1 Mayıs kazandı! Sokak kazandı!

Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…

Adnan Yücel

Yukarıdaki dizeler hiçbir dönem eskimemiştir ve eskimeyecekler. Yaşanan süreçler kendine has özellikler taşısa da özünde iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı pratiklerde koymuştur ortaya. 1 Mayıslar da aslında işçiler ve emekçiler için, ilk ortaya çıktığı andan itibaren hep direniş ve kavga olmuş, uğruna nice bedeller ödenmiştir. Tabi bu bedeli ödeyenler ve ödemekten kaçanları da ayrıştırarak. Doğal olarak “kavganın baharı” adını hak etmiş, geleceğe nasıl yürüneceğini, verdiği ipuçlarıyla göstermiştir. Kim ne derse desin hep ileriye taşıyan da, sıçratan da direnenler olmuştur.

Bu 1 Mayıs’ta ise başta Covid 19 salgını ve tüm dünyada burjuvazinin yoğun saldırıları, baskıları ile mücadele etmek ve mücadele biçimleri bulmak kaçınılmaz oldu. Politik, ekonomik ve sosyal çözümlemeleri her politik özne ve kişi, kendi meşrebince yapmış olsa da; doğru olan yüzünü sokağa dönmek ve ölümle karşı karşıya bırakılan işçi ve emekçilerin taleplerini, onların da sesini alarak haykırmaktı. Son yılların furyası olan sosyal medyada kutlamak, sokaktan kaçmak ilk tercih edilen oldu. “Salgın var, eylem olmaz” diyenler, fabrikalarda, işyerlerinde, tarlalarında burjuvazinin ‘Evde kal’ sahtekarlığına rağmen çalıştırılan milyonlar ne yapacaktı? “Ya evde kalıp açlıktan öleceğiz, ya çalışıp salgından öleceğiz!” ikilemiyle karşı karşıya bırakılanlar ne olacaktı? İnternet üzerinden dolaştırılan yazılarla, paylaşımlarla geçiştirilebilir miydi süreç? Üstelik burjuvazi ve onun hükümeti askeri ve polisiyle sokaktayken, burjuva medya ve televizyonları hiç ara vermeden çalışıyorken, “fırsat bu fırsat” deyip ihaleler dağıtarak yağmalamaya, talana devam ederken… Onlar için durmayan hayatın bizim için durması nasıl birşeydi ki? “Salgınla mücadele ediyoruz” diyerek maske bile dağıtamayanlar, gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar. “İyi gidiyor” dedikleri tek şey karlarının daha fazla büyümesiydi. Ki onda bile ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar batmaya devam ediyorlar.

“Salgın küresel, mücadele sınıfsal!” diyordu salgınla ilgili afişlerimiz caddeleri, sokakları süslerken. Bizzat kendimiz tanık oluyorduk insanların ne kadar ilgisini çektiğine, başında durup dikkatle okuyanlar, fotoğraflarını çekip arkadaşlarına, dostlarına atanlar. Çünkü onlar medyadan, internetten açıklanan resmi rakamlardan değil, bizzat yaşayarak anlıyorlardı nasıl bir durumla karşı karşıya olduklarını. Onlara ulaştırılan en ufak şeyi bile önemsiyorlardı. Stickerlarımızla ve 1 Mayıs afişlerimizle en başından itibaren gündeme taşımaya çalıştığımız 1 Mayıs çağrısı, karşılığını bulacaktı.

En kötü dönemde bile işçiler ve emekçilerle buluşmayı başarmış bir geleneğin devamcılarıydık. Devrimci dergiler “Bu koşullarda çıkarılmaz” diyerek internet ortamına taşınırken, biz ev ev gezip kitlelere ulaştırmaya devam ediyorduk. Gördük ki, insanlar “Siz hala çalışıyor musunuz?” sorularını sorsa da, elindekini, yüreğindekini bize verip “iyi ki varsınız” diyerek güç veriyorlardı.

Bu koşullarda çalışmayı öğreniyorduk; kitleler de her koşulda kendini yalnız bırakmayanları görüyordu. Yani 1 Mayıs’a giderken yürek ve bilinç olarak daha güçlü hissediyorduk kendimizi. Eğer üretim devam ediyorsa, insanlar sömürülmeye devam ediyorsa, öncüler de onlara ulaşacak, taleplerini dillendirecekti. Son birkaç güne sıkıştırılan 1 Mayıs gündemi bizim açımızdan geçerli olmadı. Nisan başından itibaren tüm materyallerimizle işçilere ve emekçilere ulaştık kendi gücümüz dahilinde. Yani sokağın sesi insanları çağırıyordu. “1 Mayıs nerede ve nasıl olacak” sorularıyla her materyalimizle karşılaştık. Ki 1 Mayıs’ın burjuvazi tarafından pandemi bahanesiyle yasaklanacağı çok önceden aşikarken. “Bu yıl 1 Mayıs her yerde” diyebiliyorduk. Öncüye bakan kitleler, onun tutumuna göre tavır belirleyecekti elbette ki.

1 Mayıs eylemleri ise her koşul altında yapıldı. İşçiler ve emekçiler evlerinde hapsolmaya çağrılırken, bulunduğumuz yerde eylemler örgütledik.  1 Mayıs marşına, sloganlara sokaklara inerek, her türlü korkuyu göze alarak geldiler, katıldılar. Biliyorduk ki bazen caddelerde, alanlarda birkaç kişi olsa da milyonlarca işçi ve emekçinin yüreği de bizimle. Dalgalandırdığımız pankartlarımızın, kızıl bayraklarımızın ardından onlar da yürüyor, kortejler oluşturuyorlar. Sanal miting çağrılarına rağmen, akşam bulunduğumuz mahallelerde kitleleri sokağa indirip sloganlarla, 1 Mayıs marşlarıyla dakikalarca inlettik sokakları. Ne polis vardı ortada, ne sokağa çıkma yasakları… Diyebiliriz ki, katılımın en yüksek olduğu ve insanların sokakta kortejler oluşturarak yürüdüğü bir akşam oldu. Bir söze, bir slogana, bir bakışa ve hatta bir harekete bakıyor kitleler. Yarınlara daha güvenli yürüyeceklerini biliyorlar çünkü.

Bugün 1 Mayıs’a anlamını verenler, uğruna bedel ödeyenlerdir; yarınlara daha güçlü taşıyanlardır. Süreç öğretmeye devam ediyor. İşçilere, emekçilere gidersen muhakkak kazanırsın. Gerçekliği de riyakarlığı da gösterir sana; tüm çıplaklığıyla…

Burjuvazi uzun zamandır korkuyor. Tüm baskı mekanizmalarına rağmen… Kitleleri zaptedemeyeceklerini biliyorlar. Para kazanmak için insanların ölmesi, öldürülmesi umurlarında değil. Açıklanan rakamların altında işçi ve emekçilerin etleri ve kemikleri var. O devasa karlarının altındaki sömürü var. Ne kadar yalan söylerse medyaları, gün gibi ortada herşey. Hala iş katliamları sürüyor, salgından işçiler ve emekçiler ölüyor, işsiz kalıyor. Evde kal çağrısını yapanlar kendilerini saraylarında, köşklerinde, adalarında bir müddet daha güvenli hissedebilirler. Şairin dediği gibi “Açlık ordusu” sokakları zaptedecek ve bu düzeninizi yerle bir edecektir.

“Kapitalizm çürüdü, kendini yenilemek zorunda” diyen bilcümle burjuva aydını, oportünist-revizyonist ve kavga kaçkını şunu bilmelidir ki, hiçbir şey vurmadan yıkılmaz. O vuruşu yapacak ve görkemli günlere taşıyacak olan ise, komünistlerin öncülüğündeki proletarya, işçiler ve emekçilerdir.

Açlık ordusu yürüyor

adımları gök gürültüsü

türküleri ateşten

bayrağında umut

umutların umudu bayrağında.

Açlık ordusu yürüyor

şehirleri omuzlarında taşıyıp

daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri

fabrika bacalarını

paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.

Nazım Hikmet

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …