Eylül ayından itibaren, pandemiye dair hiçbir önlem almadan, okullar kademeli bir şekilde açıldı. Ancak eğitim iyice çökmüş durumda. Özellikle devlet okullarının durumu içler acısı… Ne sınıfların mevcutları değişti, ne de yeni derslikler açıldı. Oysa ataması yapılmayan onbinlerce öğretmen bekliyordu. Hem sınıf mevcutları azalacak, hem de bu öğretmenler mesleklerini icra edecekti. Diğer yandan salgın nedeniyle kullanılmayan kongre merkezleri, devlet tesisleri, oteller, atıl durumdaki AVM’ler vb pek çok yer okullara tahsis edilebilir ve yeni derslikler açılabilirdi. Fakat bunların hiçbiri yapılmadı.
Dahası, hijyen maddelerini bile ailelere aldırdılar. Neredeyse öğretmenlerin maaşlarını da ailelerden isteyeceklerdi! Öyle ya, Milli Eğitim Bakanı, öğretmen maaşlarının en büyük yük olduğunu söylemedi mi?! Diyanete ve savunmaya milyonlar harcanıyor, ama eğitime gelince para bulunmuyor, öğretmenler yük oluyor! Çocuklar hala kalabalık sınıflarda ve sağlıksız koşullarda okumak zorunda kalıyorlar. Birçok okulda ateşleri bile ölçülmüyor. Her okula mescit yapılıyor ama revir bulunmuyor. Okulların açılmasından sonra birçok öğretmen koronaya yakalandı. Tıpkı sağlık çalışanları gibi öğretmenler de ölüme terk edildi. Eğitim-Sen 1100 okulda korona vakalarının görüldüğünü açıkladı.
Eğitim zaten her geçen yıl daha geriye gidiyordu. Pandemi koşulları varolan sorunları iyice depreştirdi. Özel okullarla devlet okulları arasındaki fark, zengin-yoksul uçurumu daha fazla açıldı. MEB’in verilerine göre 6 milyon öğrenci EBA’yı kullanamadı. İnterneti, hatta televizyonu olmayan yoksul aile çocukları tamamen eğitimin dışına itildi. 2011 yılında her çocuğa tablet verileceği söylenerek başlatılan ve 30 milyar dolar harcandığı söylenen “Fatih Projesi” dahil, onlarca projenin aslında yandaşları zenginleştirme dışında bir amacı olmadığı görüldü. Uzaktan eğitim alabilmek için damlara çıkan, dağlara tırmanan öğretmen-veli-öğrenci öldü bu ülkede.
MEB eliyle özel okullara öncelik tanınmaya devam ediliyor. Devlet okulları kapalı tutulurken, özel okullar açılmıştı. Uzmanlar, eğitimine ara veren çocukların, kesintisiz okuyan çocuklarla aynı seviyeye asla gelemeyeceğini belirtiyorlar. Devlet okullarında okuyan işçi-emekçi çocukları tam bir cehalete ve işsizliğe mahkum ediliyor. Yüzbinlerce çocuğun ilk ve ortaöğrenimi yarıda bıraktığı, iki milyonu aşkın öğrencinin ise açık ortaokul ve liselere geçtiği saptanmış durumda.
Hiç bir eğitim biçimi yüz-yüze eğitimin yerini tutamaz. Özellikle ilköğretim çağında bu koşul, olmazsa olmazdır. Çocuğun öğretmenle ve arkadaşlarıyla yüzyüze ilişkisi, sadece öğrenim yönüyle değil, sosyal ve psikolojik olarak da gelişimini sağlar. Bu yaşlarda eve kapanan çocuklar hem bedenen, hem beyin açısından büyük sorunlar yaşarlar. Depresyon, suçluluk duygusu, öfke gibi ruh sağlığında bozulmalar görülür. Pandemi döneminde bunların hepsi yaşandı.Yanı sıra ev ortamında çocuğa yönelik şiddet ve istismarın arttığı saptandı.
Bütün bunlardan dolayı doğru talep; devletin tedbirleri alarak okulları mutlaka açık tutmasıdır. Erdoğan yönetiminin hem yoksulları cehalet içinde bırakma yönündeki bilinçli tutumu, “dindar ve kindar” nesiller yetiştirme çabası; hem de devletin kaynaklarını diyanete, silahlanmaya ve yandaş firmalara akıtma politikası, eğitimin tümden çökmesini getirdi. Okulları tarikatlara teslim ettiler, tüm paraları da onlara akıttılar. Keza okullar kapalıyken bile, kuran kursları hep açık tutuldu.
Öğrenciler kadar öğretmenler ve veliler de büyük zorluklar yaşıyorlar. Öğretmenler ek ücretlerini alamamaktan yakınıyor, yeni öğretmenlerin hepsi “sözleşmeli” statüsünde düşük ücretle, güvencesiz çalışıyor. Aileler ise, hem uzaktan eğitimin hem de sağlıksız bir şekilde açılan okulların maddi-manevi sorunlarını çekiyorlar. Özellikle kadınlar üzerindeki yük daha da artmış durumda.
AKP’nin en büyük zararı verdiği eğitimde, bu çöküşten çıkabilmenin yolu, eğitimin tüm bileşenlerinin toplu olarak seslerini yükseltmesidir. Parasız, bilimsel, sağlıklı eğitim için daha örgütlü ve birleşik mücadelenin verilmesidir.