Sendikalaştıkları için işten atılan PTT-Sen Genel Başkanı Naim Çakıröz ile Eminönü’ndeki PTT binası önünde 5. günde röportaj yaptık.
DSB: Direnişin neden ve nasıl başladığını anlatabilir misiniz?
Naim Çakıröz: PTT-Sen kurulalı yaklaşık bir buçuk yıl oldu ama ben son süreçten bahsetmek istiyorum. 15 Kasım 2020 tarihinde PTT içerisindeki iş yoğunluğunu, sendikamıza karşı tavırları, mobbingi, baskıyı, üyelerimizin sendikadan istifaya yönlendirilmelerini tamamını anlatan bir basın açıklaması yaptık Kadıköy Meydanı’nda. Bu açıklamadan sonra PTT yönetimi doğrudan sendikamızı hedef aldı. Yöneticilerimizin tamamını işten çıkarma ya da ücretsiz izne gönderme saldırısı yaptılar. 29. Madde üstünden yaptılar saldırılarını. Bu pandemi sürecinde taşımacılık ve lojistik iş kolunda olduğu ve nitelikli elemana en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde olunmasına rağmen işten çıkartıyorlar. Bu sendikamıza karşı alınan bir tavır ve bu durumla ilgili tüm suç duyurularımızı yaptık mahkemelere. Bir de ekstradan bu süreçten sonra, gördüğümüz kadarını söyleyeyim; PTT yöneticileri ve taşeron firma yöneticileri sendikamıza üye olanlara karşı baskılarını arttırmışlar, alenen ya da arka kapılar arkasından mobbing uygulamalarına başlamışlardır. PTT yönetimini bu saldırılarından kaynaklı istifaya sendika olarak davet ettik ve üyelerimiz üzerindeki baskıların son bulmasını istedik. İşten çıkarılan ve ücretsiz izne ayrılan arkadaşlarımızın tamamını işe geri almalarını istiyoruz. Bu kamu kurumunda canlı canlı yapılan bir rezillik. Hem Anayasa’yı, hem de İLO sözleşmesini çiğniyorlar. Yani kendi koydukları yasaları tanımıyorlar. Burada bir yolsuzluk var, hukuksuzluk ve adaletsizlik var. Bunu kim yapıyor? PTT yönetimi yapıyor, taşeron firmalar ise buna peşkeş çekiyor. Neden acaba? Soru içinde sorular var. Bunların tamamını dillendiriyoruz. Sesimizi yükseltiyoruz ve bunu yapmaya başladığımız andan itibaren PTT yönetimi ve taşeron firmalar bize karşı “Yapmayın, etmeyin, olayları dillendirmeyin” tarzında yaklaşımlarla karşılık veriyorlar. Biz de “Burada bir sorun var. Hukuken de kazanacağız” diyoruz. Bu süreçten sonra direniş eylemine başladık. İşin kaynağı şu aslında. Biz Marmara Bölgesi’nde yetkiyi aldık, bu Bakanlık verilerinde de ortaya çıktı. Taşeron firmaların itiraz etmesini sağladılar. Sendikamıza üye olan 6 bin üyemizin hakkını gasp etmeye çalışıyorlar. Biz bu süre içerisinde PTT yönetimine ve firmaya “Biz bu süreci kazanacağız, siz mahkemeye gitseniz de kazanacağız. Neden böyle bir şey yapıyorsunuz” dediğimizde PTT yönetimi firmaya, firma PTT yönetimine atıyor topu. Firma şunu çok iyi anladı. Burada bir kanunsuzluk olduğunu ve PTT tarafından bazı şeylerin üstünün kapandığını, aynı şekilde bu hukuki süreç sonucunda çalışanların elde edeceği ve TİS sürecindeki masrafların şirketin cebinden çıkacağını anladığı için, tutumlarını yumuşattılar. Ama PTT yönetimi hiçbir şekilde diyaloğa yanaşmıyor. PTT’nin Genel Müdürü Hakan Yurtay buna izin vermiyor. Sendikayı lağvetmeye çalışıyor ve PTT’deki diğer sendikalarla birlikte hareket ediyorlar. Görüyoruz, duyuyoruz. Kurum müdürleri sendikalarla ortak hareket ediyor ve onlara diyorlar ki, “Şuraya gidin, üyelik çalışması yapın ve bunların üye sayılarını düşürün”. Bu konuyla ilgili yukarıda da belirttiğim gibi suç duyurusunda bulunuyoruz. Firma sorumluları hakkında suç duyurularımız devam ediyor. Sosyal medyada birkaç firma sorumlusu hakkında basın açıklaması dediğimiz ve buna karşı direneceğimizi söylediğimiz zaman, İzmir ve İstanbul’da basın açıklaması yapacağımızı duyurduktan sonra Bahçelievler Posta ve Kargo Dağıtım Merkez Müdürlüğü’nde firmalara PTT yönetimi tarafından mesaj atıldı. “Bu eyleme çalışanlar katılmayacak. Katıldıkları zaman, müdürlüğün talimatı gereği işten atılacak” dediler. Bu da bir suç, herşeyi engellemeye çalışıyorlar. Onun için hakkımızı alacağız ve kazanacağız. Daha değişik bir şey söyleyeyim, 12 yıldır bu kurumun içerisinde çalışıyorum. PTT yönetiminin açmış olduğu ve açılan bütün davaları çalışanlar kazandı. Burada PTT’nin haksız olduğunu bir kez daha görüyoruz. Son olarak şunu da söyleyelim. Yakın zamanda PTT 12 çalışanımızı işten çıkardı. Kendi istekleriyle çıkmış gibi gösterildi ama orada bir soruşturma geçirdiler. Tamamı suçlu bulunuyor ve işten çıkarılıyorlar. Şimdi yaklaşık 2 milyona yakın tazminat ödeyecek PTT bu arkadaşlarımıza. Bunun sorumlusu kim? PTT içinde birkaç yönetici. Kurumu zarara uğratıyorsun, bu işçileri geri almıyorsun. Hadi almadın “PTT kar ediyor” diye imaj yapıyorsun ama böyle bir şey yok. 3-5 tane yöneticinin keyfi uygulamaları sonucunda 2 milyon zararda kurum şu anda. 3-5 ay sonra bu ödemeyi yapacaklar. Kimin cebinden çıkıyor, tabi ki kurumun.
Peki sendikalaşmaya götüren çalışma koşullarından bahsedebilir misiniz? Taşeronlaştırmanın yok yoğun olduğu bir iş kolu aynı zamanda, çok ağır çalışma koşulları mevcut.
Zamanın başbakanı Davutoğlu “Taşeronlara kadro vereceğim” sözü vermişti. O zaman KİT’lerin tamamı devre dışı kalmıştı. Biz de o süre içerisinde başka sendikalarla hareket ediyorduk ve onları canlandıralım diyorduk. En azından bir TİS yapalım, sesimizi duyuralım dedik. Ama sendikalar çok duyarsız davrandılar. Ben de “Bu böyle olmaz” dedim. PTT içerisinde iki iş kolu var, taşımacılık ve iletişim. Sendika kuralım dedik. Aslında mecbur kaldık. Kadroyu alamıyorsun, hiçbir sosyal hakkın yok. Biz kanunlar çerçevesinde ne yapabiliriz diye düşündük ve sendikayı kurduk. Sendikayı kurduktan 6 ay sonra iletişim işkolunda TİS yaptık. PTT tarihinde, taşeronluk koşullarında ilk sözleşmeyi yapan sendika biziz. Zaten PTT yönetimi bundan rahatsız. Diğer sendikalarla kolkola yürüyorlar ve buraya üye yapıyorlardı. Çok yakın zamanda yaşadığımızı söyleyeyim. İki tane büyük konfederasyona bağlı sendika vardı ve kendi iş kollarında yetki sorunları da olmadığı için fazlasıyla üyeleri vardı. Üyelerin sayısı yüzde 60’lara vardığı halde Bakanlığa TİS başvurusu yapmadılar. Bundan şunu anladık ki PTT ile ortak hareket ediyorlar. Gerek PTT yönetiminden aldığımız bilgiler, gerek sosyal medyadan gördüklerimiz neticesinde sendikalar girip çıkıyor ve bir şekilde anlaşılıyordu. Basın açıklaması yapmadan önce bir sendikanın genel başkanıyla görüştüm ve bana dedi ki “Basın açıklaması yapmayın, geri dönüşü kötü olur, biz katılamayız”. Bir genel başkan olarak bunu nasıl söylersin? Ben de genel başkanım. Senin işçinin yanına gelmen lazım doğru mu?
Peki işçinin hakkını nasıl savunacaklar?
“Sendika olarak katılmayacağız ama dava açacağız” dedi. Davayı da şu şekilde açıyoruz, “hukuki süreçte ilerleyeceğiz, PTT ne derse onu yapacağız” dedi. Biz de “hakkımızı sonuna kadar savunacağız, ilerleyeceğiz ve kazanacağız” dedik. “Siz bilirsiniz” dediler ve konfederasyonlara bağlı sendikalar basın açıklamamıza katılmadılar. Resmi davetiyelere, birebir çağrılarımıza yanıt vermediler. Buradan da görüyoruz ki, sendika kurmakla çok doğru bir karar almışız. 6 bine yakın üyemiz var ve bu işçi arkadaşlarımızın haklarını gaspettirmeyeceğiz. PTT yönetimi duysun, Bakanlık duysun, sesimizi duysunlar. PTT Genel Müdürü Hakan Gültan, yardımcıları sesimizi duysunlar. Onlar ne yaparsa yapsınlar biz kazanacağız. Sizler yeri ve zamanı geldiğinde oralarda olmayacaksınız ama bu işçiler hep buradalar. Biz uzun yıllardır buradayız ve işin iç yüzünü biz biliyoruz. Biz bu davayı kazanacağız, bu dirayeti göstereceğiz. Bunun bedelini ödeyecekler. Bu yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunduk. Yakında yapacağımız basın açıklamasıyla bu yöneticileri belgeli bir şekilde açıklayacağız.
Çalışma koşulları nasıl?
Çok kötü. Pandemi sürecinden sonra iş yükü çok arttı. Halkımız eve kapanmışken PTT çalışanları, sağlık çalışanları sürekli olarak dışarıdalar. PTT’de son bir yılda iş yükü yüzde 70-80 arttı. Dağıtımcılardan örnek verelim. Bir dağıtımcının dağıtması gereken adet 50 ila 70 arasındaydı mevzuata göre. Mevzuatı kaldırdılar. Bir insan en fazla 70 tane bilemedin 80 tane dağıtır. Ama PTT yönetimi “en az 89 dağıtılacak” dedi. Bir yazı çıkardılar bu konuyla ilgili. O gün 100 tane gönderi yazdılar ve 80 tanesini dağıtabildin, kalan 20’yi ceza olarak kesiyorlar. Eleman almıyorlar. PTT yönetimi ve şirketler “eleman alamayız, zarar ediyoruz” diyorlar. Neden zarar ediyorlar? Ankara’da 20 katlı bomboş bir binaya ayda 1 milyon 300 bin TL kira ödeniyor. O binaya hiç ihtiyacın yok. Ama o binayı yapan kim? Şu an bizim yetki aldığımız firmanın sahibi yaptı binayı. PTT’ye bağışlamış sözde. Ne bağışlaması her ay kira alıyorsun. PTT hiç kullanmadığı halde ödüyor parayı. Ama işçiye geldiği zaman “para yok” diyerek hareket ediyorlar. Mobbingi baskıyı saymıyorum. Keyfi baskılar var, müdürler, baş dağıtımcılar egolarını tatmin etmek için her türlü baskıyı uyguluyorlar. Bu işin akışından bahsetmiyorum, kişisel uygulamalardan bahsediyorum. İşin akışı çok farklı. Bir insan günde 10-15 yeri geldiğinde 20 km.ye yakın yol yürüyor. Dağıtması gereken ağırlık 10 kiloyu geçmemeli ama şu anda 20 kiloya çıkıyor ağırlık. Bunların boy boy resimleri var. Bunları bakanlıklara ve kurumlara bildiriyoruz. “Siz bunları bildirmeyin” diyorlar. “O zaman sorunları çözün” dediğimizde “çözeceğiz” diyorlar. Bekliyoruz.
Ücret durumları nasıl? Performansın zorlanması, pandemi süreci vb. ek ödemeleriniz, mesaileriniz var mı?
Her yerde ücretler hemen hemen aynı. Asgari ücrettir. İllere göre ücretlerde farklıklar oluyor. Örneğin İstanbul’da yüzde 40’tır, diğer illerde yüzde 35 fazla ile çalışılır. Prim yok, yol-yemek yok.
Pandemi sürecinde sokağa çıkma yasaklarında dahi çalıştınız? Bu süreçte PTT işçileri arasında salgından ölenler oldu mu? Nasıl etkilendiniz?
PTT yakın zamanda bir açıklama yapmıştı. Sayısını tam hatırlamıyorum ama 600-700 işçi pandemiye yakalandı ve bunlardan birisi de benim. Ama duyduğum habere göre bir işçi arkadaşımız ölmüş ve sendika üyemizmiş.
Direniş boyunca destek nasıl?
Sendikamıza üye olanlar sahipleniyorlar ama biz buraya çağırmıyoruz. Çünkü PTT yönetimi işten atıyor. Biz de işten atılanlar ve ücretsiz izne çıkarılanlar olarak bu eylemi sürdürüyoruz. Sosyal medyada, gruplarda ciddi destekleri var. “Sendika olarak aldığınız her kararın arkasındayız” diyorlar. Diğer sendikalar ise biz bunları yaparken, “Biz bu sorunu masada çözüyoruz” diyerek bizi karalıyorlar. Şimdi üyelik zamanı geldi, yetkiler açıklanacak. Bir sendika baraj altında kaldı ve baraj altında kaldığı için PTT-Sen’e saldırıyor. Yapmış olduğumuz eylemi “vatan hainliği” olarak gösteriyorlar. Bizim üstümüzden prim yapmaya çalışıyorlar. Ama boş. Direnişimiz başlayalı beş gün oldu. Güzel gidiyor ve birkaç hafta böyle gidecek. Bize ne kazandıracak göreceğiz. Kamuoyu oluşturmak için böyle bir şey yaptık. Ama diğer planlarımız da var. Hem çalışanlarımızın hem de halkımızın nabzını görme fırsatımız oluyor. Sahiplenme duygusu nasıl, bugün bizim başımıza gelen yarın başka çalışanların da başına gelebilir.
Salgın sürecinde devam eden bir direnişin önemi daha da artıyor, işçilerin tüm kesimlerinin yoğun bir sömürüyle karşı karşıya kaldığı bu süreçle ilgili neler söylersiniz?
PTT işçilerinden bahsedelim. Sendikalarına üye olsunlar. Sorun görünmüyor ama üye sayımız yüzde 90’lara çıksın ve kenetlenelim. Bize ulaşsınlar, baskı olduğu zaman gerekli sesi çıkartsınlar istiyoruz. Diğer işçilere gelecek olursak, bu pandemi sürecinde iş bulma olanakları çok kısıtlı ve en büyük sorun da bu. Ancak bu süreç geçtikten sonra nasıl bir yol izlerler bilemiyorum. Tek çare örgütlenmek. Ama buna başvurduğunda iktidar ve tüm kurumlar karşına çıkıyor. Sendika olarak işçinin yanında olacaksın ama burada gördüğümüz, sendikanın önünü sendikalar kesiyorlar. Ama biz yaptıklarını tek tek yüzlerine vuracağız.