(Boğaziçi İşgali kitabından alınmıştır.)
- gün:
Askeri açıdan bize göre çok üstünler, 3. katta bir karşılama hazırlıyoruz. Güç üstünlüğüne teslim olmayacak, kalemizin içinde “küçük bir kale” daha hazırlayıp, yüreğimiz ve bilincimizle direneceğiz. Küçük kale, 3. katta 20 metrekarelik bir oda. İki penceresini gaz bombalarına karşı sıkıca kapattık. Çekilirken hızlı ve sağlam bir barikat kurabilmek için, gereken malzemeleri odanın önüne taşıyoruz. Artık devleti “kalemiz”in dışına hapsettik.
(…)
- gün:
Sabah saat 9.00. Derse girecek öğrenciler alandayken sloganlarımızı ve marşlarımızı haykırarak selamlıyoruz günü. Bahçede henüz kalabalık yokken, otomatik silahlı bir polis silahını pencereye doğrultuyor. Aklınca bizi korkutacak. İki molotofu pencerenin önüne dizerek yanıt veriyoruz. Molotofları görünce iki çevik otobüsünü ve diğer araçlarını 40-50 metre geriye çekiyorlar. Tepeden tırnağa silahlı polislerin bu durumuna gülüyoruz.
Birer saat arayla pencereden sloganlı marşlı yayınımıza devam ederken, öğle saatlerinde telefonla basın ve TV’lerde eylemin ne şekilde yer aldığını öğreniyoruz. Eylem bu yönüyle de başarılı. İşgalimiz yurdun dört bir yanında yankılanıyor… Yalnız değiliz, milyonlarca yürek bizimle birlikte çarpıyor. “Gün gelecek kan içinde boğulacaklar / Çünkü halkın yaraları daha doğurgan.” (…)
- gün, saat 16.30
Rektörlüğün çevresindeki kitle ilk defa bu denli kalabalık. İçeride devrim andı içiyoruz. Ve saldırı başlıyor. Binanın arkasından ve yanından tırmanmaya çalışan çevikleri, molotoflarla püskürttük. Bulunduğumuz salona açılan barikatı kırmaya çalışıyorlar. Taş yağmuruna tutuldular. Ancak barikat zorlanmaya başladı. Çatışmanın durumunu pencereden kitleye aktarıyoruz. Kitlenin polise karşı tepkisi dorukta. … Aynı anda içeride kapılar kırılacak derecede zorlanıyor. Eşyalar ahşap olduğu için içeride molotof kullanmama kararımız var. … 3. kattaki küçük “kale”mize çekiliyoruz. Barikat için masaları çektik, ancak desteği koyacak zamanımız olmadı. Artık bedenlerimizle destek olmak zorundayız barikata. Kapıyı tamamen parçalıyorlar. Açılan aralıklardan koca kalasları sürüyorlar içeriye. Birinin kalkanını, birkaçının cop ve kalasını ele geçiriyoruz. Kalkanı pencereden dışarı atıp, diğer “savaş aletlerini” onlara karşı kullanıyoruz. Sloganlarımız hiç susmuyor. … Dişe diş bir savaşım bu. Ele geçirilen bir copu, bir kalası düşman tekrar yakaladığında, karşılıklı asılma sırasında ellerden, tırnaklardan kan sökülüyor da teslim edilmiyor savaş aletleri… Karanlıkla aydınlığın savaşı bu. Bedenler barikat olmuş… İmkansız, kapıdan giremiyorlar. Adımızın esin kaynağı Paris Komünü’nün barikat savaşlarının, II. Dünya Savaşı’nda “sosyalist anayurt”un sokak sokak, ev ev, oda oda Moskova savunmalarının ruhuyla savaşıyoruz.
Balyozlarla yıkmaya girişiyorlar duvarı. Madencilerin üzerine örülen duvarlar geliyor akıllara. Kapitalizm, direniş duvarlarını yıktığı oranda, yaşamın üzerine duvar örebileceğini biliyor. … Bir süredir öğrenci gençlikteki teslimiyetçiliğe alışmış olan polis şaşkın… (…)