Motorize kuryeler, pandemiyle birlikte hayatımıza daha çok girdiler ve daha görünür oldular. Onları motor üzerinde hızla bir yerlere sipariş yetiştirirken görüyoruz… Bazen de siparişi yetiştirmek için motoru bir tarafta-kendisi bir tarafta geçirdiği trafik kazalarında…
Kuryeler, yemekten kıyafete kadar hemen her alanda online satış yapan şirketlerin çalışanları… Elbette bu şirketlerin çalışanları sadece motorlu işçiler değil. Depoda paket hazırlayan, siparişleri paketleyen, gelen ürünleri depolara dizen milyonlar var. Fakat en çok gözükenler, motor üstünde sipariş yetiştirmeye çalışanlar…
Hayatımıza bu denli giren online satışların servis işçileri, ağır koşullarda ve uzun saatler çalışıyorlar. Çalışma koşulları kötü olduğu kadar, riskli de. Motokuryeler, trafik kazalarında hayatlarını kaybediyor, yaralanıyorlar. Ağır ve hızlı tempoda çalışmaktan, bel fıtığı, boyun fıtığı gibi hastalıkların yanı sıra iş cinayetlerinde son ayların birincisi durumundalar. Son bir yılda en az 160 motosikletli kuryenin öldüğü biliniyor. Yani en az iki günde bir motokurye ölüyor. Üstelik koronavirüs tehlikesine karşı en riskli kesimi oluşturuyorlar.
Bu denli ağır ve tehlikeli çalışma koşularına rağmen, hiçbir sosyal hakları yok, asgari ücrete talim ediyorlar. İşçileri sefalet içerisinde yarı aç çalıştıran şirketler ise, büyüdükçe büyüyor; pandemiyi de fırsat bilerek işçi sömürüsü üzerinden vurgun yapıyorlar.
İşçi kanı üzerinde yükselen tekeller
Online ticaret son yıllarda yaygınlaşan bir ticaret biçimiydi. Pandemiyle birlikte şaha kalktı. “Evde kal”malar, bazı sektörlerin ve esnafların kapalı olması, online ticarete hız kazandırdı.
Özellikle Alibaba, Amazon gibi uluslararası tekeller karlarına kar kattılar. Bu karları yaratan, arka planda görünmeyen işçilerdi. Patronların serveti büyüdükçe, işçilerin sefaleti daha da arttı.
Bloomberg’in yayınladığı verilere göre, dünyanın sayılı zenginlerinin serveti, pandeminin ilk yılında yaklaşık 3 trilyon dolar arttı. Bu sayılı zenginlerin arasında internet üzerinden satış yapan şirketlerin devleri bulunuyor.
Bunların başında, dünyanın bütün ülkelerine satış yapan Amazon var. Amazonun sahibi Jeff Bezos, zenginler listesinin ikinci sırasında yer alıyor. Bezos’un serveti sadece bir yılda 70 milyar dolar arttı. Oxfam İnternational’ın “Eşitsizlik Virüsü 2020” raporuna göre; Bezos, yalnızca 2020’nin ilk 9 ayında kazandığı servetini, bir defaya mahsus, 876 bin Amazon çalışanına, kişi başı 105 bin dolarlık ikramiye şeklinde dağıtsaydı, serveti Ocak 2020 seviyesine gelecekti. Aslında Amazon’un 2019’daki çalışan sayısı 870 bindi, Ekim 2020’de 1 milyon 113 bine çıktı. Hesabı güncellersek; eğer Bezoz, Ekim 2020’de 1 milyon 113 bin çalışanına bir defaya mahsus kişi başı 80 bin dolarlık prim verseydi, serveti Ocak 2020 ile aynı olacaktı. Tabi ki, Bezoz böyle yapmadı, yapmaz da; bu kapitalist ekonominin yasalarına aykırıdır çünkü. Bırakalım servetini paylaşmayı, çalışanlarını daha ağır, daha yoğun çalıştırmaya devam etti.
Amazon’un kendi verilerine göre, çalışanlarının iş kazası oranı diğer firmaların iki katı. Ölümle biten iş cinayetleri de oldukça yoğun. Pandemi süreci internet alışveriş trafiğini hızlandırdı. Amazon çalışanları alışveriş trafiğini şöyle tarif ediyor: “Bu denli yoğun çalışma temposu, Noel öncesinde bir ay gibi ekstra mesailere neden oluyordu. Şu anda sanki her gün Noel telaşı ve eziyeti çekiyoruz, ancak bu defa katlanacak bir şey yok. Yoğun çalışma, sıcaklık, ağır yük taşıma, iş kazalarını artırdığı gibi, kronik bel, eklem ağrılarına da yol açıyor. Bu yoğun çalışma temposuna Amazon yönetimi mega-döngü denen ve çalışma süresini 10,5 saate çıkaran bir vardiya sistemi dayattı. Buna göre çalışanlar üç vardiyaya ayrılıyor. Akşamüstü 5’te işbaşı yapan bir çalışan, gece 3.30’da işten çıkıyor. Diğer vardiya gece 4’te başlıyor. Mega-döngü, işçilerin çalışma koşullarını ve yaşamını o kadar zorlaştırıyor ki, özellikle çocuk ve yaşlı anne-babası olan işçiler, onlara bakacak birini bulmakta zorlanıyor. Ayrıca gece geç saatlerde işten çıkan işçiler için bazı yerlere servis yok, toplu taşıma yok, ulaşım sorunu da cabası.” Bu yüzden işçiler “eve varmak bir başka dert” diyorlar.
İşçiler sorunlarını Amazon yöneticilerine söylediklerinde, “işine gelmiyorsa çalışma” cevabını alıyorlar. “İşine gelmiyorsa çalışma” sadece Amazon patronlara özgü bir söz değil, dünyanın her yerinde bütün işçiler bu sözü defalarca duymuşlardır. İşsizliğin ve yoksulluğun kol gezdiği günümüzde, işçilerin de “işime gelmiyor” demesi, hiç kolay değil!
Ülkemizde internet üzerinde satış denilince, en çok akla gelen “Yemek Sepeti” oluyor. 2001 yılında kurulan bu şirket, Türkiye’nin en hızlı büyüyen işletmelerinden biri olmuş. Yemek Sepeti, dünyanın en büyük online yemek siparişi devlerinden birisi olan, Almanya tekeli Delivery Hero’ya 589 milyon dolara satıldı. Yemek Sepeti’nin kurucusu, sattığı şirkette yönetici olarak görevine devam ediyor. 6200 kurye ve depo çalışanıyla azımsanmayacak sayıda işçiyi sömürüyor. Yemek Sepeti çalışanlarının da Amazon çalışanlarından farkı yok. Gecesi gündüzü birbirine karışmış, neredeyse dinlenmeye hiç zamanları kalmıyor.
Özellikle motokuryeler, yorgunluktan ve sipariş yetiştirme sürelerinden dolayı durmadan kaza geçiriyorlar. Sigorta dışında hiçbir sosyal hakları yok, ücretleri oldukça düşük. Yemek Sepeti’nin motokuryeleri 11 saat mesai yapıyorlar, yemeklerini ayakta yiyorlar, siparişi yetiştirmek için hız yapmaya zorlanıyorlar; üstüne üstlük, kaza yaptıklarında motorun zararı ücretlerinden kesiliyor.
İşçilerin örgütlenmesine düşman
İşçilerin kanı-teri üzerinden servetine servet katan patronlar, haklarını isteyen işçileri hiç tereddüt etmeden kapının önüne koyuyorlar. Amazon’da “işine gelmiyorsa çalışma” deniyor; Yemek Sepeti’nde işkolu değiştirilerek sendikada örgütlenen işçinin üyeliği düşürülüyor. Kısa bir süre içinde Yemek Sepeti’nde örgütlenen Nakliyat-İş sendikası yetki alma aşamasına geldiği sırada, Yemek Sepeti yöneticileri işkolu değişikliği yaparak sendikayı düşürmüş oldu.
Elbette bu yöntemi sadece online satış yapan şirketler kullanmıyor. İşkolu değişikliği yapmak, sendikalaşmaya karşı genel olarak patronların kullandığı bir yöntem oldu. Fakat online ticaret şirketleri, pandemi dönemiyle birlikte en fazla kar eden şirketlerin başında gelirken, işçiler üzerindeki sömürünün, iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı, yanı sıra sendikalaşmanın engellendiği bir çalışma ortamı yarattı.
Daha net ifadeyle, işçilerin çalışma koşullarını cehenneme çevirdiler, kendileri ise bu dünyada cenneti yaşamanın keyfini çatıyorlar.
Başından beri söylediğimiz gibi “salgın küresel, mücadele sınıfsal”dır! Pandemi döneminde “çarklar” işçiler için hep döndü ve o “çarklar” işçilerin sadece terini değil, canını da aldı. İşçi ve emekçiler, yaşamanın da ölmenin de sınıfsal olduğunu çok net biçimde gördüler. Onun için daha fazla örgütlenmeye çalışıyor ve direnişe geçiyorlar. Bütün engellemelere rağmen bu kavga sürüyor, sürecek…