Ermenistan’ın 27 Eylül günü Azerbaycan’a saldırısıyla, Ermeni-Azeri çatışması bir kez daha başladı ve gündemin ilk sırasına oturdu. Geçtiğimiz Temmuz ayında da kısa süreli çatışma yaşanmış ve o çatışmalarda Azerbaycan ordusundan biri tümgeneral olmak üzere yedi asker ölmüştü.
Esasında çatışmanın nedenleri çok eskilere dayanıyor. Sovyetler Birliği döneminde “ulusal sorun”ların çözümüne dönük atılan adımlar, Sovyetler’in çökmesiyle birlikte yerle bir edildi ve yeni çatışmalara gerekçeler üretilmeye başlandı. Ermenistan-Azerbaycan çatışması, bunların başında geliyor. Her iki ülke de Sovyetler Birliği içinde federatif bir cumhuriyet iken çözdükleri sorunu, 90’lı yıllardan itibaren yeniden hortlattılar. Ermenistan’ın Azerbaycan sınırları içindeki Dağlık Karabağ bölgesini işgal etmesiyle başlayan süreç, bugüne kadar uzadı.
Çatışma nedeni eski, fakat bugün farklı bir boyuta tırmanmış bulunuyor. 2000’li yılların başında Ortadoğu ile başlayan emperyalist paylaşım savaşı, bu sayede Kafkasya cephesini de açmış bulunuyor. Çünkü savaş, Ermenistan-Azerbaycan’la sınırlı kalmayacaktır; başta bölge ülkeleri Türkiye ve İran olmak üzere emperyalist ülkeler müdahil oldular bile. Keza çatışmalar başlar başlamaz AGİT Minsk grubu olarak geçen Rusya, Fransa ve ABD yeniden devreye girdi. Dolayısıyla sorun Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının çok ötesinde, dünyanın yeniden şekillenmesinde çatışan güçlerin büyük kapışmanın bir parçası haline gelecek.
* * *
Savaşın Türkiye’nin sınırında olması ve Azerbaycan’la kurulan eskiye dayalı ilişkiler, Türkiye’yi bu çatışmanın göbeğine oturttu. Hem içte, hem dışta zor günler yaşayan Erdoğan yönetimi için, bu çatışma imdada yetişen bir cankurtan gibi oldu.
Türkiye zaten ‘90’lı yıllardaki çatışmalardan bu yana Azerbaycan’dan yana tavır koyuyor. Temmuz ayındaki çatışmalarda da Azerbaycan’ın yanında yer aldığını göstermekle kalmadı, bu savaşı kışkırtan oldu. Ağustos ayında hem Azerbaycan’da hem de ona bağlı özerk bir bölge Nahçıvan’da on gün süren ortak askeri tatbikatlar yaptılar. Arka arkaya Azeri bakanlar Türkiye’ye gelerek Erdoğan’la görüştü.
Azeri ordusunun Türk subayları tarafından kurulduğu ve eğitilip donatıldığı biliniyor. Son çatışmalarda Türkiye’den gönderilen SİHA’larla Ermeni mevzilerinin bombalandığı ortaya çıktı. Ardından Ermenistan resmi ajansı, Türkiye’ye ait F-16 savaş uçaklarının Ermenistan’a ait bir savaş uçağını düşürdüğünü, pilotunun da öldüğünü duyurdu. Ermenistan Başbakanı Paşinyan, “Türkiye’nin olası bir müdahalesini durdurmak için nüfuzunuzu kullanın” diyerek, diğer ülkelere çağrı yaptı.
Ayrıca Suriye kaynakları, MİT’in cihatçı çeteleri Azerbaycan’a göndermek üzere ayda 2 bin dolara sözleşme yaptığını bildirdi. 1000 kadar ÖSO militanının Eylül ayında Türkiye üzerinden Azerbaycan’a gittiği söyleniyor. Azeri halkının çoğunluğunun Şii olması, durumu daha kritik hale getiriyor. Savaşa sürülen cihatçı çete mensupları da Şiilerin kendilerini ateşe attıklarını, çok sayıda arkadaşlarının öldüğünü belirtiyorlar.
AKP-MHP bloku açısından, Azeri cephesi hem içeride şovenizmi körüklemenin ve artan hoşnutsuzluğu bastırmanın, hem de dışarıda Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de yaşadığı hezimeti örtbas etmenin bir aracı oldu. Azeri milliyetçileri de “yukarıda Allah aşağıda Türkiye” diyerek, Dağlık Karabağ’ı almadan savaşı bitirmeme andı içiyorlar. Fakat Azerbaycan halkı için, Türkiye’nin bu desteği yakın gelecekte daha büyük felaketlere yol açabilir. Bir yandan mezhep çatışması, diğer yandan emperyalist kapışmanın ortasında kalarak Suriye veya Libya’nın başına gelenleri yaşayabilir.
* * *
Emperyalist ve gerici savaşların hiç bir halka yararı olmamıştır zaten. Hangi taraf kazanırsa kazansın, acı çeken her zaman iki tarafın da halkı olur.
Şimdi Azeri tarafı bu savaşı “işgale karşı vatan savunması” olarak tanımlıyor; Ermeni tarafı ise, “kendi kaderini tayin etmiş topraklara karşı açılmış bir savaş” olarak görüyor. Ve iki taraf da milliyetçiliği körüklüyor. Bütün gerici savaşlarda olduğu gibi “tarihsel haklılık” üzerinden meşruiyet sağlamaya çalışıyorlar. Oysa her iki halk yıllarca yan yana yaşamışlar. Alman Nazi ordusunun işgaline karşı birlikte savaşmış, ülkelerini savunmuşlar. 1918’de “Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti” çatısı altında Gürcistan-Ermenistan-Azerbaycan birliği bile kurulmuş.
Burjuvazinin “ulusal çıkarlar” adına milliyetçiliği körüklemesi, halklar arası düşmanlık, savaş, parçalanma ve acı dışında birşey sunmuyor. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin yıkılmasından bu yana yaşananlar bunu açıkça ortaya koydu. Bugünkü savaşta da en büyük zararı, Ermeni ve Azeri halkı görecek. Tek çözüm, her iki halkın da kendi burjuvalarına karşı savaşması ve geçmişten çıkarılan derslerle daha kalıcı birlikler kurabilmesidir.