“Hakkınız ödenmez” dediler, ödemediler!

Salgın döneminde sağlık emekçilerinin ne kadar ağır koşullarda çalıştıkları çarpıcı biçimde gözler önüne serildi. Hastaların canını kurtarmak için, büyük bir adanmışlıkla kendi canlarını tehlikeye atıyorlardı. Çalışma saatleri uzun, koşulları oldukça kötüydü, üstelik yeterli ekipmanları, koruyucu malzemeleri de yoktu.

Kitlelerde sağlık emekçilerine karşı büyük bir saygı ve sempati gelişmeye başladığında, devlet bunu da kendi çıkarı doğrultusunda kullanmaya çalıştı. Sağlıkçıların büyük bir özveri ve fedakarlıkla yaptıkları işi, devletin politikası-başarısı gibi göstermek istedi. “Hakkınız ödenmez” söylemi ile “sağlıkçıları alkışlama” politikası bu dönemde ortaya çıktı.

Sağlıkçılar ise ilk günden itibaren alkış istemediklerini, takdir görmek için değil görevleri gereği bu işi yaptıklarını sürekli belirttiler. Ancak devletten iki hak talepleri vardı: İnsanca yaşanacak ücret ve “sağlıkta şiddete hayır” yasasının çıkartılması. İkisinde de istediklerini alamadılar.

“Sağlıkta şiddete hayır” yasası, koronavirüs döneminde daha da önemli hale gelmişti. Bilinmezliklerle dolu bu dönemde, hasta yakınları hastalarını görmek istiyor, bunu dayatıyor; böylesine bir ölüm karşısındaki çaresizliklerinin hırsını sağlık çalışanlarından çıkartıyorlardı. Ve sağlıkçılara dönük saldırılar, cezasız kalmaya devam ediyordu.

CHP, 14 Mart Tıp Bayramı’nda “sağlıkta şiddete hayır” yasa tasarısını meclise getirdi. Fakat AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Bir yandan korona günlerinde sağlıkçıları alkışlarken, bir yandan böyle bir yasaya karşı çıkmaları büyük bir tepkiyle karşılaşınca, bir ay sonra aynı içerikte bir tasarıyı AKP meclise sundu. Bu kez tabi ki meclisten oy birliği ile geçti ve sonunda yasalaştı. Ne var ki, sağlıkçılara dönük şiddet, yasadan sonra da sürmeye devam etti.

Diğer talep, özlük hakkı ve maaş artışı konusunda ise devlet sorunu daha da derinleştiren adımlar attı. Bakanlık “ödül” olarak “3 ay boyunca tavandan ek ödeme” vadetmişti. Ek ödeme zaten özlük haklarını düzeltme ya da maaş artışı anlamına gelmiyordu; sadece pandemi döneminde kısmi maaş artışı oluşturuyordu. Üstelik bu da çok ciddi ücret eşitsizlikleri ve ödemelerdeki adaletsizliklerle birlikte gelmişti. Önce şov yaparak “yüzde 100 ek ödeme” sözü verdiler, sonra sessiz sedasız “bazıların yüzde 100, bazılarına yüzde 55” ödeme yapacaklarını söylediler. Sağlık Bakanı, “herkes için eşit risk yok, o yüzden herkese eşit ödeme yapamayız” diyordu kendi kendini tekzip ederek.

Sağlıkçılar ise, ısrarla “sağlık hizmeti bir ekip işidir” diyerek, temizlik görevlisinden yoğun bakım hemşiresine, hekiminden eczacısına, sekreterinden güvenlik görevlisine, hasta bakıcıdan rontgen teknisyenine kadar 30 ayrı mesleğin sağlık sektöründe değişik biçimlerde görev aldığını ve tüm sağlık çalışanları için iyileştirme istediklerini, yoksulluk sınırının üzerinde temel ücret artışı gerektiğini belirttiler.

Buna karşın bırakalım “ödül” almayı, bu süreçte daha ağır uygulamalarla karşılaştılar. Mesela aile hekimleri, hastalandıkları ve tedavi gördükleri ya da karantina altına alındıkları ve bu nedenle işe gitmedikleri günler için maaşlarının kesildiğini gördüler. Koruyucu ekipman olmadan bir göreve gönderilen sağlık çalışanı, bu duruma itiraz ettiğinde maaş kesintisiyle cezalandırıldı. Sürgünler, haksız görevlendirmeler bu süreçte de bitmedi. Salgın koşullarında artan iş yoğunluğu nedeniyle yeni kadro açılması ve yeni alımlar yapılması gerekirken, varolan çalışanların mesai saatleri artırıldı.

Performansa dayalı ücret ödemeleri ise, sağlık çalışanları arasında tam bir ayrımcılık oluşmasına neden oldu. “Performans”, kişinin ne kadar çalıştığını, yaptığı işin niteliğini değil, hastaneye ne kadar para girdisi oluşturduğunu ölçer. Hekim merkezli ve kar odaklı bir değerlendirme sistemidir. Adil değildir, eşit değildir, hakkaniyetli hiç değildir. Farklı branşlardaki hekimler arasında bile eşitsizlik oluşturmaktadır. Yapılan ek ödemeler, bu eşitsizliği çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. Sağlık çalışanlarının kimisi 500-600 lira ek ödeme alırken, kimisi tek kuruş bile alamadı. Aile Sağlığı Merkezleri ile üniversite hastaneleri çalışanlarına da ek ödeme verilmedi.

Ve bu süreçte 10 binden fazla sağlık çalışanına Kovid-19 tanısı konurken, 38’i hayatını kaybetti.

Yaşadıkları büyük sorunlar karşısında sağlık örgütleri “Hakkınız ödenmez dediler, ödemediler” eylemleri gerçekleştirdiler. Taleplerini ise şöyle sıraladılar:

– Temel ücretin en düşüğü yoksulluk sınırının üstünde olacak şekilde yükseltilmeli.

– Üç ay tavandan yapılacağı duyurulan ek ödemelerin tüm sağlık emekçilerini kapsayacak şekilde ve meslek grupları ve istihdam biçimleri arasında adaletsizliğe neden olmayacak şekilde ödenmeli.

– Fiili Hizmet Süresi Zammı (yıpranma payı) sağlık ve sosyal hizmet işkolunda çalışan bütün emekçileri ve geçmiş çalışma sürelerini de kapsayarak şekilde 5 yıla 1 yıl olarak düzenlenmeli.

– Salgın döneminden kaynaklı olarak artı 1 yıl yıpranma payı hakkımız verilmeli.

– Kovid-19 enfeksiyonu geçiren sağlık emekçisinin zararının tanzimi için “mesleki risklere bağlı ortaya çıkan hastalık” olarak kabul edilip, iş kazası/meslek hastalığı olduğuna dair düzenlemeler derhal yapılmalı.

– Ek gösterge rakamlarının sağlık ve sosyal hizmet iş kolunda çalışan tüm emekçileri kapsayarak, en az 3600 ek gösterge olacak şekilde kademeli olarak yükseltilmeli.

– Sağlık alanında yeni atamaların kadrolu, güvenceli yapılmalı, 4B 4C 4D sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil vb. istihdam modelleri ile çalıştırılan bütün sağlık ve sosyal hizmet emekçileri 4A kadrosuna geçirilmeli.

– Haksız ve hukuksuz görevlendirmeler ve sürgünler derhal durdurulmalı.

Bunlara da bakabilirsiniz

1 Mayıs’ta Taksim’e çağıran afişler yapıldı

İstanbul’da işçi ve emekçileri 1 Mayıs’ta Taksim’de olmaya çağıran, PDD ve DSB imzalı afiş ve …

Lezita işçileri direniyor

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Lezita fabrikasında, Öz Gıda-İş Sendikası’na üye işçilerin direnişi sürüyor. Abalıoğlu Grup’a …

İran’ın İsrail’e saldırısı ne anlatıyor

İran 13 Nisan gecesi İsrail’e, en az 300 SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) ve füze …