Kongre’nin Joe Biden’ın kazandığı başkanlık seçimlerini tescil etmek üzere toplandığı 6 Ocak günü, ABD tarihinin en sarsıcı eylemlerinden birine tanıklık etti.
Eski Sovyet coğrafyasında görmeye alışkın olduğumuz türden bir “kadife darbe” girişimi, bu defa “demokrasinin beşiği” zannedilen ABD’de yaşandı. Kongre toplantısı öncesinde Trump’un kitlesini sokağa çağıran konuşmalar yapması, olayları tetikleyen unsurdu. Ve kitleler sokaklara döküldü, Kongre binası işgal edildi, polis silah kullandı, resmi açıklamalara göre 4 gösterici öldü, 52 kişi tutuklandı.
Göz göre göre gelen işgal
Daha seçim öncesinde Trump, Demokratlar seçimleri kazandığı koşulda “hile yaptılar” diye itiraz edeceğinin işaretlerini vermişti. Seçimler, Trump’ın destekçilerinin yaptığı silahlı eylemlerin gölgesinde gerçekleşti. Ancak bu durum seçim sonuçlarını değiştirmedi; Demokratların adayı Joe Biden seçimleri kazandı.
Trump’ın itirazlarına rağmen, eyaletlerdeki seçim sonuçları netleştirildi. Demokratlar sadece başkanlığı değil, Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu da kazanmışlardı. Senato’da ise Cumhuriyetçiler 2 oy farkla öndeydiler ve Georgia eyaletinin sonucu bekleniyordu. En son, 5 Ocak günü yapılan seçimlerde Georgia eyaletinde de Demokratlar kazanınca, Senato’daki sandalye sayısı eşitlendi; başkan Demokrat Partili olduğu için, Senato çoğunluğu da Demokratlara geçmiş oldu.
Kongre, bu durumu tescillemek, seçim sonuçlarını kayıtlara geçirmek ve 20 Ocak günü göreve başlayacak olan Biden’nin görevini resmileştirmek için toplanmıştı. Ve Trump kendi kitlesini sokağa çağıran açıklamalar yaptı.
Burada asıl ilginç olan, bu kadar göz göre göre gelen işgale ilişkin olarak önlem alınmamasıdır. ABD tarihinde 200 yıl sonra ikinci defa Kongre binası işgal edilmiş, bu işgal engellenememiş, işgalcilerden sadece 4 kişi ölmüş, sadece 52 kişi gözaltına alınmıştır. Polisin eylemcilerle birlikte hareket ettiği yönündeki görüntüler, basında fazlasıyla yer bulmuştur. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen “siyah eylemler”de polisin ne kadar saldırgan bir tutum içinde olduğu görüntülerden de belliyken, Kongre işgali gibi ülkenin kaderini belirleyen son derece önemli bir konuda bu kadar hayırhah bir tutum sergilemesi çarpıcıdır.
ABD’nin yaşadığı çöküntünün göstergesi
ABD Kongresi Tarih Topluluğu’nun internet sitesinde, “ABD Kongre binası, bir yapıdan çok daha fazlasını temsil ediyor. Burası Amerikan demokrasisi ve yaşam tarzının bir simgesi konumunda” ifadeleri yer alıyor. Şimdi bu binanın işgali, geçmişte dünyaya “demokrasi” taşıma iddiasında olan, dünya imparatorluk tahtında oturmakta olan ABD’nin yaşadığı çöküntünün açık bir göstergesidir.
Bu çöküntünün bir yanını, son 20 yılda ekonomik olarak giderek güç ve dünya pazarlarında etkinlik kaybetmesi oluşturuyor. Hegemonya alanlarını Çin’e ve Rusya’ya kaptırmakta olan ABD, bunu geri kazanmak için başlattığı yeni emperyalist savaş içinde de bir çıkışsızlık yaşıyor. 20 yıldır içine sıkışıp kaldığı ve askeri başarı sağlamakta da zorlandığı bu savaşta, kayıpları kazançlarından daha fazla ve bu tablo giderek derinleşiyor.
Bu tabloya bir de son bir yıla damgasını vuran sağlık krizi eklenmiş durumda. Koronavirüs salgını sürecinde, ABD’de insanların kitleler halinde sokaklarda öldüğünü, parklara gömüldüğünü, tabutların günlerce tırların içinde bekletildiğini gördük. Ve yine bu dönemde patlak veren “siyah hayatlar değerlidir” eylemlerinin ayaklanmaya döndüğüne, bazı bölgelerde özerklik ilan edildiğine, devletin inisiyatifi kaybettiğine tanıklık ettik.
Kongre işgali, bütün bu sürecin üzerine gelen kaçınılmaz bir durumdur. ABD’nin hem dış hem iç siyasetinin çöküşünün sembolüdür. ABD için sembolik önemi büyük olan bir binada gerçekleşmiş olması da, durumun çarpıcılığının altını çizmektedir.
İşgal sonrasında Biden yaşananların bir “ayaklanma” olduğunu söyledi; pek çok kesim de bunun bir “darbe girişimi” olduğunu belirtti. Sonuçta başarısızlıkla sonuçlanan bu girişimin “başardığı” tek şey, “Amerikan demokrasisi ve yaşam tarzı”nın hiçbir cazibesinin kalmadığının, ABD’nin gerilemesiyle birlikte bu cilaların da döküldüğünün ortaya serilmesidir.