Erdoğan, Nisan 2020 tarihinde pandemi döneminde işten çıkarmaların yasaklandığını duyurdu. Bu elbette ki göstermelik bir yasaktı; işçilerin pandemide ağırlaşan çalışma koşulları nedeniyle yükselen tepkiyi dindirmeyi hedefliyordu. Ve bu sözde yasak ile birlikte, patronların eline işçi kıyımından çok daha etkili iki olanak verildi: Ücretsiz izin ve Kod-29. Her ikisi de, işçi sınıfı için, işten atılmaktan çok daha ağır koşullar getirdi.
Kod-29 burjuvazinin “ahlaksızlığı”dır!
İşten çıkarma ya da ayrılma koşulları, SGK tarafından çeşitli kodlamalarla tanımlanmıştır. Bu kodlar, işçinin kıdem ve ihbar tazminatını hakedip etmediğini, işsizlik maaşı alıp alamayacağını vb. kuralları belirler. İş Kanunu’nun 25/2 maddesi, Kod-29 olarak tanımlanmıştır. Yasada “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” olarak tanımlanan bu madde, işçilerin alnına “ahlaksız” damgası vurarak işten atma aracı olarak kullanılmaktadır.
Bu madde, işten çıkarmanın en ağır yöntemidir. Kod-29 ile işçi sadece işten çıkarılmakla kalmıyor; aynı zamanda onuruyla oynanıyor, açlığa mahkum ediliyor. Çünkü Kod-29’la işten atılan işçi, kıdem ve ihbar tazminatı alamıyor, işsizlik maaşı bağlanmıyor, işe iade davası açamıyor. Keza Kod-29 siciline işleniyor; yeni bir iş başvurusu yaptığı zaman sicilinde bu madde yer aldığı için, yeni işe de giremiyor. Mahkemeye başvurduğunda sonuçlanması yıllar alıyor. Alnına sürülen bu leke, bir ömür boyu onu takip ediyor.
Patronları daha da pervasız kılan unsur ise, Kod-29 ile işten attığı işçinin hem onuruyla hem de geleceğiyle oynadığı halde, onlar için herhangi bir yaptırımı bulunmuyor. En başta, patronun Kod-29’a konu olan “ahlaksızlık”ı kanıtlama yükümlülüğü bulunmuyor. Dahası, patronun haksız olduğu-iftira attığı-keyfi davrandığı kanıtlandığında bile, herhangi bir ceza, yaptırım sözkonusu olmuyor.
Son dönemdeki işçi eylemlerinin önemli bir kısmı, Kod-29 ile işten çıkarılan işçiler tarafından başlatıldı. PTT işçisi, Sinbo işçisi, Ekmekçioğlu metal işçisi, Tur Assist işçisi, Baldur işçisi ve daha niceleri… Bunlar, işyerlerinde sendikalaşma mücadelesi yürüten işçilerdi. PTT’den atılan işçilerin arasında sendika yöneticilerinin tamamı da var. Açık ki, işyerinde sendika istemeyen patron, sendikalaşan, mücadele eden ya da hak gasplarına karşı çıkan işçileri hemen işten çıkarma yolunu tutuyor. Normal koşullarda basitçe işten atacakken, pandeminin onlara sağladığı fırsatı kullanıyorlar ve Kod-29’u devreye sokuyorlar. Böylece patronlar, mücadeleci işçileri iki kere cezalandırmış oluyor: Hem işsiz bırakıyor ve açlığa terkediyor, hem de bir ömür boyu sürecek biçimde isimlerini-onurlarını lekeliyor.
Kod-29 kavramını mücadele içindeki işçilerden duyuyor olmamız, patronların sadece sendikalaşan işçilere bu maddeyi uyguladığı yanılsaması yaratmasın. Tersine, bireysel nedenlerle işten atılan ve Kod-29 ile damgalanan işçilerin haddi hesabı yoktur. İş kazası geçiren, hastalanıp rapor alan ya da herhangi bir şeye itiraz eden işçiler de pervasız biçimde işten atılmaktadır. Keza patronun daha az sayıda işçi ile daha çok üretim gerçekleştirme isteği, pandemi bahanesiyle çalışma koşullarını ağırlaştırma çabası, daha yüksek ücret alan işçinin yerine daha düşük ücretle yeni işçi alma niyeti, orta yaşlı işçinin yerine genç işçi çalıştırma isteği, birikmiş ücretleri ödemekten kurtulmak için işçi kıyımı yapma gibi çok çeşitli nedenlerle işçiler işten atılmaktadır. Kod-29, kıdem tazminatı yükümlülüğünü de ortadan kaldırdığı için, patronların kolayına gelmektedir. Tüm bunlardan dolayı Kod-29, işçilerin değil patronların “ahlaksız”lığının bir kanıtıdır.
Pandemiyi fırsata çevirdiler
Pandemiyi kendisi için bir fırsata çeviren burjuvazi, ücretsiz izin konusunda da benzer bir saldırganlık içindedir. Yasaya göre ücretsiz izne çıkarma işçinin onayına bağlı iken, pandemi koşullarında patronun keyfiyetine dönüştü. Ücretsiz izine çıkarılan işçilere işsizlik fonundan günlük 39 TL’ye gelecek kadar ücret ödeniyor. Bu süre içinde işçilerin sigorta primleri de ödenmiyor. Üstelik verilen 39 TL yine işçilerin maaşlarından yapılan kesintilerle oluşan işsizlik fonundan veriliyor. Aslında patronlardan ve devletten bir şey çıkmıyor. İşçinin birikiminden işçiye veriliyor. Verilen para işsizlik ücretinden daha düşük.
Keza kısa çalışma ödeneğinde de benzer bir durum sözkonusu. Kısa çalışma ödeneğine tabi tutulan işçilerin ücretinin sadece yüzde 60’ı işsizlik fonundan veriliyor, sigorta primleri karşılanmıyor. Üstelik fabrika ve işletmelerin çoğu, kısa çalışma ödeneğine başvurmalarına rağmen işçileri tam çalıştırıyorlar, yarım maaş veriyorlar. Bir işçinin deyimiyle “çalışma tam-maaş yarım!”
Kod-29 ve ücretsiz izin yasaklansın
Ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği vb gibi salgın döneminde yapılan düzenlemeler patronların çıkarına dönüktür. Biz işçi emekçilere sefalet içinde yaşam dayatıldığı gibi, bir de Kod-29’la damgalamaya çalışıyorlar.
Böyle bir saldırı ile karşı karşıya kalan işçilerin önemli bir bölümü sessizce uzaklaştığı için, sorunun ne kadar büyük ve yaygın biçimde yaşandığını tespit etmek zordur. Ancak Kod-29’lu işçiler artık her yerde olduğundan onlara rastlamamak, yaygınlığını görmemek mümkün değildir.
Kod-29 ve ücretsiz izin yasaklanmalıdır. Ücretli izin ve güvenceli sendikalı çalışma yaşamı olmalıdır. Ama bunları istemek yetmez. Çünkü istem mücadeleyle beslenmeyince hiçbir şey ifade etmez. Kod-29’un ve ücretsiz iznin yasaklanması, güvenceli-sendikalı çalışma hakkı talepleriyle mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Hiç birimiz işsiz kalmak istemediğimiz gibi, 25/2’den yani Kod-29’dan işten atılmayı hiç istemeyiz. Biliyoruz ki, azami kar için her türlü kirli oyuna başvuran burjuvazi, bizim örgütsüzlüğümüzden cesaret alıyor. Örgütlüysek güçlüyüz! Örgütlü davrandığımızda güçlü olduğumuzu burjuvazi de görüyor. Onun için sendikalaşmamıza, tabanda örgütlenmemize karşı çıkıyor, öğrendiği zaman işten atmaya kalkıyor. Patronlara rağmen örgütlenmeyi başarmalı ve korkularını başlarına getirmeliyiz. Çünkü sadece örgütlü mücadeleyle haklarımızı alabilir ve koruyabiliriz.