Ekonomik krizin geldiği boyut, artık siyasi dengeleri de daha fazla sarsıyor. “Yönetenlerin eskisi gibi yönetemedikleri” bir tablo, yaşanan gelişmelerle derinleşiyor. Ve bir “aile krizi” gibi gösterilmeye çalışılan olay, gerçekte “ekonomik krizin siyasi krizi derinleştirdiğini” ifade ediyor.
İstifaya giden yol
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası, 8 Kasım’da gündemin ortasına bomba gibi düştü. Önce istifa metninin “şifreleri” çözülmeye çalışıldı.
En başta, istifasını belirtirken hem kayınpederi, hem de bürokratik hiyerarşide “üst”ü-“amir”i olan Erdoğan’a “teşekkür” edilmemişti. Sonra “at izi it izine karıştı” ifadesi, bir tepkiyi-eleştiriyi ortaya koyuyordu. Metni “Allah sonumuzu hayreylesin”le bitirmesi de, kendisinden sonra işlerin daha kötü olacağı mesajını veriyordu.
İstifası ilk anda, Süleyman Soylu’nun istifasına benzetildi. Ancak bu doğru değildi: Birincisi Soylu, kendi hatası üzerinden yağan yoğun eleştiriler üzerine istifa etmek zorunda kalmıştı. Oysa Damat, son derece öfkeli ve kendisini haklı gören bir metin kaleme almıştı. İkincisi, Soylu istifa ederken Erdoğan’a biat etmeyi, açıkça ona sığınmayı unutmamıştı. Damat ise, adını bile anmadan yazmıştı; zaten öfkesinin hedefinde Erdoğan varmış gibi görünüyordu. Üçüncüsü, Soylu’nun istifasının kabul edilmemesi için çok yoğun bir kampanya yürütüldü. Berat Albayrak’ın siyasi gücü olan Pelikancılar ise, cılız bir ricacılığın ötesine geçmeye cesaret edemediler. Ve saatler ilerleyip de Saray’dan bir açıklama bile yapılmayınca, istifanın geri aldırılmayacağı kesinleşti.
İşlerin nasıl bu noktaya geldiğine ilişkin “rivayet mutelif”. Genel hatlarıyla tablo şöyle görünüyor: Ekonomik krizin ulaştığı boyut, ekonomi yönetimine bir müdahaleyi zorunlu hale getirmişti. Erdoğan bugüne kadar “ekonominin başında ben varım” demiş olsa bile, iş fatura ödemeye gelince, sorumlu Damat’mış gibi davrandı. Damat’ın çok yakın arkadaşı olan Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ı görevden aldı; Damat’la kavgalı olduğu bilinen Naci Ağbal’ı atadı. Hem dostu hem de “ast”ı olan M. Uysal’a dönük bu hamle, sıradakinin Albayrak olduğunu gösteriyordu zaten. Naci Ağbal’ın Saray’a verdiği ekonomi brifinginde, Damat ve MB başkanından çok farklı ve çok kötü bir tablo çizmesi ise bardağı taşıran damla oldu.
“Ailedeki çatlak” değil, siyasetteki çatlak
Erdoğan’ın yönetme tarzında, “kan bağı ve aile bağı ile garanti altına alınmış sadakat” önemli bir yer tutuyor. Kendi koltuğunu sağlamlaştırmak için, koltuğun ayaklarını aile üyeleri ile kurumsallaştırıyor. Bir oğlu ile eğitimi, Damat ile ekonomiyi, Damat’ın kardeşiyle yandaş medyayı, küçük Damat ile savunmayı kontrol altına alarak “fikri iktidarı”nı güvencelemeye çalışıyor. Şimdi Damat’ın istifası, Erdoğan’ın oturduğu koltuğun bir bacağını kırdı.
En başta, Albayrak’ın “kontrol dışı” bir istifayı kamuoyuna açıklamış olması, bu süreci kaçınılmaz kıldı. Albayrak bugüne kadar “Damat” olmanın nimetlerinden fazlasıyla yararlanmıştı. Basın açıklamalarındaki pervasız-küstah tutumları, AKP milletvekillerini azarlayacak kadar ileri gitmesi, adeta “başbakan” gibi davranması vb. bir baş dönmesinin ifadesiydi. Bu pervasızlık, Erdoğan’a kızgınlığını kamuoyu önünde deklare etmesine kadar götürmüştü. Ve bu noktaya geldikten sonra, Erdoğan istifayı kabul etmediğini açıklasa, bundan güç alan başkaları da “şahsına” dönük benzer “saygısızlığı” rahatlıkla yapardı; istifayı kabul ettiğinde ise, en önemli iktidar araçlarından birinde çatlak oluşurdu. Bu handikap nedeniyle 24 saatten uzun bir süre çözüm arayışı sürdürüldü.
İkincisi, son dönemde AKP kongreleri nedeniyle Erdoğan’ın kitlelerle temasında artış oldu. Ve (çay atmada yaşandığı gibi) çok fazla yakınmalarla karşı karşıya kaldı. Ekonomik kriz kitlelerin canını öylesine acıtıyordu ki, AKP kitlesi yakın temas anında hemen açlıktan, yoksulluktan sözediyordu. Bu durum artık Erdoğan’ın konumunu tehdit eden bir noktaya gelince, tıpkı saraya yürüyen halkı durdurmak için Sadrazam’ın kellesini alan padişah gibi, Erdoğan da ekonomik krizin sorumluluğunu Albayrak’a yüklemiş oldu.
Ancak bu istifa Erdoğan için etkisi hızla ortaya çıkacak çok önemli iki sonuç yarattı. Birincisi, parti içinde “Pelikan Grubu” olarak bilinen ve Damat’tan güç alan bir klik “başsız” kaldı. Parti içinde Süleyman Soylu’yu ve diğer klikleri dengeleyen bir güçtü Pelikancılar. Yargıda, ekonomide, polis içinde kendi klikleri-grupları vardı. Damat, anlık bir kızgınlıkla değil, Erdoğan’dan önce de bir odak olarak varolan Albayrak ailesinin gücünü de arkasına alarak istifa etmişti. Pelikancılar’ın, istifanın neresinde durduğu kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Bir odak olarak kendilerine yeni bir temsilci seçerlerse, parti içinde çok sert bir klik çatışması başlar. Eğer AKP dışı siyaset arayışlarına girerlerse, bu da AKP’nin çöküşünü hızlandırır.
Diğer taraftan ekonomi Albayrak’ın kötü yönetimi ile bozulmadı; doğrudan Erdoğan’ın verdiği kararlar ile bu güne gelindi. Yani ekonomik kriz Damat’ın “başına” mal olduysa, yol açıldı, sıra Erdoğan’a da gelecek demektir.
Siyasi kriz derinleşti
Yaşananlar, “aile çatışması” değil, ekonomik krizin sonucudur. Kitleler çok yönlü bir çöküş içinde yaşam savaşı vermektedir.
Bir tarafta, günlük 80’den fazla insanın öldüğü (sağlıkçılar gerçek rakamın çok daha fazla olduğunu söylüyor) koronavirüs salgını karşısında yaşanan umutsuzluk vardır. Test yaptırmaktan yoğun bakım yatağı bulmaya, kalabalık otobüslerle işe gitmekten çocuğun eğitiminin çökmesine kadar her aşamada büyük bir çaresizlik kitleleri kuşatmıştır.
Bir taraftan çok şiddetli bir ekonomik kriz, açlık tehlikesi oluşturmaktadır. İşsizlik Kovid-19 döneminde 10,4 milyona ulaştı. Çalışanların ise çok önemli bir kısmı asgari ücrete ve çok ağır çalışma koşullarına mahkum edilmiştir. Merkez Bankası rezervlerinin (swap hariç) “eksi 49 milyar” olduğu söyleniyor. Bu ağır borç yükü, ekonomide olağanüstü bir çöküşün ifadesidir. Bir tarafta da ağır bir siyasi baskı sözkonusudur. Halkın yaşadığı hiçbir sorun çözülmezken, en küçük bir itiraz gözaltılar, tutuklamalar, işten çıkarmalarla karşılanmaktadır. AKP’nin çiftliği gibi kullanılan devlet kurumlarına da, yasalara da bir güven kalmamıştır.
Kitleler bu kadar ağır koşullarda yaşarken, AKP’lilerin lüks ve servet içindeki yaşamları, büyük bir tepki oluşturmaktadır.
Tepki birikmekte, öfkeye dönüşmektedir. Damat’ın “kellesinin alınması” durumu düzeltmiyor. Açlık Saray’ın kapısına dayanmış durumda. Önümüzdeki dönem, tıpkı ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de de kitlelerin sokaklara dökülmesi, eylemlerle hesap sorması kaçınılmazdır.