalandığı söyleniyor. Çok zor durumdaki insanlar, kendilerinin ulaşamadığı yardımların nereye gittiğini sorguluyor; bu dar alanda gözler önünde yolsuzluk yaşandığını anlatıyorlar.

Evleri hasar görenler çok çaresiz. İçlerinde tek başına yaşayan yaşlılar var mesela; ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyorlar. Tüm birikimini TOKİ konutlarına yatıran, ekonomik krizden dolayı işsiz kalanlar var; hasarlı evin taksitleriyle ortada kalmışlar.

Ellerinde hiç bir şey olmadan, üstlerindeki kıyafetle kalakalmışlar. Hasarlı evlerden eşya çıkarmaya çalışmak mümkün değil. Eşya taşımaya çalışırken bina çökebilir. Yoksulluk burada da bütün acısıyla vuruyor yüzlere. Bazı kişiler, 50-60 lira yevmiye karşılığında hasarlı binalara girip eşya taşımayı kabul ediyor. Parasızlık, can korkusundan daha etkili…

Taşınmak da başka bir problem. Ev kiraları patlamış durumda. Fırsatçılar, deprem öncesinden üç kat fazla kira talep ediyorlar. Ve burada da müdahale eden, “bu kadar yüksek kira isteyemezsiniz” diyen yok!

 

Saraylara savaş, kulübelere barış

Depremzedeler çok ağır koşullarda hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Gelecek belirsizliği içinde büyük bir çaresizlik yaşıyorlar.

Bu arada Erdoğan bağırıyor: “Deprem vergilerinin nereye gittiğini sormak ahlaksızlıktır!”

Tecavüzcü Ensar’a 8 milyon dolarlık rüşvetin paravanlığını yapan Kızılay Başkanı sırıtıyor: “Vergi kaçırmak başka şey, vergiden kaçınmak başka!”

“Yetkililer” binbir açıklama yapıyor, penguen medyası pembe tablolar çiziyor. Ama Elazığ’daki insanların gerçeği değişmiyor. Çünkü bu gerçeği değiştirmenin tek yolu, halkın yoksulluğu ve acılarıyla alay edercesine açıklamalar yapan, halkın yoksulluğunun üzerine basarak lüks içinde yaşayan tüm kesimleri alaşağı etmektir. Saraylara savaş açmadan, kulübelere barış gelmeyecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …