Faşist-gerici güruhların saldırıları HALKIN TEPKİSİNİ DURDURAMAZ!

Son dönemde artan faşist-gerici saldırganlık, gazetecilerin, parti yöneticilerinin sopalı-silahlı bir şekilde önlerinin kesilerek dövülmesi noktasına vardı. Üstelik bu kişiler, aynı gün, aynı saatlerde saldırıya uğradılar. Yani son derece örgütlü-planlı bir sindirme harekatıyla karşılaştılar.

15 Ocak günü Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu ve KRT TV haber programcısı Afşin Hatipoğlu eli silahlı-sopalı ve maskeli kişilerin saldırısına uğradı. Bu kişilerin ortak özelliği, üçünün de eski MHP’li olmalarıydı. Selçuk Özdağ, ’80 öncesi Ülkü Ocakları Başkanlığı’nı bile yapmış biriydi. Fakat sonra Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte MHP’den ayrılıp BBP’yi kurdular. Özdağ, daha sonra AKP genel başkan yardımcılığı yaptı, son yeri ise Gelecek Partisi olmuştu.

Özdağ ve aynı gün saldırıya uğrayan kişiler, MHP’yi eleştiren konuşmalar yapıyordu. Son olarak MHP’nin “HDP kapatılsın” çağrısına, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması üzerinden tutarsızlıklarını sergileyen açıklamalar yapmışlardı. Bunun üzerine MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, saldırıdan iki gün önce 13 Ocak’ta attığı twitter mesajlarında, çok sert yanıtlar vermiş ve onları “hain”likle suçlamıştı. Saldırı sonrasında da “bizim mahallenin delileri çoktur” diyerek, üstü kapalı bir şekilde saldırıyı üstlendi.

 

Faşist saldırganlar yine işbaşında

MHP kökenli gazetecilere saldırılar yeni değil. Fakat ilk kez aynı gün içinde ve aynı biçimde saldırılar düzenlendi. Üstelik MHP hem öncesinde hem sonrasında yaptığı açıklamalarla, bu saldırının arkasında yeraldığını ortaya koymaktan çekinmiyordu. Hatırlanacaktır geçtiğimiz aylarda mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na dönük ölüm tehdidi içeren mektubunun ardından da Bahçeli, Çakıcı için “ülküdaşım, dava arkadaşım” diyerek sahip çıkmıştı.

MHP’nin bu pervasızlığı, AKP’yle kurduğu ittifaka dayanıyor kuşkusuz. AKP’yi kendisine bağımlı hale getiren Bahçeli, Erdoğan’ın hiçbir biçimde kendisine karşı gelemeyeceğine güveniyor. Ki, hem Çakıcı’nın tehditlerine, hem de son saldırılara Erdoğan’dan açık bir kınama gelmedi. Kimi AKP yöneticileri kınayan sözler sarfetse de genelde sessizlikle geçiştirmeyi yeğlediler. Ayrıca MHP, başta polis ve ordu olmak üzere devletin hemen her kademesinde kadrolaşmış durumda. Saldırganların yakalanmayacağı, yakalansa bile tutuklanmayacağı biliniyor.

Nitekim son saldırılardan sonra saldırganlar uzun süre yakalanmadı. Oluşan tepkiler üzerine Selçuk Özdağ’a saldıranlar gözaltına alındı, biri tutuklandı. Abdurrahman Gülseren adındaki bu faşistin daha önce devrimci öğrencilere yönelik pek çok saldırıyı gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Ayrıca “10 Ekim katliamını övmek, IŞİD terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlarından savcılığa çıkarıldığı ama takipsizlik kararı verildiği anlaşıldı.

Elbette bu sicil şaşırtıcı değil! MHP’li faşistlerin geçmişten beri ellerinde devrimci ve komünistlerin kanı var. Onlar devletin halka yönelik baskı ve şiddet politikasının koçbaşı oldular, bugün de aynı misyonla sahneye çıkmış görünüyorlar.

 

Asıl gözdağı toplumsal muhalefete

MHP’nin son saldırılarının eski “ülküdaşları” olması, asıl hedefin değiştiği anlamına gelmiyor. MHP’nin kendi içlerindeki muhalefete bile tahammül edemeyen, şiddeti kendi içine de uygulamaktan geri durmayan faşist bir parti olduğunu kanıtlıyor sadece.

Fakat onlara atılan sopa, asıl olarak tüm muhalif kesimlere gözdağı niteliğindedir. “İstediğimiz kişiyi istediğimiz yerde dövebilir, öldürebiliriz” mesajı verilmekte, faşizme ve her tür gericiliğe karşı olanları ölümle tehdit etmektedirler. Nitekim Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum rektöre karşı direnişe geçen öğrencilere Bahçeli, “başı ezilmesi gereken yılanlar” diyerek, açıkça hedef göstermiş ve “baş ezmek” gibi en vahşi yöntemle öldürülmelerini istemiştir. Yürüyüş halindeki üniversiteli gençlere “aşağıya bak” diyen polis şefi de Bahçeli’nin izinden giderek, gençleri şimdiden boyuneğdirme, düzenin kalıbına sokma çabası içindedir. Keza Beyazıt da gösteri yapan, Saadet Partisi’ne yakınlığıyla bilinen “Anadolu Gençlik Derneği” Kabe fotoğrafı üzerinden “dini değerlerimize saldırıyorlar” diyerek, BÜ öğrencilerini ölümle tehdit etmiştir. Kısacası dincisi faşistiyle, hakları için mücadele eden öğrencilere, işçilere, halka saldırıyı meslek edinmiş bir güruhtur bunlar.

Ve bu halk bu güruhları, özellikle de MHP’li faşistleri ’80 öncesinden çok iyi tanıyor. Emekçi semtlerdeki kahvehaneleri tarayan, devrimcileri, aydınları katleden, halkın demokratik hak arama mücadelesini devletin resmi güçleriyle birlikte bastıran, işçi sınıfın grevini kıran halk düşmanı yüzünü iyi biliyor. Bugün dinci-gericilikle ittifak halinde eski görevlerini yerine getirmeye soyunmuş görünüyorlar.

 

Yükselen tepkiyi durduramazlar

Son saldırılardan sonra tutuklanan faşistin IŞİD çetelerini övmesi, hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü ideolojik kılıfları olan milliyetçilikle dinci-gericilik, aynı kaynaktan besleniyor. Emperyalizmin ‘80’lerden itibaren dinci gericiliği palazlandırması, geçmişin milliyetçi faşistlerinin de dinci propagandaya ağırlık vermesini koşulladı. MHP’den ayrılan BBP zaten dincilik vurgusuyla yollarını ayırmıştı. Sonraki yıllarda MHP’nin milliyetçi retoriği de dinciliğe kaydı ve Türk-İslam sentezinde buluştular. AKP-MHP blokunun oluşmasında bu ideolojik yakınlık önemli bir etkendir. Ancak esas olan dönemsel çıkarlarıdır, emperyalist güçlerin ihtiyaçlarıdır.

AKP-MHP bloku kitle tabanını yitirdikçe, halkın hemen her kesiminden tepkiler yükselmeye ve bunlar giderek eylemli bir hal almaya başladıkça, gerici-faşist blokun saldırganlığı da artıyor. Sırtlarını devlete dayayan silahlı-sopalı saldırganlarla ve ölüm tehditleriyle toplumsal muhalefeti korkutmak ve bastırmak istiyorlar.

Ancak dün olduğu gibi bugün de başaramayacaklar! Bıçak kemiğe dayandığında, hiç bir kuvvet ayağa kalkan milyonların önünde duramaz!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …