25 Ekim 1981- Ataman İnce
14 yaşında devrim davasına adanmış yüreği, ’71 devrimcileriyle buluşmuş, Denizlerle aynı koğuşu paylaşmıştı. O yılları anlatırken çok keyiflenir, “onların maskotu olmuştum” derdi. Sonraki yıllarda Adana ve İstanbul’da il komitesinde görev aldı, bu illerde mücadelenin ve örgütün gelişimine büyük katkıları oldu. 12 Eylül yıllarında yenilgi ruh halini kırmak için yoğun çaba sarfetti. Bu çaba içindeyken İstanbul-Kartal’da düştü polislerin eline. Soğanlı Karakolu’na götürüldü ve yoğun işkencelere maruz kaldı. Ama ağzından “ben komünistim” dışında birşey duyamadılar. O, mücadelenin her cephesinde baş eğmez bir savaşçıydı. Ve başeğmez bir savaşçı olarak ölümsüzleşti. Cansız bedenini kimsesizler mezarına attılar. Ataman, Osman Yaşar Yoldaşcan’ın ölümünden sonra “her yoldaşı Osman’ın yanına gömelim” demişti. Mezarı bulundu ve Osman’ın yanına taşındı. İstanbul Silivri Mezarlığı’nda Osman ve Fatih’le birlikte yatıyor şimdi…
23 Ekim 1992- Şaban Budak
Yoksul bir ailenin çocuğu olarak Niğde’de doğdu. Hem çalıştı, hem okudu yıllarca. 1980’li yılların başlarında İTÜ Elektrik Mühendisliği’ni kazandı. 1988’de ihtilalcil komünistlerle tanıştığında halen İTÜ’de okuyor ve bir matbaada çalışıyordu. Önce teknik bilgisiyle destek verdi, sonrasında ise bir daha kopmamacasına bütünleşti. Bir kere kararını verdikten sonra arkasına bakmadan yürüyenlerdendi. ’89 sonrası çıkan yeraltı yayınlarında onun payı büyüktür. Eylemci kişiliğiyle öne çıktı ve Adana’ya gönderildi. Sonra Adana İl Komitesi üyeliğine getirildi. Ve kendinden önce şehit düşen ihtilalci komünistler gibi, son mermisine kadar çatışarak, sloganlar atarak ölümsüzleşti…
23 Ekim 1992- Remzi Basalak
17 yaşında lise yıllarında tanıştı komünistlerle, ölümüne dek bir daha ayrılmadı. Fabrikada, okulda, semtte her yerde faaliyet yürüttü. Baskı komitesinden askeri komiteye, hemen her alanda görev aldı. 1992 Ekim’inde Adana’da gerçekleşen bir kamulaştırma eyleminden sonra yakalandığında, “teşhir masası”na bastı tekmeyi. Masanın üzerindeki paralar, silah ve dokümanlar savruldu yere. Polisler öfkeyle saldırdılar üzerine. O gece işkenceyle öldürdüler onu. Ama Remzi’nin teşhir masasına inen tekmesinin izi hep kaldı. Ve işkenceciler o uygulamadan vazgeçmek zorunda kaldılar. O, M. Fatih Öktülmüş’ün iyi bir öğrencisiydi. Fatih’in direnişini ileri taşımak gerektiğini söylerdi hep, öyle de yaptı…
30 Ekim 1992- Sezai Ekinci
İhtilalci komünist hareketin kurucularındandır. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde okuduğu yıllarda mücadeleye atıldı. Grup yapısından örgüte sıçramada önemli bir rol oynadı. 1979 Şubat’ındaki İleri Militanlar Toplantısı’nda İsmail Cüneyt’le birlikte “buradan örgüt çıkacak” diyerek net tavır koyan bir önder oldu. Çok genç yaşta MK’da görev aldı. Ufak-tefek, naif yapısından beklenmeyecek tarzda, askeri yönden oldukça gelişkindi. İdeolojik-siyasal olarak da kendini sürekli geliştirip yeniledi. ‘80 sonrası atılımda, onun siyasal ürünlerinin rolü büyük olmuştur. 12 Eylül işkencehanelerinde 100 günü aşkın gözaltı süresinde direnişin; Mamak zindanında yenilgiden zafere yürüyüşün simgesi oldu. Ne yazık ki bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.
14 Ekim 1993- Nilgün Gök
İTÜ Elektrik Mühendisliği öğrencisi iken Basın-Yayın işgaline katıldı ve ilk tutsaklığını yaşadı. İhtilalci komünistlerle burada tanıştı ve ölümüne dek sürecek birlikteliğin ilk adımlarını attı. Hem okuyup araştıran, hem de pratik faaliyetlere katılan yapısıyla hızla gelişti. Genç Komünarlar’ın en seçkin militanlarından biri haline geldi. “Yoldaşcan Müfrezesi”nin üyesi oldu, birçok eylemine katıldı. Bu eylemlerden birinde arkadan gelen hain bir kurşunla yaralandı, yoldaşları tarafından hastaneye götürülürken şehit düştü…Maraşlı bir ailenin kızıydı, sonra proletarya ve ezilen halkların kızı oldu. ’90’lı yıllarda mücadeleye atılan kuşağın ileri fırlayan kadrolarından biriydi. “Kürdistan’a askere gitme” afişlerini yaparken yakalandığında işkenceciler karşısında koyduğu tavırla düşmanın bile saygısını kazandı. Kısa mücadele yaşantısına yılları sığdırma arzusuyla koşarcasına sonsuzluğa ulaştı…