Doğa eylemlerinde en yaygın kullanılan slogan, “üstü altından değerlidir” oldu. Doğaya, o doğanın barındırdığı bitki ve hayvan çeşitliliğine verilen değerin ifadesi olmuştu bu slogan.
Devlet için ise, yeşil alanlar ya beton yığını olmalıdır, ya da maden ocağı. Rant getirmiyorsa, oradaki bitkinin de, hayvanın da, endemik türlerin de, sağladığı temiz havanın-suyun da bir değeri yoktur.
Tıpkı Marks’ın söylediği gibi; “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser!”
Koronavirüs salgını başlamadan önce, doğa mücadelesinde oldukça önemli kazanımlar elde edilmişti. Büyük direnişler sonucunda, bazı bölgelerde maden ruhsatları iptal edilirken, bazı bölgelerdeki çalışmalar fiilen durdurulmuştu. Ancak salgın uzayıp, insanların dikkatleri sağlık ve ekonomik kriz üzerine yoğunlaştıkça, maden ve talan şirketleri yeniden harekete geçti.
Kazdağları’ndaki nöbet sürüyor
Kazdağları’ndaki maden şirketine karşı nöbet, 26 Temmuz 2019’da başlamıştı. Madenci şirket Alamos Gold’un Kazdağları’nın tüm güzelliklerini yerle bir etmeyi hedefleyen projeleri henüz iptal edilmedi; ancak durduruldu. Şirket ise maden alanında beklemeye devam ediyor.
Koronavirüs salgını sürecinde de maden alanındaki nöbet çadırlarının varlığını sürdürmesi, devleti çok rahatsız ediyor. Bunu engellemek için bugüne kadar bir çok adım attılar. Mesela pandemiyi bahane ederek ormana girişleri yasakladılar; ancak “normalleşme” başlayıp plajlar, piknik alanları vb. serbestleştirildiği halde, Kazdağları’na giriş yasağı kalkmadı.
Günlük yürüyüş eylemlerinden dönüşlerde, jandarma komutanlığı ormanda bulundukları gerekçesiyle her defasında tutanak tuttu. Alana gelmek isteyenler, jandarma tarafından “kolluk gücüne mukavemetten adli işlem yaparız” diye tehdit edildiler.
Pandemi bahanesiyle nöbet tutanlara sayısız defa idari para cezası kesildi. Kesilen para cezaları, toplamda 107 bin liraya ulaştı. Koronavirüsün bahane olduğu öylesine belliydi ki, aynı dönemde maden şirketinin çalışanları herhangi bir engelle karşılaşmadan alana gidip gelmeye devam ediyorlardı.
Başından beri devletin amacı, Kazdağları’ndaki nöbeti yalnızlaştırmak, yalıtmak, etkisizleştirmek ve sonuçta tamamen ortadan kaldırmaktı. Dizginsiz yağma planlarının önündeki somut bir engeldi çünkü bu. Ancak bölgedeki insanlar, büyük bir kararlılıkla bu direnişi sürdürüyorlar.
Kirazlıyayla’da madene karşı direniş
Bursa’nın Yenişehir ilçesindeki Kirazlıyayla köyü, tam da salgın günlerinde doğa talanına karşı mücadele odağına dönüştü.
Bölgede bakır, çinko ve kurşun çıkaran Lübnanlı maden şirketi Meyra Madencilik, 30 Mart günü maden ocağına atık havuzu oluşturmak için, iş makineleriyle bölgede kazıya başlayınca, direniş de başlamıştı. Köylüler, mera ve tarım arazisi olarak kullandıkları bölgede atık havuzu inşasına karşı çıkarak, kazı alanında eylemler yapmaya başlayınca, maden şirketinin arkasındaki devlet desteği de ortaya çıktı.
Mayıs ayı içinde, maden şirketinin çalışmalarını durdurmak isteyen köylüler, jandarma saldırısı ile karşılaştılar. Ağaç kesen şirketin önünde eylem yapan köylüleri gözaltına alan jandarma, araçlara doldurarak köye geri götürdü ve köyün giriş-çıkışlarını kapattı. Öyle ki, köylü kendi merasına, tarlasına, mezarlığına gidemez oldu. Hayvanların otlatılması, tarlaların bakımı için köylülerin dışarı çıkmasına bile izin verilmedi. Sadece köylüler değil, köyün tamamı gözaltına alınmış oldu.
Eyleme destek vermek için bölgeye gitmek isteyenlerin köye girişi de engellendi. Eylem sırasında gazeteciler de gözaltına alındı.
Bu eylemin ardından maden şirketinin yapmaya çalıştığı atık havuzu çalışması geçici olarak durduruldu. Ardından 11 Mayıs’tan itibaren yeniden çalışmalar başladı. Şirket, sokağa çıkma yasaklarını da bu çalışmalar için kullandı. Mesela 4 günlük sokağa çıkma yasakları döneminde, maden şirketinin bölgenin çevresine beton duvarlar örmeye başladığı ortaya çıktı. Beton duvarlar, içinde mesire alanları, meralar, göletler ve 9 adet çeşmenin bulunduğu oldukça büyük bir bölgeyi kapatarak köylülerin elinden almış oldu. Keza maden şirketi sokağa çıkma yasakları dönemini, ağaçları kesmeye devam etmek için bir fırsata dönüştürdü.
Mayıs ve Haziran ayları boyunca köylülerin eylemleri, direnişleri sürdü. 7 Haziran günü, Bursa’dan kurumların ve milletvekillerinin katılımıyla köylüler bir basın açıklaması düzenlediler. Ancak jandarma köyü “kapatarak”, eylemi engellemeye çalıştı. Burada da köyün “kapatılması”nın bahanesi, koronavirüs salgını oldu. Jandarma Kovid-19 önlemleri dahilinde, köye girişin valilik tarafından engellendiğini ileri sürdü. Ancak köylü kadınlar tepelerden yürüyerek engelleri aştılar ve destekçilerle buluşmayı başardılar.
Lübnanlı maden şirketi Meyra, 2012 yılında bölgenin ruhsat alanını devralarak faaliyete başlamış, 2013 yılında “ÇED gerekli değildir” raporu çıkartmıştı. Köylülere vaatleri sırasında sürekli yalan ve çarpıtmalara dayanan şirket, gerçekte İznik’e kadar çok geniş bir alanı gaspetmeyi planlıyor. Doğrudan devlet desteği ile bu doğa talanına girişen şirkete karşı, köylülerin direnme kararlılığı da sürüyor.