Yasaklanan “demokrasi yürüyüşü” etkisiz kaldı

HDP’nin Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları ile Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 4 Haziran günü vekilliklerinin düşürülmesinin ve tutuklanmalarının ardından, HDP yürüyüş kararı almıştı. “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü” adı verilen bu eylemde, HDP Edirne ve Hakkari’den başlayarak Ankara’ya yürümek üzere bir program oluşturdu.

Programın açıklanmasının ardından, yürüyüş güzergahındaki kentlerde peşpeşe yasak kararları geldi. Tekirdağ, Edirne, Bitlis, Hakkari, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya ve Van’da valilikler, şehre giriş-çıkış yasağı açıkladılar ve kente giriş-çıkışları kontrol etmeye başladılar. Üstelik, valiliklerin “yasak” gerekçesi, koronavirüs salgınıydı!

1 Haziran’dan itibaren salgına ilişkin tüm kısıtlamaları kaldıran AKP yönetimi, demokratik hak ve özgürlükler için bir eylem sözkonusu olduğunda koronavirüsü hatırladı! Oysa eylemler zaten maske-mesafe gibi tedbirleri alarak yapılıyordu. En büyük hastalık riski, eylemlerin üzerine polis saldırısında gerçekleşiyordu. Ve her defasında polis saldırılarıyla bu riski arttıran devlet oldu.

HDP’nin yürüyüşü de aynı gerekçeyle yasaklandı. Yürüyüşün sembolik olacağı duyurulmasına rağmen, polis barikatlarıyla yollar kesildi. Kararlaştırıldığı gibi HDP 15 Haziran günü, iki grup halinde yürüyüşe başlamak istedi. Edirne kolunun başında HDP eşbaşkanı Pervin Buldan, Hakkari’de ise Mithat Sancar bulunuyordu. Silivri’de toplanarak Edirne’ye gitmek isteyen Pervin Buldan başkanlığındaki heyetin önü polis barikatıyla kesildi, 10 kişi gözaltına alındı. Buldan, bir konuşma yaparak durumu protesto etti. Edirne’de ise, Selahattin Demirtaş’ın bulunduğu F tipi’ne kilometrelerce kala durdurulan heyet, burada da bir açıklama yaparak İstanbul’a geçti.

İstanbul’daki eylemler 16 Haziran’da Esenyurt’ta başladı. Yürüyüşten önce Esenyurt Meydanı polis tarafından ablukaya alınmıştı. Toplanan kitle arka caddede yürüyüş yaptı. Ertesi gün, Kadıköy Altıyol’da eylem yapılacaktı. Polis engellemesi üzerine HDP Kadıköy ilçe binası önünde toplanıldı. Proleter Devrimci Duruş okurlarının da katıldığı eylemde HDP ve bileşenleri konuşmalar yaptılar. 18 Haziran’da Taksim Tünel’de yapılması planlanan eylem ise, Beşiktaş Abbasağa Parkı’na çekildi. Polis parkın giriş ve çıkışlarda ve içinde GBT kontrolleri yaptı. Pankartların asıldığı, dövizlerin açıldığı etkinlik boyunca sık sık sloganlar atıldı, katılan kurumlar adına açıklamalar yapıldı. Etkinliğin ardından bir grup Beşiktaş Merkez’e yürümek isteyince polis saldırısı oldu ve 4 kişi gözaltına alındı. 19 Haziran’da Sultanbeyli’den uğurlanan heyet, Kandıra Hapihanesi önünde açıklama yaptıktan sonra Ankara’ya geçti.

Hakkari kolu ise, HDP il binasına açılan tüm sokakların polis tarafından tutulmasından dolayı yürüyüş yapamadı. Mithat Sancar burada kitleye hitaben yaptığı konuşmada, asla vazgeçmeyeceklerini belirtti. Sonra Van’a doğru yola çıkıldı. Van’da HDP il binasına yürümek isteyen kitlenin önü polis barikatıyla kesildi. Ancak kitle sloganlarla HDP il binasına kadar yürüdü. 17 Haziran’da Diyarbakır’a gitmek isteyen heyete polis gaz sıkarak müdahale etti. Diyarbakır’a diğer illerden gelen HDP’lilerin girişine izin verilmedi. 18 ve 19 Haziran’da Adana’da ziyaretlerde bulunan heyet, Adana il binasında açıklama yaptı.

Hakkari ve Edirne yürüyüş kolları 20 Haziran’da Ankara’da Meclis Bahçesinde toplandı ve bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyonda neden yürüdüklerini anlattıktan sonra, “halkın talepleri” olarak belirledikleri, demokrasi ve adalet başta olmak üzere temel talepler sıralandı. Sorunlar çözülene dek mücadeleye devam edecekleri belirtildi.

Tüm engellemelere rağmen HDP’nin yürüyüş kararının arkasında durması önemliydi. Fakat yürüyüşün daha baştan “sembolik” olarak belirlenmesi, sonrasında yasaklara karşı tüm HDP kitlesini harekete geçirmemesi, eylemi etkisiz kıldı. İki yıl önce CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “adalet yürüyüşü” ile kıyaslanmayacak ölçüde sönük ve sonuçsuz bıraktı.

Eski eşbaşkanları, birçok belediye başkanı, il ve ilçe yöneticileri tutuklu bulunan HDP, kitlesel ve radikal eylemlere başvurmadığı sürece, üzerinde artan baskıyı durduramaz. Kayyumlarla kazandığı belediyelerin üçte ikisini kaybetmiş durumda. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Dahası, HDP’nin kapatılması için şoven bir kampanya başlatıldı. Sadece meclisle sınırlı, sembolik eylemlerle bu ablukanın yarılamayacağı ortada. En başta meclisi terkederek AKP-MHP yönetimine meşruiyet kazandırmaktan vazgeçilmesi gerekiyor.

Başta HDP olmak üzere muhalif partiler, halen meclise ve seçimlere endeksli bir muhalefet yaptıkları için, bu faşist-gerici yönetim kitle tabanını yitirmesine rağmen ayakta durabiliyor.

Kitleler muhalefet partilerini aşan bir eylemlilik sürecini başlatmadığı sürece de, bu çemberin kırılması mümkün görünmüyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

Yumuşama, normalleşme, çözüm derken… Yine kayyum saldırısı

Bahçeli’nin 1 Ekim’de yeni yasama yılının açılışında, DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşması ile başladı her şey… …

Hapishanelerdeki hak ihlalleri

Ekim ve Kasım aylarında hapishanelerdeki hak ihlalleri sürüyor. Bir yandan yeni tutuklamalarla hapishanedeki siyasi tutsakların …

Genel-iş ve işbirlikçi sendikaların durumu: KAZANMANIN YOLU

Genel-iş sendikasının örgütlü olduğu CHP’li belediyelerde İstanbul başta olmak üzere peşpeşe grevler yaşandı. Fakat Genel-iş …