1 Mayıs anmalarında ortaya çıkan tablo ve DİSK’in uzlaşmacı çizgisi

Her yıl geleneksel olarak yapılan 1 Mayıs anmaları için 30 Nisan günü belirlenmişti. Anma için belirlenen ilk nokta olan Kazancı Yokuşu’nun başına geldiğimizde, polis barikatları ile çevrilmiş olduğunu gördük. Polis, yaklaşık 10 kişinin sığabileceği küçük bir alanı basın açıklaması için bariyerlerle çevirmişti.

Anma saatinden hemen önce tanık olduğumuz bu görüntü, gelen herkeste bir hoşnutsuzluk oluşturdu. Ardından, barikatın dışında kortej oluşturduk. Bir haftadır yaptığımız bütün 1 Mayıs eylemlerinde olduğu gibi, mesafeye dikkat ederek, maskelerimizi takarak ve sağlık güvenliğimizi alarak…

Sendikacıların önde yer aldığı bu kortejin oluşturulması, herkeste “polisin dayatması kabul edilmeyecek, sendikacılar barikatın içine girmeyecek” izlenimi oluşturdu. Olması gereken de buydu. Bir avuç sendikacının barikatın içinde anma yaptığı, devrimci-demokrat kurumların barikatın dışında figüran gibi tutulduğu, devletin yasakçı tutumuyla uzlaşan bir yaklaşım olamazdı zaten. Üstelik 1 Mayıs Platformu’nun yaptığı toplantılarda, Taksim’de Türk-iş’vari bir 1 Mayıs kutlamasının asla kabul edilmemesi gerektiği de konuşulmuş-kararlaştırılmıştı. Şimdi, 1 Mayıs’ın provası niteliğindeki anma sırasında, devletin çizdiği sınırlara uyulmaması, devletin oluşturduğu barikatın içine girilmemesi en doğru tavır olacaktı.

Ama öyle olmadı.

Bir anlık bir karambolün yaratılmasıyla, öndeki sendikacıların barikatın içine girdiğini gördük. Kortejin geri kalanı da barikata yöneldi. Ama polis hemen arayı kapatarak, en önde bulunanları iteklemeye başladı. Bir taraftan da “sosyal mesafeyi koruyun” diye bağırıyorlardı. Bu arada sendikacılar, yaşanan arbedeyi seyretmekle yetindiler. Uzaktan baktılar ve hiç bir şey yapmadılar. Ve hiçbir şey olmamış gibi anmayı başlattılar.

Daha anmanın başladığı anda, 1 Mayıs Platformu’nun mesaj grubuna, bu durumun yanlışlığını ifade eden bir not yazdık. Eğer devrimci-demokrat kurumlar içeri giremeyecekse, sendikacıların da dışarı çıkması gerektiğini belirttik. Anma bittikten sonra da, bazı sendikacılara bu tutumun nedenini sorduk. “Benim haberim yoktu, ben de bilmiyorum” diyenler oldu. Ne o anda, ne de sonrasında, yazılı ya da sözlü, bu konuyla ilgili tek bir açıklama yapılmadı.

Dört konfederasyon (DİSK, KESK, TTB ve TMMOB) öncelikle 30 Mart anmasındaki, devletin yasakçı tutumuyla uzlaşan, sendika bürokrasisini ayrıştırarak devrimci-demokrat kurumları dışlayan tutumlarının açıklamasını yapmalı, özeleştirilerini vermelidirler.

 

Türk-iş’vari bürokratik 1 Mayıs

Ardından gelen haber ise durumun görünenden çok daha vahim olduğunu ortaya koydu. DİSK, 1 Mayıs günü Taksim’de “üye sendikalarımızın başkan ve yöneticileri ile birlikte” Taksim anıtına çelenk bırakacağını duyurdu. Tıpkı Türk-iş’in her yıl yaptığı gibi! Üyesi olduğu 1 Mayıs Platformu’na mail ile durumu bildirerek…

Üstelik de 1 Mayıs Platformu’nda, “Ya Taksim’e birlikte çıkarız, ya da herhangi bir sendikanın Türk-iş gibi 10-15 kişiyle Taksim’e çıkma dayatmasını kabul etmeyiz” kararı alınmış olmasına rağmen…

Bu süreçte, birlikte hareket ettiği KESK, TTB ve TMMOB’u da dışlayarak almıştı bu kararı DİSK.

DİSK bu kararıyla, devletin faşist baskısı ile uzlaşmış, yasakçı tutumuna boyun eğmiş, 1 Mayıs’ın gerçek sahiplerini yok saymıştır. İşçilerin evlere ya da fabrikalara hapsedildiği, devrimcilerin ise yok sayıldığı bir 1 Mayıs, bürokratik-uzlaşmacı bir “bahar bayramı” günüdür; işçi sınıfının birlik-mücadele-dayanışma günü değil!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …