Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı İşkencedere Vadisi’nde köylüler, iki aydır direniyorlar.
Dünyanın en önemli, korunması gereken doğa alanlarından birisi olan İşkencedere’de Cengiz İnşaat taşocağı kurmak için büyük bir doğa-ağaç katliamı gerçekleştiriyor. Devlet sokağa çıkma yasaklarıyla, kestiği cezalarla, polis saldırılarıyla, medyası, hukuku, bürokratlarıyla Cengiz İnşaat’ın yanında. Hani şu, telefon konuşmalarında milletin anasına küfreden, AKP döneminde kar patlamaları yaşayan, dünyada kamudan en çok ihale alan 5 büyük şirket içine girecek kadar büyük bir rant sağlayan Cengiz İnşaat. Şimdi de Rize’de liman inşaatı için kullanacağı taşı, doğa harikası Karadeniz dağlarından-vadilerinden çıkarmaya çalışıyor.
Yaşam-alanlarını bu yağmadan korumak için direnen köylülerle 14 Haziran günü, Proleter Devrimci Duruş dergisi adına konuştuk. Direniş alanında bulunan Asuman Fazlıoğlu, Ayşe Tatoğlu ve Nuray Tatoğlu ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
PDD: Bize direnişinizi anlatır mısınız?
Yıkımı durdurmak için buradayız. Onlar burayı yıkmaya çalışıyorlar biz engellemeye çalışıyoruz. “Yazıktır burayı yıkmayın, bu ülkenin değeridir” diyoruz. Gerçek vatanseverlik bu ülkenin değerlerine sahip çıkmaktır. Lafta olmaz diyoruz. Kimileri de farklı yaftalarla bu süreci karalamaya çalışıyor. Biz buranın insanıyız ve buranın yok olmasını istemiyoruz. Bu konuda herkesin buraya sahip çıkmasını istiyoruz.
Taşocağı için çalışmalar devam ediyor. Çok sayıda jandarma ve güvenlik var etrafta. Ormanları çevirmişler bizi bırakmıyorlar. Şu anda çay hasadı olduğu için yeterince insan gelemiyor, çünkü insanlar çayda çalışıyorlar.
Taşocağı çalışması nasıl başladı?
Bunlar önce yer üstündeki birikimleri sattılar. Onlar bitince yeraltı kaynaklarına ve doğaya yöneldiler. Eğer sessiz kalırsak çöplük yığınında yaşıyor bulacağız kendimizi. Yani insanlar bütün yaşam alanlarını kaybedecekler gibi duruyor, yer bırakmıyorlar. Böyle doğal bir ortamı taş için yok etmelerini ben anlamıyorum ve çok üzülüyorum.
Burada çok çaba gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Herkes destek veriyor. Taşocağı çalışmasını cumhurbaşkanı onaylamış, ama böyle bir şeyi kabul etmeyeceğiz. Bize “köyünüzde durun, bir şeyler yapın, şehirler kalabalıklaştı” diyorlar. Biz de burada duruyoruz. Herkes geri döndü, kimi bağ yapıyor, kimi arıcılık yapıyor, çaylarımızı ekmişiz, arazilerimizi yapmışız. Havası, suyu tertemiz, mis gibi, bunu elimizden alamazlar. Ortalığı talan etmenin manası yoktur. Bu güzelim yeşilliği millet aramakla bulamıyor. Mesela buralarda çok şey yapılabilir; bu güzelim suyu, batırana kadar bunu içme suyu diye satabilirler. Bizim çok güzel organik meyvelerimiz vardır, hep yerlere dökülüyor. Bunu kurutup satabilirler, biz katkıda bulunabiliriz. Hep ithalat, ithalat, ithalat… Her şey bitti, hazırlar da gitti. Resmen bizi açlığa terk ediyorlar. Çalışacağız, direneceğiz, kazanacağız. Bu hakları kimse bizim elimizden alamaz, alamayacak.
Durumu şöyle özetleyeyim. Benim bakış açıma göre, ülkenin birçok yerinde olduğu gibi bu İşkencedere’de de adamın biri çıkıp diyor ki, “bir liman yapacağım ve bu liman için en ucuz biçimde, en az masraf yaparak en fazla parayı kazanacağım, bana taş lazım.” Gelip burada taşları buluyor, kazacağım diyor. Kapitalizmin mantalitesi bu zaten. Yani en az para verip en fazla karı elde etmek. Vadimiz, dünyanın sayılı hayvan ve bitki familyasının olduğu, böceklerin yoğun yaşadığı bir yerdir ve burayı yok etmeye çalışıyorlar. Taşımız, toprağımız talan olacak. Onların mantığı başka: Devlet benim arkamda diyor, kolluk kuvvetleri benim arkamda diyor. Askeri, polisi, valisi, kaymakamı, herkes benim arkamda diyor. Ben yaparım diyor. Ama bunlara karşı olan da gönüllü insanlar var. İşte buradaki arkadaşlar, bunu yapamazsınız diyor. Burası sadece Türkiye’nin ya da Etoni’nin (Gülderesi) değil, dünyaya ait bir yer. Buraya verdiğiniz zarar, dünyanın herhangi bir yerine verdiğiniz zararla aynıdır. Burada kim bulunur, buraya dünyadan herkesin gelmesi lazım. Daha sonra Türkiyeli olan, Karadenizli olan herkesin gelmesi lazım. Rizeli, İkizdereli, Etonili olan herkesin burada olması lazım bence. Bu zihniyeti, bu talanı durdurmak için, bu yok oluşu durdurmak için, doğamıza, ağacımıza, taşımıza, şehrimize yapılan saldırıları durdurmak için, hep birlikte mücadele etmemiz lazım. Biz de onu yapıyoruz. Mücadelemizi gördükten sonra bazı sözler veriyorlar. Kayanın içini oyacaklar, oydukları yere toprak koyacaklar ve toprağın içinde ağaç büyüteceklermiş. Ee zaten bizim burada 200-300 yıllık ağaçlarımız var. Bunların tekrar büyüme şansı var mı? Bunların hepsi yalan. İnanılmayacak şeyler bunlar. Sadece bu Güldere’de yaşayanlar, İşkencedere’de yaşayanlar değil, bütün dünyanın destek vermesini bekleriz. Aynı zamanda Türkiye’de yaşayanların bu doğa talanına-tahribatına dur demek için burada olmasını bekliyoruz. (Konuşurken masada duran saksı içindeki fidanı gösteriyor) Biz bu çam fidanını talandan kurtardık. Adını da “Nefes” koyduk.
Gelinen noktada sanırım taşın alınacağı noktaya kadar yol gitmiş durumda. Peki bundan sonraki süreçte bu taşın çıkartılmasını önlemek için ne yapılabilir? Ayrıca devletin buradaki tutumunu nasıl görüyorsunuz, bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
Şu anda yol aşamasındalar. Devlet burada yolu bitirecek. Bitirdikten sonra gittikleri vadinin hemen dibinde iki tane dere var, içinde alabalıklar var ve orayı yok ediyorlar. Tam orta yerde şantiye oluşturacaklarmış, şantiye oluşturduktan sonra ilk etapta 244 bin metrekare, yani 24.47 hektarlık bir alana inşaat yapacağız diyorlar. Doğru değil tabi. İlk etapta böyle başlayacaklar ÇED raporu almak için, daha sonra bunu geliştirmek için uğraşacaklar. Yani 14-15 top sahası büyüklüğünde bir alanı yapacağız diyorlar. Ama kesinlikle doğru değil, biz inanmıyoruz. Çünkü orayı aldıktan sonra diğer taraflara girecekler ve çıkmayacaklar. Yani emin olun şuradan çıkınca göreceksiniz, dünyanın sayılı vadilerinden birini yok edecekler.
Siz buraya direnmek için geldiğinizde “Pandemi var” diyorlar ama şirketin bütün araç gereçleri orada çalışma yapıyor. Yani bu yasaklamalar, doğasına sahip çıkan sizler için bir engel olarak duruyor. Fakat şirket rahat rahat çalışıyor.
Benim kocam Koah hastasıydı. Şehirde duramadığı için rahat etsin diye buraya geldik. İnsan burayı kaybeder mi? Diyorlar ki, biz burayı yok edeceğiz, sonradan ağaçlandıracağız. Biz bu vaatleri çok duyduk. Kadir Topbaş efendiden duyduk. Ben İstanbul Fikirtepe Kentsel Dönüşüm mağduruyum. Benim binam yıkıldı. Kadir Topbaş “siz çok zengin olacaksınız” dedi. Maalesef binamın onda birini alamadım. Elimdekini kaybettim. Maalesef oralarda daha duramaz olduk. Geldik buraya. Şimdi burayı da başıma yıkmaya ne gerek var. Bırakın böyle burası bize kalsın ya. Biz buna karşıyız.
Taş ocağı olmasın buralar biz bir şey istemiyoruz. Bundan sonra bir şey varsa biz de gideceğiz. Her türlü desteği vereceğiz. Bir şeyi anlamak için yaşamak gerekiyor. Biz de yaşadık ve çok üzüldük. Başaracağımıza inanıyoruz.
Benim çimenlerim, otluklarım vardı. Tapulu arazim var orada ve beni oraya sokmuyorlar. Odun alacağım vermiyorlar. Ben de diyorum ki, yapılan yerde otluk, çimenlik ağaçlar vardı. E diyorum ağaçları verin, onu da vermiyorlar. Günah bir şey. Herkese teşekkür ediyoruz ve inşallah durdururuz.
Umuyorum ki bu mücadele kazanacaktır ve hep beraber, her yerde desteğe gelmeye devam edeceğiz.
Bu taş ocağını yapanlara sesleniyorum. Her şey para değildir, geri çekilin. Bütün bürokratlar, devlet duymalı bunu.