Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu avukatı Ebru Timtik, adil yargılama talebiyle başladığı ölüm orucunun 238. gününde ölümsüzleşti. Zorla kaldırıldığı Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi’nde, 27 Ağustos günü hayatını kaybeden Timtik’in cenazesi Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. İlk anma ertesi gün Taksim-İstiklal Caddesi’ndeki İstanbul Barosu’nun önünde gerçekleştirildi. Devlet, Ebru’nun cenazesinin Baro’nun önüne getirilmesini engellemek için cenazeyi kaçırdı. Adli Tıp önünde bekleyen ve cenazenin kaçırılmasını engellemek isteyen kitleye de saldırdı.
Yüzlerce avukatın da içinde olduğu kitle, Baro’nun önünde toplandı. Ebru Timtik’in büyük bir fotoğrafı, baro binasının üzerine asıldı. Ebru için yapılan konuşmalar, öfkeli sloganlarla destekleniyordu. Bu arada polis, kitlenin bulunduğu alanı daraltmak için müdahale etmeye çalışınca, “Katil devlet hesap verecek” sloganı patladı. Bu slogan öylesine öfke dolu ve şiddetliydi ki, polis bir daha müdahale edemedi.
Baronun önündeki anmanın ardından, kitle araçlarla Gazi Cemevi’ne gitti. Cemevi’nin dört bir yanı polis barikatlarıyla çevrilmişti. Buna rağmen insanlar araçlardan inerek sloganlarla ve kortej halinde Cemevi’ne yürüdü. Bu kararlı duruş, polis barikatlarının açılmasını sağladı.
Cemevi’nde konuşmalar ve sloganlarla Ebru’nun cenaze töreni gerçekleştirildi. Sonra, vasiyeti üzerine Gazi Mezarlığı’na, annesinin yanına gömülmek üzere araca bindirildi. Kitle yürüyüş için kortej oluşturmaktayken, polis biber gazı ve plastik mermi ile kitleyi dağıtmaya çalıştı ve cenaze aracını kaçırdı.
Mezarlık da polis tarafından ablukaya alınmıştı. Polisin engellemesine rağmen yüzlerce kişi ara sokaklardan Gazi Mezarlığı’na ulaştı. Avukat Ebru Timtik’in cenazesi, vasiyetine uygun olarak, kadın meslektaşlarının omuzunda taşınarak sloganlar eşliğinde defnedildi.
* * *
Adil yargılama talebiyle ölüm orucunu sürdüren avukat Ebru Timtik ile Aytaç Ünsal, Adli Tıp Kurumu’nun verdiği “hapiste kalamazlar” raporuna rağmen tahliye edilmemişlerdi. 30 Temmuz günü, Ebru Timtik Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi’ne, Aytaç Ünsal ise Kanun Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne zorla götürüldüler. Refakatçı talepleri bile, ailelerin, avukatların ve kamuoyunun yoğun baskısı üzerine kabul edildi.
Her iki tutsak da, hastanede cezaevinden daha ağır koşullarda eylemi sürdürmekle karşı karşıya kaldılar. Ebru, şehit düştüğü gün 30 kiloya kadar düşmüştü. Aytaç ise çok ağır koşullar altında ÖO’ya devam etmekle karşı karşıya. Geceleri ışığı kapatılmayarak uyuması engelleniyor mesela. Keza bulunduğu hastane pandemi hastanesi olduğu için virüs kapma riskiyle karşı karşıya. Tecrit koğuşunda yetersiz havalandırma nedeniyle de sıkıntılar yaşıyor.
ÇHD ve HHB üyesi 18 avukat, “itirafçı” denilen, gerçekte ise “iftiracı” olduğunu açıklayan bir kişinin beyanlarıyla toplamda 159 yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Aslında onlar üzerinden, devrimci avukatlık yargılanıyordu. Bu avukatların asıl suçları, Soma madenci katliamından Gezi direnişine, sendikalaşan işçi direnişlerinde kadar, işçi ve emekçilerin savunmalarını üstlenmekti.
* * *
ÖO’yu sürdüren avukatlar için pek çok kurum harekete geçti ve eylemler düzenlendi. ÇHD, İHD, TİHV, SES, TTB, Savunmaya Özgürlük Koordinasyonu, bir çok kentin barosu, Barış Akademisyenleri, Türkiye’den ve dünya genelinden pek çok kurum, aydın, sanatçı, avukat, Ebru ve Aytaç ile dayanışma için çeşitli açıklamalar, eylemler yaptılar, TC hükümetine resmi başvurularda bulundular, yazılar yazdılar…
Ayrıca İstanbul’da ölüm orucundaki avukatlar ve tutsaklarla dayanışmak için devrimci kurumların katılımıyla Adalet İçin Dayanışma Platformu kuruldu. 17 Temmuz günü Okmeydanı’nda yapılan basın toplantısında kuruluşunu ilan eden platformda, PDD’nin yanısıra SMF, Partizan, Devrimci Hareket, SYKP, Kaldıraç, HDP, ESP, Devrimci Otonomlar, Grup Yorum, TAYAD ve Halkın Hukuk Bürosu bulunuyor. Bu platform, bir taraftan hastanelerin önünde nöbet eylemlerini sürdürüyor, diğer taraftan kimi zaman hastane önünde kimi zaman merkezi yerlerde basın açıklamaları, eylemler gerçekleştiriyor, İstanbul’un çeşitli noktalarına afişler asıyor. Ölüm orucunda olan tutsakların taleplerinin kabul edilmesi için faaliyetlerini sürdürüyorlar.
* * *
Bu topraklarda, iki devrimci sanatçı, Helin Bölek ve İbrahim Gökçek, sanat faaliyetlerini sürdürebilmek için canlarını ortaya koydular. Mustafa Koçak, zorla müdahale işkencesinin sonucunda, bedeninde 73 tane serum yarası ile hayatını kaybetti. Ve son olarak Ebru Timtik, hem de bir avukat olarak “adil yargılanma” talebiyle şehit düştü.
Mahkeme süreçlerinin her aşamasında tam bir hukuksuzluk örneği karşı karşıya kaldılar. Bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 2018 yılında serbest bırakıldılar. 10 saat sonra yine aynı mahkeme tarafından tutuklandılar. Değişen heyet, avukatların savunmasını bile almadan, hapis cezası vermişti. Ebru Timtik 13 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal ise 10 yıl 6 ay ceza almıştı. 70 klasörlük dava, 1 Haziran’dan beri Yargıtay’da.
Erdoğan yönetimi varolan yasalara ve hukuka uygun davranmıyor. Zaten faşizm kendi koyduğu yasaları çiğneyen, keyfi-kuralsız bir yönetim şeklidir. Bu düzen içinde adil yargılanmanın olmayacağını biliyoruz. Ancak devleti kendi yasalarına uymaya çağırmak ve bu yönde zorlamak doğru bir taleptir. Bunun hangi eylem biçimiyle ifade edileceği, döneme-duruma göre değişir elbette. Fakat her kişi ve kurum bunu kendisi belirler. Ölüm orucu eyleminin döneme uygun düşmediğini savunmak başkadır; ölüm orucu yapan tutsakları yalnız bırakmak başka… Burjuva aydınlar, demokratlar bile ilkesel olarak ÖO’ya karşı çıkmakla birlikte, bu eylemi gerçekleştiren kişileri ve taleplerini desteklemişlerdir.
Son aylarda artan destek ve dayanışma eylemlerine rağmen Ebru’yu kaybettik. Şimdi Aytaç’ı yaşatmak için eskisinden daha güçlü birlikteliğe ve kitlesel-militan eylemlere ihtiyaç var. Bunu başaralım…