Kolombiya halkı yine sokaklarda; genel grevler ve protestolar gerçekleştiriyor. Hükümet, eylemlerin temel talebi olan “vergi reformu”nu geri çektiğini açıkladı; ancak kitleler tüm neoliberal politikaların kaldırılmasını istiyor. Polisin ateş açtığı eylemlerde, son bir haftada 30’a yakın insanın öldüğü, 100’den fazla kişinin “kayıp” olduğu, en az bin kişinin de yaralandığı söyleniyor.
Eylemler nasıl başladı
Eylemlerin başlangıç nedeni, 2019’un Kasım ayında Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque’nin açıkladığı vergi reform paketiydi. “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” adıyla Kongre’ye sunulan paket, ürün ve hizmetlerde KDV’yi artırıyor ve asgari ücrete vergi getiriyor. Paket kitlelerin en temel ihtiyaç kalemlerindeki vergi oranlarını artırdığı için büyük zamlar anlamına geliyor; diğer taraftan çok düşük ücret aldıkları için vergiden muaf olan milyonlarca işçinin ücretinden vergi kesintileri hedefliyor. Bu kesintiler nedeniyle, aylık 250 dolara çalışan en az üç milyon işçinin ücretleri 200 dolara iniyor.
Ekonomik krizin faturasını kitlelerin üzerine yıkmaya çalışan devlet, bu paketle 6.8 milyar dolar vergi toplamayı hedefliyor. Tıpkı ülkemizde olduğu gibi, işçilerden toplanan bu kaynak, patronlara aktarılıyor.
Paketin açıklanmasının ardından 21 Kasım 2019’da ilk genel grev gerçekleştirildi. O günden itibaren yaklaşık bir buçuk yıl içinde 4 genel grev yaşandı; grevlerin herbirinde polisle çatışma çıktı. Sonuncusu 28 Nisan’da başladı ve kesintisiz biçimde sokak eylemleriyle devam ediyor.
Devlet protestoları önlemek için, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi koronavirüs salgınını bahane ederek yasak kararı aldı. Ancak kararı tanımayan yüzbinlerce emekçi, 28 Nisan’dan bu yana sokaklarda.
Genel grev yaklaşık 700 bin üyesi olan, ülkenin en büyük sendikası Kolombiya Birleşik İşçi Merkezi’nin (CUT) çağrısıyla başladı. Eğitim emekçileri, kamyon şoförleri, emekliler örgütü gibi birçok sendikal kurumun katıldığı bir “Ulusal Grev Komitesi” kuruldu. Yanısıra öğrenci federasyonları, kırsal örgütlenmeler, yerli örgütleri gibi çok sayıda kurum da grev ve eylemlere katılıyorlar.
Kolombiya devletinin eylemlere ilk tepkisi, şiddetli polis saldırısı oldu. Özel polis gücü ESMAD’ın müdahale etmesi, kitlenin öfkesini daha da büyüttü; barışçıl başlayan eylemler çatışmaya dönüştü. Bunun üzerine Devlet Başkanı Duque, yasa tasarısını geri çektiklerini, sendikalarla görüşerek yeni bir yasa hazırlayacaklarını açıkladı. Ayrıca Hazine Bakanı istifa etti ve yeni Hazine Bakanı, kitlelerin talepleri arasında yer alan, ABD’li Lockheed Martin şirketinden 4,5 milyar dolarlık 24 savaş uçağı alma planını iptal ettiklerini söyledi.
Ulusal Grev Komitesi, hükümetin attığı geri adımların önemli bir kazanım olduğunu, ancak taleplerinin bunlarla sınırlı olmadığını duyurdu. Eylem ve protesto hakkı için anayasal garanti, FARC ile yapılan anlaşmanın uygulanması, kentlerin militarizasyonuna son verilmesi, ESMAD polis gücünün dağıtılması, katliamların durdurulması, sorumluların cezalandırılması, toprak reformunun gerçekleştirilmesi gibi taleplerini sıraladı. Ayrıca, sağlık yasa tasarısının geri çekilmesi, kitlesel aşılama, herkese en az bir asgari ücret düzeyinde aylık temel gelir, yüzyüze eğitimin başlatılması, özelleştirilmelerin durdurulması, ulusal tarımın ve sanayinin güçlendirilmesi, cinsel ve etnik kimliğe dönük ayrımcılığın kaldırılması gibi konular üzerinden Ulusal Grev Komitesi ile diyalog başlatılması da eylemcilerin talepleri arasında yer alıyor.
Kitlelerin biriken öfkesi patladı
Eylemler yeni vergi reformu tasarısı başta olmak üzere, devletin neoliberal politikalarının tamamını hedef alıyor. Ancak büyük bir birikimin üzerinden patlamış durumda; bu nedenle devlet pervasızca insan öldürmesine rağmen eylemleri durdurmayı başaramıyor. Kolombiya halkı ekonomik, siyasi, sosyal çok ağır bir baskı sürecinin öfkesini taşıyor.
FARC ile 2016’da imzalanan “barış anlaşması”na devletin uymaması en önemli birikim noktalarından biri. Anlaşmaya rağmen devlet terörü pervasızca sürüyor, paramiliter gruplar silah bırakan gerilla liderlerini, onlara yardım eden halkı kitlesel halde katlediyor. Bugünkü hükümetin 2018 yılında seçimleri kazanmasının ardından geçen iki yıl içinde 573 gerilla lideri ve muhalif öldürüldü, milyonlarca kişiye şiddet uygulandı. Ülkedeki siyasi baskılar, sadece eski gerillaları değil, tüm halkı kuşatmış durumda. En küçük bir muhalif hareket, devletin sert saldırılarına maruz kalıyor. Bu nedenle eylemcilerin taleplerinin başında, siyasal özgürlüklerin anayasal güvence altına alınması ve FARC ile yapılan anlaşmanın uygulanması oluyor.
Ülkede ekonominin ve üretimin asıl olarak uyuşturucuya bağımlı olması bir başka sorun. Bu gerçek, hem ekonominin zayıf kalmasına neden oluyor, hem de devlet bir narko-devlet olarak şekilleniyor. Devletin kendisinin uyuşturucu mafyası olduğu Kolombiya’da, devlet başkanları da narko-trafiğin temel unsuru oluyorlar.
Kolombiya halkının ağır yaşam koşulları, pandemi döneminde daha da kötüleşmiş durumda. Kovid 19’dan 75 bine yakın insan ölürken, devlet salgına çare olarak hiçbir şey yapmıyor. Mesela tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi, aşılama çok sınırlı olarak yapılıyor ve halkın kitleler halinde ölerek sürü bağışıklığı kazanması bekleniyor. Keza “paran kadar sağlık” politikası, halkın sağlık hizmetlerine erişimini de olanaksızlaştırıyor.
Pandemi sadece sağlık sorunu da getirmiyor. Yanısıra ekonomik sorunlar da büyüyor. Nüfusu yaklaşık 50 milyon olan Kolombiya’da yoksul sayısı 21 milyonu aşmış durumda ve pandemi koşullarında bu yoksulluk daha da derinleşiyor. Artan yoksulluk ve işsizlik, artık dayanılmaz hale gelmiş. Kayıtdışı çalışma, çalışan nüfusun yaklaşık yarısına yaklaşmış; bu da daha düşük ücret, güvencesiz çalışma anlamına geliyor. Pandeminin ilk aylarında Kolombiya’da, pencerelerine kırmızı bez asılmış fotoğraflar görmüştük. Bu bezler, o evde oturanların aç olduklarını, yemek için yardım istediklerini göstermek için asılıyordu. Böylesine müthiş bir açlık yaratmıştı koronavirüs salgını koşulları.
Bu koşullarda patladı kitlenin biriken öfkesi. Kolombiya’da ilk defa bu kadar büyük bir kitle sokaklara döküldü. Kasım 2019’daki protestolarda yüzbinlerce kişiyle tencere-tava eylemleri yapıldı, Eylül 2020’deki grevlerde onlarca polis karakolu yakıldı. Üstelik polisin ateş açmasına rağmen kitleler sokaklarda çatışmayı sürdürüyorlar.
* * *
Kolombiya, Latin Amerika ülkeleri içinde ABD’ye en fazla bağımlı olan ülkedir. Hem Atlantik’e hem de Pasifik’e kıyısının olması, keza kıtanın Güney Amerika kıtasını Kuzey’e bağlayan noktada bulunması onu daha özel bir geçiş noktası haline getirmiş, jeopolitik önemini artırmıştır. Ülkenin önemli petrol, kömür ve kahve üretimi sözkonusudur; ancak ekonomisinin asıl ağırlığı uyuşturucu ticareti üzerinedir. Öyle ki, ‘90’ların ikinci yarısında, Kolombiya’nın toplam servetinin yüzde 30’u kokain ticaretinden sağlanıyordu.
ABD için Kolombiya, Latin Amerika ülkelerine hükmetme aracıdır. İkinci Emperyalist Savaş sonrasında sınırsız biçimde mali ve askeri kaynak aktardı bu ülkeye. 1960’larda Küba Devrimi’nin yayılmasına karşı Kolombiya’yı kıtanın karşı-devrim üssüne çevirdi; 2000’lerin başında ise Venezüella’dan başlayarak kıtaya yayılan halkçı yönetimlere karşı mücadele üssü yaptı. ABD için öylesine önemliydi ki, 1999’dan beri dünya üzerinde ABD’den askeri destek alan 3. büyük ülke oldu. Sadece ülke dışı operasyonlar değil, ülke içindeki kitle hareketi ve devrimci mücadele de ABD’nin doğrudan hedefi oldu. Ülke bir mafya-devlete dönüşürken, ülke içindeki hemen bütün emperyalist tekellerin kendilerine ait paramiliter örgütleri oluştu. Öyle ki, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Kolombiya’yı “Sendikacılar için dünyadaki en ölümcül ülke” olarak tanımladı.
Kolombiya, İspanyol sömürgeciliğine karşı mücadele eden, anayasasını 1886’da yapan, bu yanıyla Latin Amerika’nın en eski demokrasilerinden biri olma özelliğini taşıyan bir ülkedir. FARC ile yürütülen gerilla mücadelesi, dünya devrim tarihinin çok önemli bir parçasıdır. Yaşadığı ağır baskı ile bugün yeniden kitleler sokaklara döküldüler ve siyasi, ekonomik hakları için mücadele ediyorlar.
Bu eylemlerin en önemli özelliği, son dönemde çokça sözedilen “Z kuşağı”nın sokakları fethetmesidir. Eylemlere katılanların yaşları genel olarak 20’lerin başındadır. Hükümetin iddia ettiği gibi FARC ya da ELN değil, örgütsüz genç kuşak eylemleri büyütmektedir.
Hayata dair beklentileri çalınmış bir kuşaktır bu; gelecek beklentisi yoktur, üniversite okuyanlar bile korkunç bir işsizlik girdabında boğulmaktadır. Diğer taraftan eski FARC gerillalarının çocukları, torunlarıdır bunlar. Kurtarılmış bölgelerde yaşamış; özgürlüğün tadına varmışlardır. Yenilgi yaşamamış bir kuşaktır.
Ve tüm bunlardan dolayı isyanları çok büyük, coşkuları çok güçlü, kazanma iradeleri çok keskindir. Kolombiya’daki halk ayaklanmasının bu kadar etkili olmasının sebebi budur.