Geleceğimizin köprüsü tarihimiz

tarihimizson

2-7 Mart 1919- III. Enternasyonal kuruldu

Lenin’in önderlik ettiği III. Enternasyonal, Moskova’da beş gün süren kongrenin ardından resmen kuruldu. Kuruluşunun ardından yayınlanan “manifesto”da, “nasıl ki I. Enternasyonal gelecekteki gelişmeyi öngörmüş ve onun yolunu göstermişse, nasıl II. Enternasyonal milyonlarca proleteri toplayıp örgütlemişse, III. Enternasyonal de açık kitle eyleminin, devrimi gerçekleştirmenin Enternasyonal’i, eylemin Enternasyonal’i olacaktır” deniyordu.

 

5 Mart 1953- Stalin öldü

Lenin’den sonra SB’nin lideri, sosyalizmin inşasının önderi ve büyük anti-faşist savaşın komutanı Stalin öldü.

 

9-12 Mart 1992- Boğaziçi İşgali

Zonguldak-Kozlu’daki maden ocaklarında yaşanan grizu patlaması sonucu 463 maden işçisinin gözgöre göre katledilmesi üzerine, Genç Komünarlar Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nü işgal etti. Üç gün boyunca süren Boğaziçi İşgali, bina duvarlarını delerek içeri giren faşist devlet güçleriyle yaşanan 7 saatlik barikat savaşının ardından sona erdi. 12 Eylül sonrası ilk politik işgal özelliği taşıyan Boğaziçi İşgali, diri diri gömülen maden işçilerinin haykıran sesi-soluğu oldu.

 

9 Mart 1952- Kollantay öldü

Sovyetler Birliği’nde kadın sorununda önemli çalışmalar yapmış olan kadın komünist Kollantay, Sevgi Bağları, Marksizm ve Cinsel Devrim gibi kitaplarıyla, yeni toplumun yeni kadınını anlatıyordu.

 

10 Mart 1919- Spartakist hareketin önderlerinden Leo Joqiches katledildi.

 

11 Mart 2014- Berkin Elvan şehit düştü

Haziran direnişi sırasında kafasına sıkılan gaz fişeği ile ağır yaralandı ve aylarca yaşam savaşı verdi. 15 yaşındaki bu fidan, Haziran direnişinin en genç şehidi oldu.

 

14 Mart 1883- Karl Marx öldü

Bilimsel sosyalizmin kurucusu, proletaryanın öğretmeni Marx öldü.

 

14 Mart 1930- Ekim Devrimi’nin şairi, partili sanatçı Mayakovski öldü.

 

16 Mart 1919- Sverdlov öldü

Yakov Mihayloviç Sverdlov, çok iyi bir örgütçü, gerçek bir doğal kitle önderiydi. Lenin onu “insan sarrafı” diye tanımlıyordu. Ekim Devrimi gerçekleşene kadar ülke dışına hiç çıkmamış olan bolşevik önderlerden biriydi. Yaklaşık 15 yıl süren mücadele yaşamının yarısından fazlasını sürgünde ve cezaevinde geçirdi. Ve pekçok defa firar etti. Lenin onun için “ölen birisinin yerine bir kişiyi koyabilirsiniz, ama Sverdlov’un boşluğunu doldurmak için en az on kişi görevlendirmek gerekir” demişti.

 

16 Mart 1978- İ.Ü. Beyazıt Katliamı

Polis destekli MHP’li sivil faşistler tarafından, üniversiteden çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba sonucu 7 devrimci öldü, onlarcası ağır yaralandı. Faşistlerin toplu katliamlara yönelişinin örneklerinden olan Beyazıt Katliamı’nın işçi sınıfı ve devrimci kamuoyunda yolaçtığı öfke nedeniyle DİSK, 20 Mart’ta “faşizme ihtar eylemi” kararı almak zorunda kaldı. Bu eylem, sınıfın düzenlediği politik gösterilerden biri oldu.

 

16 Mart 1988- Halepçe Katliamı

ABD’nin desteğini alan Saddam, 1980 yılında İran’a savaş açtı. Savaşın hedefi, ABD yanlısı Şah rejimine karşı gerçekleşen İran Devrimi’nin ardından kurulan Humeyni rejimiydi. ABD’den aldığı silahlarla savaşan Saddam, savaşın 8. yılında 16 Mart 1988’de İran sınırında bulunan Halepçe kentine de kimyasallar ve gaz bombaları attı. Bu saldırıda, büyük çoğunluğu Kürt olan 5 bin kişi öldü, 10 binden fazla kişi yaralandı. Atılan kimyasalların etkisiyle su ve yiyecekler kullanılamaz hale geldi.

Saddam bu saldırıyla, bir yandan İran’la savaşırken bir yandan da Kürtlere gözdağı vermek istemişti. ABD ise bu katliamda silahlarını deneme fırsatı bulmuştu. Napalm bombaları atılmıştı Halepçe üzerine. Katliamı yaşayan Nesrin Muhammed, o anı şöyle anlatıyordu. “Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu.” Pencereden dışarıya baktığında hayvanların sessizce öldüğünü gördü. Dışarıya çıkmaya korkuyorlardı. “Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Sonra yaşlılar kusmaya başladı.” Havada kimyasal bir şeyler olduğunu anladılar ve kaçmaya karar verdiler. Onlar hayatlarını kurtarmışlardı. Ancak 5 bin kişi, elma kokan kimyasal gazlarla öldüler.

Katliamın acısı hala devam ediyor. Saddam, o gün kendisini destekleyen ABD emperyalistleri tarafından işgal edilen ülkesinde asıldı. ABD, yargılama sırasında Halepçe’yi hiç gündeme getirmedi; çünkü bu katliamı planlayan ve silah sağlayan kendisiydi.

Kürt halkı, bu katliamın sorumluluğunun sadece Saddam’da değil ABD’de olduğunu bilerek hareket etmelidir. Saddam’ın Halepçe’den dolayı yargılanmaması bile bu gerçeği ortaya koymuştur. Katliamı yapanları ve yaptıranları yargılayacak tek güç, halkın gücüdür. Irak’taki gelişmeler bu gerçeği bir kez daha teyit etmiştir.

 

18 Mart 1871- Paris Komünü

Zincirlerinden kaybedecek başka bir şeyi olmayan proletarya, ücretli kölelik düzenine en büyük darbeyi, ilk kez 1871 yılında Paris Komünü’yle vurdu. Tarihteki ilk proleter devlet olan Paris Komünü, ancak 72 gün yaşayabildi.

Kapitalizmin hızla geliştiği 1800’lü yıllar, proletaryanın da sayısız ayaklanmasına sahne oldu. Bir tarafta zenginliğin, öte tarafta derin bir yoksulluk ve sefaletin görülmemiş derecede büyüdüğü yıllardı bu dönem.

Fransız proletaryası da ücretlerin arttırılması, iş koşullarının düzeltilmesi talepleriyle sayısız grev ve gösteriyle vahşi kapitalizme olan tepkisini ortaya koyuyordu. Burjuvazinin yaşadığı krizler, proletaryanın mücadelesini büyüten bir faktördü aynı zamanda.

Bu koşullarda dikkatleri iç çelişkilerden uzaklaştıracak, varolan toplumsal hoşnutsuzlukları geri plana itecek arayışlara yönelen III. Napolyon, çareyi 19 Temmuz 1870’de Prusya’ya savaş ilan etmekte buldu. Savaş koşullarında proleter mücadelenin önünü alacağını hesaplıyordu. Fakat 2 Eylül’de Fransa ordusu bozguna uğradı ve Prusya askerleri, başkent Paris’in eteklerine kadar ulaştı.

Henüz partisine kavuşamamış olan Fransız proletaryası, Prusya ordusunun Paris’e kadar dayanması karşısında, 4 Eylül 1870’de Paris’te ayaklandı. Ayaklanma burjuva devrimine yol açtı ve “Ulusal Savunma Hükümeti” kuruldu. Fakat bu burjuva hükümet, 28 Ocak 1871’de Prusya ile anlaştı. Asıl kaygısı, “Ulusal Muhafızlar”ı oluşturan Paris’in silahlı işçilerinden kurtulmaktı. Ve 18 Mart 1871’de Paris’e saldırdılar.

“18 Mart sabahı Paris şu gökgörültüsü ile uyandı: Vive La Comune! (Yaşasın Komün)”(Marx)

Burjuva hükümete karşı ayaklanan “Ulusal Muhafızlar”, 26 Mart’ta iktidarı ele geçirdi ve ardından düzenlediği seçimlerle tüm yetkileri Komün’e devretti.

Paris Komünü, gerçek partisinden yoksun ilk proleter devlet olmanın zayıflıklarını da taşıyordu. Hem yasama hem de yürütme görevini birarada yürüten Komün’de hakim olan Blankiciler ve Proudhoncuların ekonomik ve siyasi alandaki yanlış uygulamaları, Komünü yenilgiye götüren yolun önünü açtı.

Komünü yenilgiye götüren en önemli yanılgılardan biri, 18 Mart’ta Versay’a kaçan hükümetin üzerine yürüyüp onu safdışı bırakmamak oldu. Ekonomik alandaki en önemli yanılgısı ise, Fransız bankasına el koymaması, yani “mülksüzleştirenleri mülksüzleştirememesi”ydi.

Merkeziyetçilik ve otorite eksikliği yaşayan Komün, Paris’teki karşı-devrimcilere karşı alınması gereken sert tedbirleri alamadığı gibi, Paris’in dışındaki diğer kentlerin ve kırın da desteğini alamamıştı.

Bu arada Versay’a kaçan burjuva hükümet, Prusya gericiliğiyle işbirliği yaparak Mayıs 1871’de Paris’in üzerine yürüdü. Paris proletaryası, kurduğu barikatların başında canını dişine takarak Komünü sonuna dek savundu. Günlerce, kurşunları bitene kadar savaştılar. Barikatlar kurdular. Sekiz gün süren büyük bir çarpışmanın ardından Komün’ün yiğit evlatları katledildi. Dizginlerinden boşanırcasına estirilen karşı-devrimci terör sonucu 25 bin Komüncü kurşuna dizildi. Öyle ki, Komüncülerin kanının karıştığı Sen nehri kırmızı aktı bir müddet. Paris’in her köşe başında oluşan ceset yığınları, üzerine petrol dökülerek imha ediliyordu.

Tutsak alınan Komüncüler, yargılandıkları mahkemelerde Komün’ü savunmaktan bir an bile geri durmadılar. Louis Michael adındaki kadın komünar yargılandığı mahkeme heyetine, “Beni sağ bırakırsanız, intikam diye bağırmaktan geri kalmayacağım” diye haykırıyordu.

Dünya proletaryasının geçmişten geleceğe uzanan mücadelesinde bir köprü olan Paris Komünü’nü sadece işçi sınıfı, sonuna kadar direnerek savundu. Çünkü Komün, işçi sınıfının geleceğiydi. Gelecekse işçi sınıfınındı.

 

20-21 Mart 1937- Dersim direnişi başladı

Bir yılı aşkın süren saldırılarda binlerce kişi katledildi. Seyit Rıza ve çocukları asıldı.

 

21 Mart 1982- PKK’nin önder kadrolarından Mazlum Doğan, Diyarbakır cezaevindeki baskıları protesto etmek için hücresinde kendini yaktı.

 

26 Ocak 1995- MLKP savaşçısı Hasan Ocak, Gazi direnişinin arkasından gözaltında ‘kaybedildi’.

 

28 Mart 1986- PKK’nin ‘84 atılımını yaratan Eruh ve Şemdinli baskınlarının komutanı Mahsun Korkmaz (Agit) şehit düştü.

 

28 Mart 1940- Alman faşizminin en vahşi işkenceleri gerçekleştirdiği ve gaz odalarında öldürdüğü Auschwitz toplama kampı kuruldu.

 

30 Mart 1972- Kızıldere Direnişi

Denizlerin idamını önlemek amacıyla üç İngiliz teknisyeni kaçıran THKP/C ve THKO’nun önder kadroları, kuşatıldıkları Kızıldere’de, “dönmeye değil, ölmeye geldik” şiarıyla yiğitçe çarpışarak şehit düştüler. Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ahmet Atasoy, Sabahattin Kurt, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Sinan Kazım Özüdoğru, Nihat Yılmaz, Ömer Ayna, Saffet Alp,  Kızıldere’de bir direniş destanı yazdılar.

 

31 Mart 1965- ABD’nin Vietnam İşgali

I.Emperyalist savaş sonrasında Sovyetler Birliği’ni doğusundan sarmak ve bölgedeki devrimci hareketleri yoketmek için Vietnam ABD tarafında işgal edildi. Direnişinin büyümesi ve ABD ordusuna kayıplar verdirmeye başlaması üzerine, tüm dünyada büyük anti-emperyalist eylemlerin başladı ve ’68 hareketini tetikleyen bir rol oynadı. ABD, Vietnam’da büyük bir yenilgi aldı. ABD askerleri “Vietnam sendromu” olarak adlandırılan psikolojik hastalıklara kapıldılar.

 

 

Mart ayında şehit düşen İhtilalci Komünistler

 

24 Mart 1983- Mehmet Ali Doğan, Aslan Tel

“Nerede boşluk varsa, oraya koşmakta hiç tereddüt etmeyenlerden”di Mehmet Ali. “Kaçmalarla, göçmelerle tozarken Avrupa yolları, Adana il komitesine koşar adımlarla gitti. Sefaköy Direnişi’nde, Aslan Tel yoldaşı ile birlikte İsmail’in önüne geçip bedenini siper eden, bir eylem hazırlığı için İstanbul’a çağrılan Mehmet Ali’den başkası değildi. İsmail Cüneyt, ateş açarak çemberi yarıp çıkarken, iki yoldaş bu granitten kaleyi zaptederek şehit düştüler.

İsmail’in komutasındaki Sefaköy direnişi, üç işkencecinin de ölmesiyle sonuçlanmıştı. Hem de faşist generallerin meydanlarda “ezdik-biçtik” diye nutuk attıkları bir dönemde, 1983 yılının Mart ayında… Baharda toprağa düşen tohum oldular… Bir yıl kadar sonra, bir tesadüf sonucu bulduklarında, aynı gece “gözaltında kaybettiler” İsmail Cüneyt’i. Kurşuna dizdiler hunharca…

İsmail Cüneyt, Mehmet Ali Doğan ve Aslan Tel’den oluşan ihtilalci komünist müfreze, Sefaköy’deki evi, granitten bir kaleye dönüştürdüler. Tıpkı 12 Eylül’ün ilk günlerinde Osman Yaşar Yoldaşcan’ın çatışarak girdiği Bağcılar’daki inşaatı çevirdiği gibi… 12 Eylül’ün yukarıdan aşağıya hakimiyetini tamamen kurduğu, devrimin yenilgisinin kesinleştiği ve yaprağın dahi kımıldamadığı o günlerde, bir avuç kır çiçeği, “dövüşenler de var bu havalarda” dedi bir kez daha ve Sefaköy’le sarstı ülkeyi.

Sefaköy, faşist cuntaya karşı direnişin bitmediğini, ihtilalci komünistlerin mücadeleyi kesintisiz sürdürdüklerini gösterdi. Şairin dediği gibi  “Eğer çivi yapılmış olsaydı bu adamlardan / Daha sağlamı bulunmazdı onlardan.”  Her biri birer çivi gibiydiler. Yoldaşcan’ın 12 Eylül geldiğinde söylediği gibi “çivi çiviyi söker”di. Öyle de oldu.

 

4 Mart 1992 – Eralp Yazar

İzmir’de kuruluş yıldönümü için düzenlenen bir korsan eylemde çatışarak şehit düştü. İhtilalci komünist hareketin 90’lı yıllardaki atılımında öne çıkan kadrolardan biriydi ve kısa zamanda gelişerek İsmail Cüneyt müfrezesinde yer almıştı.

 

13 Mart 1995 – Zeynep Poyraz

30 Mart 1995 – Hakan Çabuk

Gazi’de patlak veren büyük anti-faşist direnişte Zeynep Poyraz, direnişin ikinci günü polisin açtığı ateş sonucunda şehit düştü. Hakan Çabuk ise, kendi bölgesi olan Ümraniye-1 Mayıs mahallesinde Gazi için yapılan eylemde polis kurşunlarıyla katledildi.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …