AKP’nin maske ile imtihanı

Koronavirüs salgını başladığından itibaren AKP hükümetinin yönetme başarısızlığı her alanda kendisini ortaya koydu. Üstelik bu başarısızlıklar kitlelerin gözünde de teşhir oldu. Ancak maske konusunda yaşananlar, bu başarısızlığın zirve noktasıydı. Başka düzen partilerini eleştirirken “onlara üç koyun versen güdemezler” diyen AKP yönetimi, “üç maskeyi dağıtamaz” hale geldi.

Salgının Türkiye’ye ulaştığının duyurulduğu Mart ayı ortalarında, maske takmak zorunlu değildi. Sadece çok tedirgin olanlar toplu taşımada maske kullanıyorlardı. Salgın ilerledikçe, maskenin en etkili korunma yöntemlerinden biri olduğu ortaya çıktı. Ve “maske sorunsalı” böylece gündemin orta yerine yerleşti.

Mart ayı sonunda artık maske adeta “altın değerine” ulaşmıştı. Eczaneler, kendilerine fahiş fiyatla maske satmaya çalışan merdivenaltı üreticileri reddettiklerini söylüyorlardı. Ama bu arada fahiş fiyatlarla maskeler piyasaya dolmaya başladı. Öyle ki, “nano teknoloji” ile üretildiği söylenen, ancak koruyucu özelliği bulunmadığı sonradan anlaşılan maskeler tanesi 10 liradan satıldı; sokaklar bu maskeleri takanlarla doldu. Kapitalizmin üretim anarşisi ilkesi tüm çarpıklığı ile işliyordu.

Bu tabloya dönük eleştiriler hızla yükseldi. Salgının yayılma hızı görüldüğü halde maske üretimine ve satışına müdahale etmeyen hükümet, bu durumun asıl sorumlusuydu. Hükümet sürekli olarak “salgına karşı her tür önlemi aldık” diye açıklama yapıyordu; ancak alınması gereken ilk önlem, maske ve sağlık ekipmanı stoklamaktı. Ve bu yapılmamış, halkın ve sağlık çalışanlarının güvenliği piyasa kurallarına teslim edilmişti. Öyle ki, sağlık çalışanları bile salgın sürecine, ellerinde yeterli maske ve sağlık ekipmanı olmadan yakalandılar. Hükümete yönelik eleştiriler her geçen gün arttı.

Yaklaşık 1 aylık kargaşanın ardından, Erdoğan 4 Nisan günü yaptığı açıklamada, kamusal alanlarda maske zorunluluğu getirildiğini ilan etti. Hemen arkasından Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, maskelerin “halkın ulaşabileceği yerlerde satışa sunulacağını” duyurdu. Bugüne kadar “devlet pijama mı satacak” diye Sümerbank’ı, “devlet süt mü üretsin” diye SEK’i özelleştiren, hemen bütün özelleştirmeleri için bu türden bahaneler getiren AKP hükümeti, “devlet maske satacak” diye açıklama yapmıştı. Kamu sağlığını korumak için gereken tüm önlemleri almakla sorumlu olan devlet, üstelik de salgın gibi olağanüstü bir dönende, halka maske satacaktı!

Tepkiler birdenbire öylesine yükseldi ki, bu açıklamayı unutturmak için ne yapacaklarını şaşırdılar. Üstelik bu arada bazı CHP’li belediyeler, toplu taşıma araçlarında bedava maske dağıtmaya başlamıştı.

Hemen 5 Nisan günü Erdoğan’ın “kesinlikle parayla maske satışı yasaktır. Marketlerde verilecek maskeler de ücretsizdir” açıklaması geldi. Bu arada “maske satılacak” açıklaması nedeniyle ellerindeki nakiti maskeye yatıran eczaneler de ortada kaldı.

 

Maskeyi bir türlü dağıtamamak

Maskenin ücretsiz olarak nasıl gönderileceği konusu yepyeni bir sorunlar yumağı oluşturdu. En başta kaç maskenin ücretsiz verileceği konusunu netleştirmek kolay olmadı. Önce kişi başına bir hafta için 5 maske kararı açıklandı. Sonrasında 10 gün için 5 maskeye düştü rakam. Sağlık Bakanı’na canlı yayın açıklaması sırasında sordular; “birkaç saatte bir değiştirilmesi gereken maske, 10 gün nasıl yetecek?” Bakan bütün pervasızlığı ile cevap verdi: “Dışarı çıkmasınlar!”

Sorun şu ki, her gün milyonlarca insan işe gitmek zorunda. Sadece İstanbul’da işe giden insan sayısı yaklaşık 6 milyon. İşe giden bu insanlar, evden çıktıktan geri dönünceye kadar geçen yaklaşık 12-14 saatlik süre içinde en az iki maske kullanmak zorundalar. Devletin tavsiyesi ise bir maskenin 2 gün kullanılması yönündeydi.

İkinci ve asıl devasa sorun, maskelerin nasıl dağıtılacağı oldu. Önce ePTT’den başvuru yapılması söylendi; ancak ilk birkaç saat içinde başvuru çokluğu nedeniyle ePTT kilitlendi. Ardından edevlet’ten başvuru yapılması söylendi. Onun da ömrü fazla olmadı. Kamusal alanlarda maske takmak zorunlu kılınmıştı; insanların maskeye ihtiyacı vardı; ancak maske bulabilecekleri hiçbir alan kalmamıştı. Dahası internet kullanmasını bilmeyen, interneti olmayan kesimler için bir çözüm de yoktu. Üstelik, 20-65 yaş arasındakilere zaten  maske verilecekse, neden başvuru yapmak, interneti meşgul etmek, siteye yük bindirerek kilitlenmesine neden olmak gerekiyordu; bu sorunun da cevabı yoktu.

Başvuru yapmak büyük bir soruna dönüşmüşken, dağıtım konusu bir başka devasa sorun odağına dönüştü. PTT’nin dağıtım elemanı sayısı yaklaşık 13-14 bin kişi. Ve zaten üzerlerinde önemli bir işyükü bulunuyor. Buna ek olarak bir de milyonlarca eve maske taşımaya başlamaları imkansız. Dahası, maske dağıtmak adına bir günde yüzlerce eve gitmeleri, evden eve virüs tehlikesi taşımaları anlamına da geliyor. Yani burası da bir çıkmaz sokak.

Sonuçta PTT üzerinden maske dağıtma kararı, daha ilk gününde çöktü.

Bu arada Sağlık Bakanlığı yeni bir çözüm daha bulmuştu; isteyen kendi maskesini kendisi yapabilir, eşarplar maske olarak kullanılabilir dendi. Ama bu defa da, marketler eşarptan yapılmış maske takanların içeri girmesine izin vermiyordu.

8 Nisan günü, bir kere daha karar değiştirildi ve maskelerin eczaneler üzerinden dağıtılacağı açıklandı. Buna göre önce internet üzerinden başvuru yapılacak, başvurunun kabul edildiğini belirten SMS mesajı gelecek. Bu mesaj ile eczaneye gidenlere 5 adet maske verilecekti; açıklama buydu. Tabi ki bu da işlemedi.

Bir kere günler geçiyor, telefonlara SMS’ler gelmiyordu. Ama bu arada insanlar işe gitmeye, toplu taşıma araçlarına binmeye, marketlere gitmeye devam ediyorlardı; maske sorununu en üst düzeyde yaşayarak.

Sorun artık eczacıların üzerine çöken bir kabusa dönüşmüştü. Eczanelere yeterince maske verilmemişti; verilen maske kısa sürede bittiği için sonradan gelenler maske bulamamanın kızgınlığıyla, eczacılarla kavga ediyorlardı. SMS’ler hala yaygın biçimde ulaşmıyor, insanlar telefonlarına SMS beklemeye devam ediyorlardı. Eczanelere gelen maskeler ise apayrı bir sorundu. Maskeler standartlara uygun değildi; teli bulunmayan, olması gerekenden daha kalın ya da daha ince olan, lastikleri çabuk kopan, yüze tam oturmayan maskelerdi bunlar. Gönderilen paketler de hijyen kurallarına uygun değildi; üzerinde markası ve içeriği yazmayan paketlerle ya da çöp poşetine benzer poşetlerle gönderiliyordu. Nerede-nasıl üretildiği belli olmayan, hijyen koşullarına uymayan maskeler… 5’li ya da tekli paketler halinde hijyenik biçimde paketlenmiş olması gerekirken eczacılar poşetten tek tek çıkartıyor, insanların eline öylesine veriyordu bu maskeleri. Alan da cebine koyuyor, üzerinde gezdirerek daha takmadan maskenin kirlenmesine neden oluyordu. Daha insaflı olanlar, kendileri poşetleyip veriyordu. Buna bir de eczacıların işyükünün artmış olmasını, reçete için gelen hastaların maske sırası yüzünden eczaneye giremeden geri dönmek zorunda kalmasını eklemek gerekiyor.

Bu arada Erdoğan’ın 18 Nisan günü 65 yaş üstü için maske ve kolonya sözü verdiğini ve halen bu maske ve kolonyanın dağıtımının tamamlanmadığını da geçerken belirtelim.

 

Maskeyi kim üretiyor, kim kazanıyor

Bütün bu sorunları bir kenara bırakalım. Basit bir hesaplama, AKP hükümetinin nasıl bir başarısızlık içinde olduğunu göstermeye yetiyor. Maske takma zorunluluğu 4 Nisan günü ilan edildi. 5 Nisan günü devletin ücretsiz maske dağıtacağı söylendi. 12 Nisan günü (yani 1 hafta sonra) gazetelerde çıkan habere göre İstanbul için 3 milyon maske eczanelere gönderilmişti. İstanbul’un nüfusu 16 milyon; 20 yaş altı ve 65 yaş üstü nüfus yaklaşık 2 milyon 200 bin kişi olduğu için, maskeye ihtiyaç duyan nüfus yaklaşık 14 milyon. Kişi başına 5 maskeden, ilk on gün için ihtiyaç duyulan maske sayısı 70 milyon eder. Ve hükümet, ücretsiz maske dağıtacağını duyurduktan bir hafta sonra, İstanbul’a 3 milyon maske ulaşmış olmasını bir “başarı hikayesi” olarak göstermeye çalışıyor.

AKP’nin kitlelere maske ulaştırma konusundaki tökezlemeleri anlatmakla bitmez. Ama sorunun bir boyutu daha var. Bu maskeler nerede, kimler tarafından üretiliyor? Maske üretme görevi, hangi yandaşa, hangi kriterler üzerinden veriliyor? Bu maskelerin ihalesi nasıl, hangi şartlarla yapılıyor? Maskelerin hijyeni nasıl kontrol ediliyor? Hayati önemdeki bu soruların cevapları yok.

Askeri dikimevlerinde haftada 3 milyon adet maske üretildiğine ilişkin haberler basında yer aldı. Geri kalan maskelerin özel sektörde, devletle anlaşmalı olarak olarak üretildiği biliniyor. Ancak bunların ihale şartnamesi, maskelerin kaça malolduğu, devletin bunları kaça satın aldığı gibi bilgilere ulaşmak mümkün değil.

Üstelik bu arada 88 ülkenin Türkiye’den yardım istediği, bunlardan 30 ülkeye maske, tulum vb. sağlık malzemeleri yardımı yapıldığı ile övünüyor AKP hükümeti.

* * *

Ücretsiz, eşit, erişilebilir sağlık, tüm insanlar için bir haktır. Maske de bu sağlık hakkının bir parçası olarak devlet tarafından karşılanmalıdır. Ancak güvenli, korunaklı ve yeterli biçimde…

Bunlara da bakabilirsiniz

“MÜHENDİSSEN, Mühendislerin Sendikası Girişimi” ilk toplantısını gerçekleştirdi

Ağır sömürü koşulları altında çalışmaya zorlanan mühendisler, sınıf mücadelesi içinde kendi örgütleriyle yer almak için …

Adana İHD’de Makbule Berktaş anısına toplantı yapıldı

İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Adana İHD’de Makbule Ana (Berktaş) anısına bir toplantı yapıldı. 13 Aralık’ta …

Suriye cezaevleri, Türkiye cezaevleri

Yandaş basında Suriye haberlerinin önemli bir kısmını Suriye cezaevleri oluşturuyor. Büyük bir “dehşet ve panik” …